0.3

244 21 16
                                    

lauv, julia

❧ 

"Sen iyi misin?" diye bir ses geldiğinde gözlerimi açmaya çalışıyordum. Ses çok yakınımdan geliyordu, çok fazla yakındı.

Kaşlarımı çatarak gözlerimi birkaç kez kırpıp kendime gelmeye çalıştım. En azından sarhoş Sara burada değildi. Başımı soluma çevirdiğimde onu gördüm, Min Jae hafifçe üzerime eğilerek konuşuyordu, etraf gürültülüydü ve hala bu saatte ne yaptığımı düşünmekten alıkoyamamıştım kendimi. Sorusunu pas geçip siyah kotumun cebindeki telefonu alıp saate baktığımda 4'e yaklaştığını görmüştüm. Sabah olmak üzereydi. En son Taeyong'la konuşmuş, ona sinirlenip içtiğim tekilaların üzerine hatırlayamadığım kadar viski dikmiştim kafama. Yani şuan aptal gibi olmamın tek sebebi oydu. Burada olmamın sebebi de oydu. Bu halde olmamın sebebi de oydu.

"Eve gitsem iyi olacak," diye mırıldandım ayağa kalkarken, bir yandan önümdeki saçlarımı çekiştiriyordum.

"Sara!"

Kahretsin.

Gitmemiş miydi? 

O an sinirli olduğum için hiç istemediğim bir şey yapabilirdim, sadece kafamın biraz daha gidik olması gerekiyordu. Ayılmış olmasaydım eğer şuan Min Jae'nin dudaklarına kapanırdım, bunu yapardım. Çünkü onun yapmadığı şey değildi.

Karma.

Bedeni bir karış uzağımda durduğunda kafamı kaldırıp ona baktım. Hayır, bu sefer onu görmedim. Yalnızca baktım ve boş bakışlarıyla bana karşılık verdiğinde hata yapmadığım anlamıştım. 

Yutkunarak Min Jae'ye döndüğümde tam ağzımı açacaktım ki Jaehyun nereden çıktığını anlamadığım bir şekilde onu kolundan tutarak uzaklaştırdı. Dudaklarımı birbirine bastırıp kendimi koltuğa attım ve hafifçe kayarak başımı geriye attım. Sonuçta Maria'nın nerede olduğunu sadece Jaehyun'dan öğrenebilirdim ve o da gitmişti. Ve çok sevgili ev arkadaşım bu gürültüde telefonunu asla duymazdı. 

"Sen nereden çıktın?" diye konuştum onun duyabileceği bir sesle, hala orada dikiliyordu.

Gitsin istiyordum, gitsin ve tekrar gelmesin.

Gitsin ve onu unutabileyim istiyordum.

Dudaklarını ıslatıp yanıma yaklaştı ve sağ kolu belimi sararken beni oturduğum yerden kaldırırken nefesimi tutmuş bir halde onun yakın profiline bakakalmıştım.

"Sarhoş olmasaydın şuan ağzıma sıçmıştın." diye mırıldandığında onu duyuyordum, sadece kafam kayıktı.

Koltuğa oturup beni kucağına çektiğinde bir elim sağ omzuna yaslıydı ve diğer elimi saçlarına daldırmamak için yumruk yapmıştım. Ne yapıyordum? Kalkmam lazımdı.

"Siktir git şuradan," diye mırıldandım ayağa kalkarken.

Beni tutmazken yalnızca gitmemem için önümde dikilmişti. Gözleri sürekli saçlarıma kayıyordu.

"Saçlarına ne yaptın?" diye mırıldandı eli saçlarıma uzanırken, yutkunduğunu görmüştüm.

Cevap vermedim.

Yanından geçip giderken beni engellemesine fırsat bırakmadan bardan çıktığımda peşimden gelmemişti.

Önceden maviydi saçlarım, o gitmeden önce.

En sevdiği renk olduğu için maviye boyamıştım bende.

Şimdiyse siyahtı.

En nefret ettiğim renk siyahtı, sonra o gitti diye saçlarımı siyaha boyamıştım.

O maviye aşıktı; gökyüzüne, okyanusa, en çokta saçlarıma.

Artık değildi.

blue | taeyong Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin