BİR AY SONRADRACO'NUN GÖZÜNDEN
-
Paskalya'dan sonra Belly de ben de, okula dönmek yerine evde kaldık. Hogwarts o kadar kötü bir haldeydi ki bu saatten sonra bana hiçbir seçenek sunmayan ailem mi yoksa Hogwarts mı daha kötüydü bilmiyordum. Annem ağlayarak, büyücülük dünyasının be kadar kötü bir hale geldiğinden ve beni bir gün bile gözünden ayırmaya dayanamadığından bahsederken babam ise "o okul" yerine evde çok faha fazla işe yarayacağımdan bahsedip duruyordu. Hele tam Harry Potter yakalanmışken, Paskalya tatili nedeniyle evde olmamın beni ne kadar şanslı yaptığından bahsediyordu. Sanırım babam, bu konuda gerçekten annemle hemfikirdi, ama bunu itiraf etmiyordu.
Belly, bir haftadan fazla süre bizde kaldıktan sonra evine döndüğünde annesi çok sinirlenmiş. Bağırma ve ağlamayla karışık bir şekilde babası öldükten sonra ona ne kadar ihtiyacı olduğunu ve Belly de gidince onu da kaybettiğini düşündüğünü söylemiş. Belly buraya geldiği için pişman olmadığını söylüyor, ama biliyorum ki hayatında hiç bu kadar pişmanlık hissetmemişti.
Birbirimizi çok görmüyoruz, ikimizin de kendine ait bir evi ve sormlulukları var. Bana mektuplar yazıyor, kelimeleri dikkatlice seçilmiş, kaygı ve sevgi dolu mektuplar. Yazdıkları onun yanımda olmasının yerini doldurmuyordu, ama onu tekrar göreceğim büyülü ana kadar idare ediyordu. Eğer Belly, birkaç yıl önce gelseydi bu durumu önemseyebilirlerdi, onun ne kadar güçlü, sert ve cesaretli olduğunu. Ama bugün yaşanan kaosun arasında, onun hakkında pek de bir şey düşünmüyorlardı. Babam neredeyse hiç uyumuyordu, annem ise tırnaklarını neredeyse köklerine kadar kemiriyordu. Ama aşk söz konusu olduğunda, yaşadığım şartlarda mutlu olmam itiraz etdebilecekleri bir şey değildi. İlk defa.
Belly'nin her zaman buraya gelmesi ideal değildi. Sadece güvenli olmadığından değil, buraya sık sık gelip giden Ölüm Yiyenler genelde sıkılmış oluyorlar, ve güzel, on yedi yaşındaki bir genç kıza zarar verme, faydalanma fırsatını geri çevireceklerini düşünmüyorumdum.
Onu, Belly'nin saçıyla oynama cesaretini gösteren, ve onu dışarı çıkartıp bahçenin ortasındaki çeşmeye tırmanmasını isteyen Yaxley'den kurtardım. Ölüm Yiyenler çok nadir dışarı çıkıyorlardı, eğer çıksalar bile, bahçe çok büyük olduğundan bizi ta burada bulmaları çok zor oluyordu. Belly'nin ardından tırmandım, bacaklarını taştan uzun duvarın kenarından sarkıtmasını izledim. Boynunu uzatmış evin kocaman camlarından Yaxley'i hala görüp göremediğini kontrol ediyordu. Neyse ki, güneş battığı için sadece birbirimizi görebiliyorduk.
Güzel, kara gözleri, saçının açık renginin arasından parlıyordu. "Tam bir ucube."
Cevap vermek amacıyla homurdandım ve hala Yaxley'nin suratına bir yumruk atma isteğimi bastırmaya çalışarak yanına oturdum.
"Alınma," dedi Belly. "Ama buradaki insanlar çok ürkütücü. Neredeyse Snape'i özlememe neden oluyorlar." Bir süre durdu sonra şöyle ekledi, "Carrowları değil tabi ki de. Onlar hala en kötüsü."
Yavaşça başımı salladım. "Snape aslında senin düşündüğün kadar kötü olmayabilir, bilirsin ya."
"Altı yıl boyunca onun kötü davranışlarına katlanmam gerektiğini göz önünde bulundurursak bunun zor bir ihtimal olduğunu düşünüyorum."
"Evet o kötü biri," diye kabul ediyorum. "Ama o kadar da kötü değil." Belly cevap vermiyor; sabırlı bir şekilde neden böyle söylediğimin açıklamasını bekliyordu. Bir iç çektim. "Snape, şey," beceriksiz bir şekilde omuzlarımı silktim. "Senenin başında onunla bir antlaşma yaptım. Eğer ona sadece rastgele şeyler için yardım edersem o şey, pekala. Sanırım seni koruyacaktı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dear draco // Türkçe Çeviri
Fanfiction❝ biraz daha kal ❞ Merhaba, ben sadece hikayeyi okuyabilmeniz için türkçeye çeviriyorum, hikaye ve tüm haklar tamamen malfoyuh'a aittir.