|6|

309 46 375
                                    

"Yarim Paris'i Mesken Mi Tuttun"


steve aoki ft

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

steve aoki ft. lay // love you more

Bunu neden kendinize yapıyorsunuz bilmiyorum ama hikayenin bu kısmına kadar gelebildiyseniz artık şunları biliyor olmanız gerekiyor ki, Jeon Jungkook topallaya topallaya yürüdüğüm hayat yolumun miladı ve ondan önce ben annesinin elleriyle şekil verdiği bir porselen bebekten fazlası değilim. Yine biliyor olmalısınız ki üzerimde bıraktığı etki peşime taktığı hayaletinden yahut şimdiye sadece kemik yığını kalmış olan tüm o sinir, kas ve damar zımbırtılarından çok daha büyük ve derin. Zira ablasıyla birlikte Seul'ün En Taşaklıları Derneği'nin başını çekmiyor belki ama her halükarda gönülçelenin teki o. Kendini nasıl sevdireceğini ve nasıl hatırlatacağını çok iyi biliyor. Sallana sallana geliyor yanınıza ve siz farkına bile varmadan hayatınızın her küçük anına basıveriyor damgasını. Sonra bir bakmışsınız ki o küçük anlar damlamış göl olmuş, denize dökülmüş de en son koca bir okyanusun ortasında can simitsiz kalakalmışsınız. 

Bunu bilinçli yapmıyor aslında. Yani kimse durup da bir gün ekmek almaya giderken eşek kadar treni görmeyip öbür dünyaya göçersem falan, pek sevgili karım acı çeksin diye istinasız her pazar akşamı çok sevdiği vanilya kokulu tütsülerinden yakmaz- ki artık o kokuyu duyumsamaya dayanamıyorum, beni öğürtüyor. Ya da ne bileyim gezmeye gittiğimiz her yeni yerde bulabildiği en yüksek şeyin üstüne çıkıp yine pek sevgili karısını Titanik'in meşhur sahnesini canlandırmaya zorlamaz- ki bu yüzden de artık o filmi izleyemiyorum. 

Bunun gibi pek çok örnek var ama muhabbet çok uzamasın şimdi, şu öğürme konusuna açıklık getirdiğimize göre günümüze dönelim. Zira siz sıkılır mısınız bilmem ama yanımdaki yanar döner gözlü adam zihnimde verdiğim kısa konferanslardan -belki de duymadığındandır- haz etmiyor pek. Bir elimle saçlarımı ensemde sabitleyip diğer elimi duvara yaslayarak kusacakmış gibi kıvranıp durmamı seyrederken dik dik bakıp duruyor ve iç çekiyor sabırsızca.

"Bitti mi?"

Bir şey çıkmayacağını anladığımda -ki zaten biliyordum ama her ihtimale karşı eğiliyordum işte- başımı sallayarak doğruldum. Donuk bakışlarından en ufak bir acıma ya da öfke geçmedi. Gerçi bunu beklemek de anlamsızdı. Bir gün Jungkook'la buralara gelebilme hayalinden peşini bırakmadığım liseden kalma Fransızcam ve evden çıkmadan önce çaldığı bir tomar parasıyla mutualizme dayalı bir ilişkimiz vardı yalnızca.

"Bir sonraki durağa kadar yürümemiz gerekecek." dedi pürüzlü ve insanın içini gıdıklayan sesiyle. "Öncekine geri dönmemiz dikkat çekebilir." 

Ona abarttığını söylemek istedim ama yapmadım. Tüm bu kaçış planının gerçekten işe yarayıp yaramaması pek de umursadığım bir durum değildi. Öte yandan önümüzdeki teyzenin vanilyalı parfümü yüzünden aniden öğürüp bizi otobüsten inmek zorunda bırakan bendim. O ise yol boyunca dikkat çekmemek için başını bir an olsun yerden kaldırmamış ve hiç konuşmamıştı. Ki mavi saçlı, soluk benizli cılız bir Asyalı kadın ile değişik gözlü, parlak kırmızı saçlı ve yüzünde garip bir iz olan izbandut gibi bir Asyalı adam olduğumuzu hesaba katarsak çabası boşunaydı. Yakalanmayı gerçekten istemiyor olmalıydı.

l e s  m o n s t r e sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin