Atladığım bir detay vardı.
Önemli bir detay.
Ben eve nasıl geldiğimi hatırlamıyordum.
Taeyong gelmişti. Benimle konuşmaya çalışmıştı, onu reddetmiştim ve bardan çıktığım an kaldırımın kenarına oturup başımı ellerimin arasına aldığımı hatırlıyordum. Ardından gözlerimin karardığını. Yere düşmem gerekirken birinin beni tuttuğunu da hatırlıyordum ve sonuç olarak evdeydim.
Tahmin etmek zor değildi ancak onun olduğunu düşünmek beni sinirlendiriyordu. Evimin anahtarı yalnızca onda vardı. Maria, dünkü açıklamasını yapmıştı zaten. Hala oradaydı. Beni eve getirmesinin imkanı yoktu.
Dudaklarımı ıslatarak düşünmeyi kestim ve kısa bir duşun ardından üzerime dar kotumla siyah sutyenimin üzerine siyah renkli örme hırkayı giyip önümü ilikledim. İçimi göstermiyordu. Kısa saçlarımı kurutup kendimi koltuğa attığımda ne yapacağımı bilemez bir halde oturup yeri izlemeye başladım.
O gidiyordu.
Her seferinde gidiyordu ve beni bu dört duvar arasında bırakıp gidiyordu.
Nedenlerini söylemiyordu, sonuçlarını düşünmüyordu.
Gidiyordu ve kafasına edince geri geliyordu.
Sonu olmayan bir tür döngüye girmiş gibiydik ikimiz de.
Telefonumu koltuğun kenarından elime aldığımda gelen mesajları gördüğümde sinir katsayım tekrar yükseldi.
dm
taeyong : jaehyun'a sinirlenme boşuna
taeyong : suçu yok ben sordum
iletildi(12.57)
görüldü(15.52)taeyong : sara
taeyong : konuş benimle
sara: neden konuşayım seninle
sara: konuşmamız gereken bir şey mi var taeyong
taeyong: yok mu
sara: var mı
taeyong: yok mu
sara: yok
taeyong: olmalı
sara: masum ayaklarını oynama bana
sara: her seferinde seni arkasında bırakan ben değilim
taeyong: konuşalım
taeyong: bu sefer açıklamama izin ver
taeyong: 8'de seni alırım
sara: hayır
sara: bugün değil
görüldü(16.05)