GİRİŞ

44 5 19
                                    

Bir anda görkemli salonların şaşaalı şamdanlarını süsleyen bir mumdan yüz tanesi beş liraya satılan değersiz ve özensiz bir muma dönüşmüştüm. Aptal gibi onu düşünüp buraya kadar gelmiştim. İşte sorunda buradaydı. Hiçbir şeyi düşünmeden yapmaktan nefret ediyordum. Halbuki sadece onu düşünürken, aklımı ondan alamamamdan kaynaklıydı bu. On sekiz yıllık hayatımda bu zamana kadar böyle bir şey yaşamamıştım, ve ne yapacağımı kestiremiyordum. Nasıl ona böyle bağlanmıştım aklım almıyordu. İşte kendimi bu yüzden aciz hissediyordum. Onu bu denli seviyorken, onun beni görmemesi. Ne kadar da acınası değil mi?

Hakan, sevdiğim çocuk. Kendimi değersiz hissettirdiği kişi. Ne kadar doğru ona bu kadar değer vermem bilmiyorum ama, tek bildiğim şey onun  beni umursamaması.

Şu an evinin önünde durmuş ona bakıyordum. Hasta olduğu için bugün okula gelmemişti. Arkadaşlardan birinin bunu söylemesi üzerine buraya kadar gelmiş ve bir aptallık etmiştim. Endişeden ne yapacağımı bilememiştim ve sonuç kendimi onun evinin önünde durmuş bir şekilde bulmuştum.

"Senin...Ne işin var burada?" Dediğinde düşüncelerimden sıyrıldım. Karşımda durmuş bana şaşkın bir şekilde bakıyordu. Biliyordum benim geleceğimi aklından geçirmezdi. Çünkü benim onu sevdiğimden bir haberdi. Ona bunu asla söylememiştim. Ne hissettirmiş ne de söylemiştim.

"Ben seni merak etmiştim. Okula gelmeyince..." Ne diyeceğimi kestiremiyordum şu an. Öylece durmuş saçmalıyordum. Onunla konuştuğumuz zamanlar her zaman sınırlı olmuştu. Genelde hiç konuşmazdık. Bu yüzden de ne diyeceğimi kestiremiyordum.

"Hastaydım, o yüzden gelmedim. Ama sen?" O da ne diyeceğini şaşırmıştı. Beni beklemiyordu kesinlike. Bende kendime şaşırmıştım doğrusu. Bunu yapacağımı...Aşk, gerçekten insana saçma sapan şeyler yaptırabiliyordu.

"Ben sadece merak ettim...Yani sınıf arkadaşıyız sonuçta." Dedim kendimi toparlamak amaçlı. Kafasını sallayıp beni içeriye davet etti. Buraya kadar gelmiştim sonuçta, hiç reddedemezdim.

İçeriye girdiğim an içerideki sıcaklıkla bedenim gevşedi. Ayakkabılarımı çıkarıp, montumla birlikte portmantoya koydum. Hakan kapıyı kapatıp beni yönlendirdi. Oturduğumda ne diyeceğimi hâlâ bilmiyordum. Onun karşısında elim ayağım birbirine dolanıyor, konuşamıyordum.

"Şey...Geçmiş olsun bu arada." Dedim. Evin için sanırım fazla sıcak olmuştu.

"Teşekkür ederim. Bir şeyler içmek istermisin?" Diye sorunca hemen reddettim. Hasta hasta bir de ona yük olmak istemezdim. Ah! Ne saçmalıyordum ben.

"Hayır teşekkürler. Ben çok durmayacağım zaten." Dediğimde yerine oturdu. Aniden hapşurunca endişeyle ona baktım. Hemen ayağa kalkıp konuştum.

"Ben sana çorba yapayım. İyi gelir belki." Dediğimde iki elini kaldırıp iki yana salladı.

"Hayır hayır, hiç zahmet etme. Ben sonra kendime yaparım." Dedi ama ben hemen olmaz dercesine başımı sallayıp konuşmaya başladım.

"Olur mu öyle şey, ne zahmeti. Ben hemen yaparım." Deyip onayını bekledim. Başıyla beni onaylayınca koridora çıkıp mutfağı aradım. Koridorun sonundaki odaya girdiğimde buranın mutfak olduğunu anladım. Çok geniş değildi ama tek bir kişinin evine göre gayet iyiydi. Küçük bir tencere için dolapları karıştırdım. En alt kattaki dolaptan bulduğum tencereyi alarak, mutfak tezgahına koydum.

Çorba olduğunda kaseye boşaltarak tepsiye koydum. Mutfaktan çıktım ve geldiğim odaya doğru ilerledim. Hakan gözlerini kapatmış ve koltuğun üzerine uzanmıştı. Çok yorgun gözüküyordu. Geldiğimi belli eden bir ses çıkardığımda hemen toparlanarak koltukta dikleşti. Yanına geldiğimde elimdeki tepsiyi aldı.

Adım Adım TehlikeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin