0.6

205 17 14
                                    

❧ 

Üzerime bir şey giymeden evden çıktığımda bara gidiyordum.

Maria, bara yeni bir çalışan alındığını ama iyi Korece bilmediğini söylemişti. Jaehyun salağı neden bara İspanyol çalışan alıyordu ki? Beni çağırmalarının nedeniyse gayet açıktı, üniversiteyi İspanya'da okumuştum.

Aslında benim hayatım düşündüğümden daha karışıktı.

Babamın ve annemin tek şehirde kalamama hastalığı yüzünden birçok ülke gezmiştim ve en son ben burada kaldığımda onlar Fransa'da devam etmek istediklerini söylemişlerdi, fikrime de saygı duymuşlardı. İtalyandım. 8 yaşıma kadar orada yaşamış, 12 yaşıma kadar da Fransa'da kalmıştım. Ardından 18 yaşıma kadar New York'taydım. Üniversiteye geçtiğimde İspanya'ya taşınmıştık ve en son benim okulum bittiğinde Güney Kore'ye gelmiştik. Annem ne kadar İtalyan olsa da kökeni buraya dayandığı için burada da yaşamak istemişti, onlar keyiflerine bakarken arkalarında sürüklenen beni kimse düşünmemişti. Arkadaş edinemiyordum sürekli taşındığım için. Bu benim için hep bir eksiklik olarak kalacaktı. Bir de kuzenim vardı, Maria.

O da peşimden gelmişti buranın dilini bilmeden. Ailesinden kaçıyordu. Kötü bir boşanma evresine girmişlerdi Maria yanıma geldiğinde, şuan ayrılardı ve Maria yanımdaydı. En azından yalnız değildik. Üst düzey İtalyanca, İngilizce ve Korece, orta düzey Fransızcam sayesinde yabancı bir şirkette çalışmıştım 1 yıl boyunca. Maria da yanımdaydı, Korecesini geliştirmişti. Ana dili gibi Fransızca ve Rusça biliyordu. Jaehyun ve Taeyong'la orada tanışmıştık ikimiz de.

Bardan içeri girdiğimde saat 10'u geçiyordu. Merdivenleri inip direkt kimseye bakmadan bar tezgahına ilerledim. Maria ve Jaehyun oradaydı, yanlarında uzun saçlı 1.70 boylarında bir kız dikiliyordu ve arkası dönüktü.

Taeyong.

Yanlarında elindeki viski bardağını içerken etrafına bakınıyordu birini arar gibi.

Gözlerimiz kesiştiğinde aynı hızda yürümeye devam edip yanlarında durdum.

Maria bana dönüp boğazını temizledi ve yanındaki kızı gösterdi.

"Elisa."

Uzattığı eli sıkıp onu dikkatli bir şekilde süzdüm, burada çalışıyorsa bu onu daha çok göreceğim anlamına geliyordu.

"Sara."

Kızın elini bırakıp Jaehyun'a dönüp bayık bir şekilde baktım. "Ee?" diye mırıldandığımda o da bana döndü.

"İngilizcesi iyi, Korece fazla bilmiyor ama sorun olmaz diye düşündüm."

"Tamam, buraya çoğunlukla yabancılar geliyor zaten fazla sorun olmaz diye düşünüyorum." sonra tekrar Maria'ya döndüm. "Beni niye çağırdınız o zaman?"

"Genel kurallardan bahsedersen iyi olur, ne yapması gerektiği falan," diye mırıldandı. "İspanyolca."

Ona başımı sallayıp Elisa'ya bar taburesini işaret ettiğimde bende teezgaha oturup ona döndüm, yaptığıma şaşırmıştı.

"Daha önce bu tarz bir yerde çalışmış mıydın?"

"Evet," dedi başını sallayarak.

"Her şeyi biliyorsundur o zaman," dediğimde devam ettim. Barın giriş kapısınının yanındaki kapıyı gösterdiğimde, o da oraya baktı. "Personel odası orası," sonra arkamı döndüm hafifçe "Barmenin arkasındaki kapı depo, içkiler ve diğer malzemeler orada." Gözleriyle beni takip ederken dikkatli bir şekilde dinliyordu.

Beni buraya çağırmaları bir bahaneydi, bunu biliyordum. Söylediğim her şeyi onlar İngilizce bir şekilde aktarabilirlerdi. Umursamadım.

"Bazı misafirler oluyor," bu sefer de üst katları gösterdim, 2 kat vardı ve odalar bulunuyordu. "Özel odaları var. Bu isimleri de şuradaki barmenden öğrenebilirsin." Elimle Jeno'yu işaret ettim. "Ayrıca, herhangi bir sarkıntılık durumunda Jaehyun'a söyle, o burada yoksa," ki sadece akşamları burada oluyordu. Gözleriyle elimi takip ederken Jeno'nun yanında içeceklerle ilgilenen Yeonjun ve Sungchan'ı gösterdim. "Onlara söyle, ilgilenirler."

Başını onaylarcasına salladığında gözünün sürekli arkama kaydığını konuşmanın başından beri hissediyordum, dudaklarımı ıslatırken başımı eğdim. "Sorun var mı?"

"Hayır, teşekkür ederim."

Konuşmanın bittiğini anlayan Jaehyun, Maria'yla konuşmayı kesip bize döndü ve Elisa'ya baktı.

"Pazartesi başlarsın."

"Gözün çıksın," diye mırıldandığımda beni sadece Maria duymuştu ve kocaman açılan gözleriyle bana dönmüştü. Tam ağzını açacakken bakışlarımı görüp sustu. Bu gürültüde nasıl duymuştu ki?

Elisa Taeyong'a yönelecekken tezgahtan atlayıp sırtımı tekrar tezgaha yasladım ve başımı omzuma eğerken ona baktım. Belimi saran elleri hissettiğimde önüme dönüp ona baktım. Beni kaldırıp tezgaha oturtturduğunda elleri bacaklarımın iki yanındaydı. Elisa'yı onun arkasında görebiliyordum, Taeyong'un sırtına bakıyordu hala. Boş gözlerle gözlerimi ondan çekip Taeyong'a döndüm. Aramızda bir nefeslik boşluk kalmıştı. Kaşlarımı kaldırdım.

Başı mümkünmüş gibi daha fazla yaklaşırken dudaklarını hırkanın açık bıraktığı boynuma bastırdığında ellerim üzerindeki ceketin yakalarına tutunmuştu.

Bu değildi, bunu yapmasını istemiyordum.

Ama karşı da koyamamıştım.

blue | taeyong Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin