Uçurumların Kenarları

28 7 15
                                    


U

marım okurken tebessüm edersiniz iyi okumalar ve şimdiden teşekkür ederim :)

Birinci Bölüm; Uçurumların Kenarları

Bölüm Şarkısı; Hemsaye-Eski

Alarmımın çalması ile maalesef uyanmak zorunda kalmıştım. Güne açtığım bıkkın gözlerim ile lavaboya yüzümü yıkamak amacı ile ilerledim. "Günaydın Boşluk." Sevgili köpeğim heyecan ile bana bakıyordu. Gülümsedim... "Birazdan seni gezdirmeye çıkaracağım, oradan da beraber Beren'i almaya gideceğiz. Zaten ondan sonra hep beraber işe." Boşluk o kadar mükemmel bir köpekti ki benim anlattığım her şeyi anlıyor gibiydi. İşlerimi hızla hallettim ve Boşluk ile beraber dışarı çıktık.

"Günaydın!" dedi Beren her zamanki neşesi ile. "Günaydın, Beren." Diye cevapladım. "N'aber Boşluk Hanım?" Beren ile Boşluk oldum olası anlaşamadılar, oysaki Boşluk her kez ile uyum sağlayan asil bir köpekti. "Bugün işten izin aldım seni bir yere götüreceğim bir yere." Kafamı olumlu anlamda salladım. Bir şeyler karıştırıyor bu yine ama... Hadi hayırlısı.

****

Beren beni bir kafeye getirmiş orada da benim doğum günüm için sürpriz yapmıştı. Tabi babam da oradaydı, bir de Enes. "Doğum günün kutlu olsun Bok Böceği." Enes Beren'nin sevgilisi ve birbirimizden hiç haz etmiyoruz. Hiç. "Teşekkür ederim Limon." Enes anında yüzünü buruştururken ben kahkahayı basmıştım. Hani bazı insanlar şu mükemmel ötesi limon denen nimete tik kapıyor ya işte Enes de onlardan biri. Ve ben de tabi ki bunu kullanıyorum. "Sen çok fenasın ha!" babamın dediğine ufak bir kahkaha attım ve elim kalbimin üzerinde olacak şekilde "Eyvallah birader!" dedim. Bu babam ile bizim aramızda olan bir ironi ya da çokça kullandığımız bir seslenme şekliydi. Açıkçası bundan gayet memnunum. Beren hediye olarak minik şık bir çanta almıştı, tam benim stilim olduğunu söylemeliyim. Enes ise üzerinde kibar tabiri ile 'kaka' emojisi olan bir uyku yastığı akmış. Ve bu çok hoş bir şeymiş gibi gelip bir de "Aslında Bok yapan böcek alacaktım fakat bulamadım Dora ama umarım bunu da seversin." demişti. Babam ise bir hediye paketini elime vermiş "Evde yalnız başına aç, lütfen!" demişti. Tabi ki babamı dinleyecektim, yani azıcık ucundan bakmış olabilirim. Ama yanlış anlamayın sadece, ucundan. Pekâlâ, biraz fazla baktım ve sanırım içinde kitap tarzı bir şey var. Açıkçası en sevdiğim hediye bu çünkü ben kitapların içinde yaşayan bir kızım, onların betimlemeleri ile ölen bir kız. "Dora daldın gittin yine." babamın sesi ile onlara odaklandım ve yüzüme ufak bir tebessüm yerleştirdikten sonra kahvemden minik bir yudum aldım. "Dalmadım ya, benim bir kulağım sizde." hepsi söylediğim şeye güldükten sonra konuşmalarına devam ettiler.

İyice sıkılmıştım çünkü doğum günümde Beren, Enes ve babamın sıkıcı konuşmalarının arasındaydım. Üç avukatın arasında! Şimdi kafa karışıklığı olabilir sen ne iş yapıyorsun ki bunlar sıkıcı oluyor diye sorulabilir. Ben aslında pastacılık okudum ama fakat ve lakin daha kendi işimi hala açamadım bu yüzden şuan Beren'nin teyzesinin kafesinde çalışıyorum. Elbette ki bunun da güzel yanları var. Yine düşüncelerim ile iç savaşa girecektim ki, "Dora ben bir aylık Bolu'ya babaannenin yanına gideceğim. Eğer istersen gel derdim ama zaten gelmek istemeyeceksin bu yüzden sorun yoktur umarım?" babamın sorduğu soruyu onaylamak amaçlı kafamı salladım ve "Neden gidiyorsun ki?" diye sorumu babama yönelttim. "İzmir boğuyor beni belki daha fazla da kalabilirim orada." bir şey diyemedim çünkü bazen gerçekten haklı olabiliyordu. "Uçakla gideceğim ortalama bir saat altı dakika sürüyor."

**** 

               Boşluk ile beraber eve girmem ile rahatlamıştım. Üç avukat bozuntusu beni bozuyordu. Hızla üstümdekileri değiştirdim ve babamın hediyesini elime aldım. İçinden bir kitap çıkmıştı yanında da not ve günlük tarzı bir defter vardı. Bu günlük annemindi ve babam bunu almak istediğimde inatla bana izin vermemişti, gerçi o zaman 15 yaşımdaydım şimdi ise 22 oldum. Kitabı elime alıp ismine baktım Clarissa P. Estés'in Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabıydı daha önce ismini çokça duyduğum fakat hiç oturup okumadığım bir kitaptı. Günlüğün tozlu kapağını elimle bir iki kez sildim ve ilk sayfayı okumaya başladım.

Bugün günlerden Salı Yasir ile buluştuk. Ve açıkçası beklemediğim bir şekilde bana açıldı, Yasir kötü biri değil bunu biliyorum fakat ne bileyim. Peki, sadece bunu beklemiyordum. Ama onun çıkma teklifini kabul ettim. Belki yaptığım şeyi yanlış bulabilirsin bunu okuyan kişi. Ama öyle değil! Sadece onu kırmak istemedim. Ayrıca bu benim ilk günlük yazışım ve kendimi tanıtmadığım için beni yargılama! Şuan 19 yaşındaki bir genç kızın günlüğünü okuyorsun ve bu hiç hoş değil. Her neyse okumaya devam et belki sen beni anlarsın. Kendimi bazen çok yalnız hissediyorum, annem benim ile 1 aydır küs. Sebebi ise babam, onunla kavga ettiler ve ben babam ile gittim. Belki boşanmış olabilirler ama boşanmak da bir tür yüksek dereceli kavgadır. Şimdi yatıp uykuya dalacağım bunu okuyan kişi. İyi geceler.

Hiç düşünmeden ikinci sayfaya geçtim ve okumaya devam ettim.

Yasir bugün beni evden aldı. Sanırım bende onu seviyorum. Beni bir uçurum kenarına götürdü. Aslında biraz şaşırdım. Çünkü uçurumlar bana hep korkunç yerler gibi gelmiştir fakat bugün Yasir sayesinde aslında ne kadar güzel yerler olduğunu fark ettim. Uçurumların kenarları her ne kadar huzur doluysa bir o kadar da intihar eden ruhların gözyaşları ile dolu. Ve bence uçurum güzel şeyler yaparken yanlış anlaşılan biri. Biliyor musun bunu okuyan kişi bundan sonra sana Dora diyeceğim uçurum anlamına geliyormuş. Hatta ve hatta eğer bir gün kızım olursa adını Dora koyacağım! Bir dakika mantık hatası oldu şuan eğer bunu kızım okursa ne düşünecek? Hey! Tamam, bak eğer kızımsan Dora bil ki seni çok seviyorum kızım değilsen bile seni çok seviyorum. Çünkü ben ve sen burada yalnızız. Öyle değil mi?

Üçüncü kısma geçmedim daha doğrusu geçemedim. Annem bana bunu kendi elleri ile yazmış benim bunu okumam için daha güçlü durduğum bir zamanım olması lazım. O beni böyle görmek istemezdi. Dayanamadım ve günlüğün son sayfasını açtım. Ben her zaman yazılı olan şeylerin sonuna bakardım, kitap olsa bile. Bir telefon numarası vardı. Bu annem ile ilgili olabilir mi? Annem ölmedi mi? Beni bırakıp gittikten sonra öldüğünü söylemişti babam. Hayır, saçmalıyorum. Babam elbette bana doğruyu söyledi şimdi gidip o numaraya yazacağım çünkü deli gibi merak ediyorum. Ve babamın tam bu günlüğü verdiği gün Bolu'ya gitmesi de kafamı karıştırmıyor değil. Derin bir nefes aldım ardından da elime telefonumu elime alıp mutfağa ilerledim. Büyükçe bir bardağa suyumu doldurdum. Ve tabi ki babamı aradım, şüphe ve endişelerimin geçmesi için.

"Boşluk!" yanıma gelen minik köpeğimin başını okşadım şuan beni rahatlatabilecek tek kişi oydu. Ne telefonlarıma cevap veriyordu ne de mesaj atıyordu. Endişelerimin gerçek olma noktasındaydım sanırım. Babama bir saat daha vereceğim o bir saat içinde bana ulaşmazsa günlüğün arkasındaki numaraya ulaşacağım. Başka bir çarem yok, kendimi annemin tabiri ile tam olarak bir uçurumun kenarı gibi hissediyorum. İyi bir şey yapmaya çalışırken yanlış anlaşılan gibi.

Doğru Bildiğin YalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin