Sakinleş...
Boy aynasının karşısında öylece dikilip yansımasının titreyen gözlerine bakarken ellerini saçlarına daldırıp stresle tutamları çekiştirmek istese de görünüşü bozulacağından dolayı bunu yapamıyor, rahatlamak adına sadece derin derin nefesler alıp kendini telkin etmeye çalışıyordu Min Yoongi.
Anlık panik krizine girmişti sanki de bir türlü rahatlayamıyor gibiydi. Ne ara geçtiğini anlayamadığı o iki günün ardından işte şimdi tam da burada, yan odadaki kız kardeşinin işini bitirmesini beklerken bulundukları açık alandaki düğün alanının geniş gelin suitinde boy aynasından şık takımı içindeki biçare bedenine bakıp durmaktaydı.
Belki de yüzüncü kez üzerindeki siyah takım elbisenin kenarları işlemeli ceketinin sinirlerini bozan hayali kırışıklıklarını düzelttiği sırada yan kapının açılma sesiyle birlikte bakışlarını aynadaki yansımasından ayırdığında gözlerinin odağı, kardeşinin üzerinde muazzam durmuş gelinliği içerisindeki bedeni olurken göz pınarlarının nemlendiğini hissetti o an.
Kız kardeşi öylesine güzel görünüyordu ki...
Başındaki duvağı takmasına yardımcı olan kadın iki kardeşi yalnız bırakması gerektiğini bildiğinden başını eğerek odadan çıktığında gelin suitinde sadece ikisi kalmıştı şimdi. Chungha'nın heyecanı resmen güzel gözlerinin parlaklığından okunurken "Nasıl görünüyorum Yoonie?" dedi etrafında yavaşça dönerek. Saçları bukleler halinde omuzlarına dökülürken Yoongi küçük kardeşinin bu yıldızları kıskandıracak güzelliğine karşı ağlamak istemişti. Min Chungha öylesine duru bir güzelliğe bürünmüştü ki beyazlar içindeyken tıpkı kilisenin duvarlarındaki melekler gibiydi doğrusu.
"Gerçek bir melek gibi görünüyorsun."
Sesi son derece buruk çıkıp resmen ağlamak istese de kardeşini böyle mutlu olması gereken bir günde üzmeyi katiyen düşünmediğinden gözlerini kırpıştırıp kendini zorlayarak gülümsemeye çalıştı, her şey Chungha içindi sonuçta. "Zaten benim meleğimdin, şimdi herkesin görebileceği bir melek oldun sadece."
Abisi Yoongi'nin bu sözleri Min Chungha'nın yüzünde tatlı bir tebessüme neden olurken Yoongi iç geçirerek kardeşine yaklaştığında kollarını üzerindekiler bozulmasın diye dikkatle kardeşinin ufak bedenine sarıp yanağını başına yaslamış ve tüy yumuşaklığında ufak lakin bol miktarda sevgi içeren bir buse bırakmıştı saçlarının arasına.
"Mutlu olacağını biliyorum, Hoseok'un da seni çok sevdiğini bildiğimden en azından gözüm geride kalmayacak. Benim güzel yıldızım..."
Yoongi hem daha fazla şey söylemeyi hem de susup kalan bu son anlarının tadını doyasıya çıkartmak istiyordu. O böyleydi işte; medyanın onu herkese duygusuz biri olarak lanse etmesinin aksine özellikle sevdiklerine karşı tam bir duygu yumağıydı.
İki kardeş birbirlerine sığınmış halde sessizliğin içinde belki daha bolca dakika tüketebilirlerdi lakin kapının tıklatılıp hemen ardından görevlilerden birisi "Gelinin mihraba yürüme vakti." diye seslendiğinde Yoongi istemese bile kollarını kardeşinin bedeninden ayırmış ve çeşitli tokalarla saçlarının arasına sabitlenmiş duvağını düzeltmişti.
Birlikte odadan çıktıklarında ufak bir koridoru takip ederek düğünün yapılacağı açık alana çıkmışlardı. Misafirler iki yanlarından kendilerine verilmiş şık sandalyelerde oturmuş, koridorun başında beliren ikiliye gülümseyerek bakmaktaydılar. Dalları yerlere sarkmakta olan yaşlı bir söğüt ağacının altında sırtını ağaca dönmüş halde elinde kitabıyla beklemekte olan pederle birlikte üzerindeki şık damatlığıyla pederin hemen önünde durmakta olan Hoseok bedenini gelenekler gereği onlara çevirmese de gücü yettiğince başını arkaya çevirmiş, resmen uzaktan bile belli olabilecek ışık saçan gözlerle Chungha'ya bakmaktaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pearls and laces | yoonmin
FanfictionMin Yoongi, evlenmek üzere olan kız kardeşinin ısrarıyla dünyaca ünlü bir gelinlik mağazasına gider.