Otuz yedi

974 63 12
                                    



Beraber son savaşa doğru ilerlediğimizi hatırlıyor musun? Korkuyordum; tek tesellim elini tutabilmemdi. Ama hiçbir zaman ikimizin de sağ salim çıkamayabileceğini idrak edememiştim.

-

ISOBEL'İN GÖZÜNDEN

-

Sallanıyordum.

Beni sallıyordu, sertçe. Homurdandım ve dik bir şekilde oturdum, gözlerim ışığa alışmaya çalışıyordu. "Ne oldu?"

Gözlerim sonunda alıştığında, kalbim bir anda durdu. Önceden Draco'yu paniklemiş görmüştüm, ama hiç bu kadar değil. "Gitmemiz lazım," diye mırıldandı, elimi çekiştirerek. Sesi kafamın içinde eko halinde yayılıyordu, bana bunu söylediği önceki zamanları hatırlatıyordu. Gitmemiz lazım. Buradan gitmen lazım. Bunu daha kaç kere söylemesi gerekiyordu? Bunun bitmesine ne kadar vardı?

"Neden?" diye sordum. "Neler oluyor?"

"Üzgünüm, seni daha önce uyandırmam gerekiyordu-"

"Draco." dedim hızlıca. "Ne oluyor? Nereye gidiyoruz?"

"Potter." dedi, sesi çatallı çıkıyordu. "Karanlık Lord, orada olduğunu biliyor, ve diğer herkesin onu bulmaya yardım etmesini istiyor. Onu- onu bulana kadar kendisini hiçbir şey durduramaz, Belly."

Ona baktım. Ne demeye çalıştığını ancak anlamaya başlıyordum. "Savaşacaklar, değil mi? Bu savaş."

"Evet. Söz ver bana güvende olacaksın, Belly."

Üzerime bir süveter geçirmek için elini bıraktım. "Seni bırakmam gerektiğini biliyorsun, değil mi? Seninle kalamam, Draco. Birbirimize karşı savaşacağız."

Draco söylediklerimi umursamadı. "Asanı her zaman üzerinde bulundur," diye devam etti. "Her zaman yaptığın gibi bir yerde unutup veya bırakamazsın, tamam mı? Ve Hogwarts'a gittiğimizde-"

"Hogwarts?" diye ağladım. "Oraya mı gideceğiz? Ölüm Yiyenler oraya mı gidiyor?"

"Ben- Evet-"

"Neville'e söylemem lazım." dedim çılgınca, yanından geçmeye çalışarak. "Bunların hepsinin Hogwarts'ta olduğunu nasıl söylemezsin-"

"Belly, bekle." dedi, önüme geçerek. "İlk önce aşağı inmemiz lazım ki kimse şüphelenmesin. Hedef olmak istemezsin."

"Hedef olup olmamak umrumda değil, herkesi uyarmam lazım-"

"Oraya gittiğimizde," diyerek sözümü kesti Draco. "sıvışarak arkadaşlarını uyarabilirsin. Bu yakında olacak, Belly. İnsanlar şimdi gidiyor. Sadece onlarla gitmemiz lazım."

Tereddüt ettim. "Pekala," dedim, nefessiz kalmıştım. "Pekala."

Aşağıya indiğimzde neden bu kadar tuhaf hissettiğini anladım. Ölüm Yiyenler, Malfoy Malikanesini kaos haline çevirmişti; insanlar odalara girip çıkıyor, etrafta koşuşturuyor, izlerinin acıması hakkında bağırıyor, savaş hakkında haykırıyorlardı. "Sonunda," diyorlardı.

Draco kapıda durdu, vücudu gergindi. Ona doğru yaslandım. "İyi olacağız," dedim kulağına. Kokusu bile içimi rahatlatıyordu; yumuşak ve tanıdık. Annemi düşündüm; bir haftalığına ortadan kaybolduğumda ne kadar üzüldüğünü, babam öldüğünde ne kadar kırıldığını ve belki de hiçbir zaman düzelmeyeceğini düşündüm. Eğer şu an yaptıklarımı bilseydi deliye dönerdi. "Tamamen iyi olacağız."

İleri doğru ilerlediğimizde, iyi hissetmiyordum. Buradaki herkes tamamen siyah giyinmişti, ve çoğu şimdiden maskelerini takmıştı. Bu insanlar düşmandı. Birazdan karşı taraflarında savaşacağım insanlarla dolu bir odada duruyordum, ama onlar bunu bilmiyordu. Eğer bilseydiler...

Draco elimi kavradı. Titrediğini hissedebiliyordum; alnında oluşan ter damlalarını görebiliyordum. Bu kadardı. Gülümseyerek, yüzünü kendime döndürdüm. Umudun olsun Draco, iyi olacağız.

"Kır evini hatırla," dedim, sadece onun duyabileceği bir şekilde. "Sadece bize özel bir kumsal, tahta yerler ve yumuşacık örtüler. Bir daha kimse bize ne yapmamız gerektiğini söyleyemeyecek."

Bakışlarımla buluştu, yüzündeki ifade hissettiklerimin bir aynasıydı; terör, panik, belirsizlik... Saçları, endişeli gözlerini kapatıyordu; bembeyaz yüzü tedirginlikle dolup taşıyordu. O çok şey görünüyordu... Genç. Olan buydu. Delice bunu düşündüm. Başka odadan yüksek sesli bir bağırış gelince kalbim, göğsümden fırlayacakmış gibi hissettim. Daha çok gençtik.

"Vakit geldi!" diye bağırdığını duydum Bellatrix'in. Sesi evin etrafında eko halinde yayılıyor ve net bir şekilde duyuluyordu. "Hadi! Buharlaşın! Vakit geldi!"

İnsanlar dönmeye başladıkça etrafımızdaki sesler yükselmeye başlıyordu. Draco hala bana bakıyordu;

"Draco, hadi git!"

Annesi, belki de teyzesi. Anlayamıyordum. Kulağımın arkasına saçımın bir parçasını sıkıştırdı, ona çaresizce iyi olacağımızı söylemeye çalışıyordum.

"Seni seviyorum," dedi. "Bu insanlar- onlar önemsiz. Bunların hiçbiri önemli değil. Ama seni seviyorum, ve-"

"Draco!"

Cevap veremeden, onu sevdiğimi, hatta daha çok sevdiğimi söyleyemeden; dönmeye başlamıştık, eli elime o kadar sıkıca yapışmıştı ki sanki eli, benim bir parçammış gibi hissediyordum. Buharlaşıyorduk.

dear draco // Türkçe ÇeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin