"I Promise You Won't Die."

153 13 16
                                    

    Kaçmak istiyordum. Deli gibi ağlamak ve sonrasında küvetimde çok sıcak bir duş almak istiyordum. Ama tabiki bunları yapmayacaktım, yapamayacaktım.

Eşyalarımı hızla bavuluma yerleştirirken, göz yaşlarımı tutamamıştım. Çok saçma geliyordu. Bu bebeği tek başıma yapmamıştım ki ben. Justin'in de benim yaşadıklarımı yaşaması hatta daha ağır şeyler yaşaması gerekiyordu. Ama şu an o müstakbel karısıyla gelinlik seçiyordu. Gerçekten çok sinirliydim.

"El, gerçekten çok üzgünüm." dedi Victoria.

"Vic, şu an konuşmak istemiyorum." dedim.

"Nereye gideceksin?" dedi ve bana üzülerek bakmaya devam etti. "El, ağlama lütfen. Hamilesin ve bebeğini düşünmelisin." diye ekledi.

Daha fazla dayanamayacağımı anladığım Victoria'nın güçlü kolları arasına girip bağıra bağıra ağlamaya başlamıştım.

Bunların hiç biri benim suçum değildi. Justin, o kadınla evlenip kendini kurtarmıştı. Peki ya ben? Ben neler yapacaktım? Neler görecektim? Benim karnımdaki de onun çocuğuydu. Neden en başında bunu söylememişti ki?

"El, lütfen yapma böyle." diye kapıdan çok tanıdık bir ses geldiğinde Victoria'dan yavaşça ayrıldım.

"Anne, ben..." hiç bir şey söyleyemedim. O da ağlamaya başlamıştı. Ama yapacak bir şey yoktu babam kararı vermişti. Kimsenin bir şey söyleyecek hali yoktu.

Saçımı okşayan anneme baktım. Gözlerimizden yaşlar durmadan akıyordu. "Anne bu bir tek benim suçum değil." dedim. Kafasını olumlu anlamda salladı.

"Biliyorum hayatım biliyorum. Çektiğin acıları da biliyorum." dedi. "Ama şimdi sana kendi paramdan vereceğim ve sen benim dediğim yere gideceksin. Tamam mı?" diye ekledi.

Elime bir kağıt vermişti. Üstünde çok tanıdık bir isim vardı ama çıkaramıyordum.

"Burası neresi anne?" dedim sorar gözlerle.

"Sorgulama sadece git." dedi.

Cebinden çıkardığı bir miktar parayı bana uzattı. "Bu babanın parası değil benim param. İstediğin gibi harca." dedi.

"Anne bunu alamam biliyorsun." dedim.

"Elena bir kere inat etme ve şu parayı al. Baban bütün paranı elinden almıştır çoktan." dedi ve aniden telefonu çaldı. Arayan babamdı.

"Efendim? Tamam geliyoruz. Tamam Brian... Sana tamam dedim uzatma artık..." deyip telefonu kapattı.

"Artık gitme vaktin hayatım. Parayı iyi harca." dedi ve sıkıca bana sarıldı.

Bavulumu görevliye verip arkasından bir şeyim kalmamasından emin olmak için odama iyice göz gezdirdim. Emin olduktan sonra aşağıya inmeye başladım. Victoria ise gözleri dolu bir şekilde bana bakmaya devam ediyordu.

Kapının önüne geldiğimizde siyah bir arabaya bavulumun koyulduğunu görmüştüm. Neler oluyordu anlamamıştım. Annemin bana sıkıca sarıldığında birilerinin beni öldüreceğini anlamıştım. Babam beni öldürecekti.

Victoria'ya baktığımda o da endişelenmişti. "El, lütfen beni ara olur mu? Nerede olursan ol bana ulaşmaya çalış." dedi ve görevliye bakarak "Eğer biri sana zarar vermeye çalışırsa beni ara. Sonuçta boşu boşuna hukuk okumadım değil mi?" deyip yalandan güldü. Ona da son kez sıkıca sarıldım ve arabaya bindim.

Arabaya biner binmez şöför sanki yıllardır bu anı bekliyormuş gibi hızlıca gaza bastı. Bu hareketine sadece göz devirdim. "Yavaş olabilir misiniz? Nasıl olsa beni öldürecekler ve bir yere kaçacak halim yok." dedim sinirle.

Şöför asla ses çıkarmıyor, aynadan ona bakmaya çalıştığım zaman kafasını daha çok eğip onu görmememi sağlıyordu. Bende artık vazgeçip kafamı cama yaslamıştım. Kafam cama çok sert bir şekilde cama çarpıyordu. Tak tak tak. Bu sesleri bile son kez duyuyor olabilirdim şu an.

Sahi ya, ben ölecektim. Karnımda ki bebek ile ölecektik. Çok garip değil mi? Bir baba öz kızını öldürecekti. Hassiktir beni öldürecekti. Panikle etrafıma bakmaya başladım. Baksam ne olacaktı bilmiyorum ama şu an acilen temiz havaya ihtiyacım vardı. Cama açmaya çalışıyordum fakat cam kilitliydi.

"Bakın lütfen camı açın!" Dedim ama adam beni dinlemiyordu.

"Lütfen açın bayılacağım birazdan." diye ekledim. Adam asla açmıyordu.

"Açsana be adam! Duymuyor musun sen! Bayılacağım diyorum!" diye bağırdım. Ruh hastası yine açmamıştı.

Nefesimin yavaş yavaş hızlandığını ve yetmediğini hissediyordum. Çok güzel, arabanın içinde ölecektim. Aniden arabanın üst tarafı açılmaya başladı.

"Merhaba ben Zayn." dedi şöför.

"Sikeyim seni Zayn!" dedim kafamı arabanın üst camında dışarı çıkardım. Nefes alış verişlerimi düzelttiğim de aşağı eğilip koltuğuma oturdum.

"Beni öldürüyordun seni ruh hastası." Dedim sinirle.

"Özür dilerim amacım bu değildi." dedi ama yüzünde aşırı bi ciddilik vardı. Biraz da endişeliydi ama bana bunu çaktırmamaya çalışıyordu.

"Neden özür diliyorsun ki birazdan öleceğim." dedim ve deli gibi gülmeye başladım. Çünkü çok komikti. Sırf babamın istemediği birinden hamile kaldım diye öldürülüyordum. Hadi ama bu çok saçma.

"Öncelikle ölmeyeceksiniz." dedi aynı ciddi haliyle.  "Sizi öldürülmekten kurtarıyorum." dedi. Bu adam ne diyordu böyle?

"Ne diyorsun Zayn?" dedim bende alayla.

"Zamanı gelince her şeyi öğreneceksiniz ama şu an sakin olmanızı istiyorum." dedi. Bu adam çok yakışıklıydı. Cidden bu adam tanıdığım çoğu erkeklerden yakışıklıydı. Neden manken olmayı düşünmemişti acaba?

"Zayn, çok yakışıklısın." dedim. Nasıl olsa ölecektim. Söylesem ne olacaktı?

"Biliyorum." diye yine ciddi bir şekilde cevap verdi.

"Yanlış anlama öleceğim için içimde kalmasın istedim." dedim.

"Ölmeyeceksiniz." dedi.

"Bana umut vermeni istemiyorum lütfen." dedim.

"Bak bana güven tamam mı? Baban seni bugün öldüremeyecek." dedi

"Söz mü?" dedim.

"Söz veriyorum, ölmeyeceksin."

Baby | ZaylenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin