|1|

1.1K 67 217
                                    

"Çöle Düşen Kutup Ayısı"

"Çöle Düşen Kutup Ayısı"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

lola marsh // echoes

Hayatınızda görüp görebileceğiniz en şanssız insanlar listesinde zirvenin başını çekebilecek biriyim. Daha anne karnında doktorların down sendromu teşhisi koymasıyla yakama yapışan bu meret, işin sonunda kedi gibi dört ayağımın üstüne düşsem de her seferinde kırıveriyor ayak kemiklerimi. Süper kahraman filmlerinin son sahnesinde, güya kurtardıkları yıkık dökük şehir var ya, o ben oluyorum işte. Yani ölmüyorum. Kesinlikle ölmüyorum ama tam olarak yaşamıyorum da.

Söz gelimi anneciğimin tüm risklere rağmen kürtajı kesin bir dille reddetmesiyle ve teşhisin de yanlış çıkmasıyla sağlıklı, tombiş bir bebek olarak geliyorum dünyaya. Saltanatının sonunun gelmesini kabullenemeyen beş yaşındaki ablam bunun üzerine, biraz da homini gırtlak olmamdan faydalanıp daha iki aylıkken ağzıma fasulye tanesini atıveriyor. Boğulma tehlikesi geçiriyorum.

Dediğim gibi, ölmüyorum. Annem sahip olduğu tüm östrojen, FSH, LH, analık içgüdüsü vs. ne varsa işte onlardan aldığı güçle anında parmağını boğazıma atıyor ve çıkarıyor fasulye tanesini. O sırada soluksuz kalıp zarar gören ciğerlerimde hasar oluşuyor. Altı ay küvezde kalıyorum.

Yanlış iliklenen gömlek düğmesi gibi başlayan bu hayatım, tıpkı onunki gibi eğri büğrü devam ediyor. Yaşım ilerledikçe felaketler, sonuçlar ve ayaklarımdaki kırıklar artıyor. Çöle düşen bahtsız bedevi denklemine kutup ayısı olarak dalıyorum ve herkes o aptal bedeviye o kadar odaklanıyor ki, kimse bu kutup ayısının ne işi var burada diye sormuyor.

Uzun lafın kısası, elimden başka bir şey gelmediği için her seferinde taşak geçtiğim ama aslında hiç de komik olmayan bir hayat yaşıyorum.

Adnan Ziyagil ve ben bunları hak etmedik...

Her an koltuktan kayıp gidecekmiş gibi olan oturuşumu düzeltme gereği duymadan bir bacağımı karnıma çektim ve diğer tarafta, kolumun arasında duran cips kasesine elimi daldırdım. Gevşekçe bağladığım mavi saçlarımın arasından kaçan perçemler önüme düşüp birkaç tel burnumun ucuna kadar değiyor, bu beni deli gibi huylandırıyordu. Yağlı ellerimi saçıma sürmek de aynı derecede huylandırdığı ve gidip elimi yıkamak da üşendirdiği için, yemek arayan karıncayiyenler gibi sağa sola kıvırıyordum burnumu. En sonunda bu boş çabadan bıkarak dirseğimi kaldırıp yüzüme sürttüm ve saçımı geri çekmeyi başardığımda rahat bir nefes alıp dizimi seyretmeye döndüm.

"Ah Beşir, üzümlü kekim..." Tıpkı benim gibi bir kolunu kaseye saran Jack'in sözlerine kıkırdayıp bir cips daha attım ağzıma. Diğer koltukta uzanmış ve bir bacağını koltuğun tepesine çıkarmış pür dikkat televizyona bakıyordu. Dalgalı kahverengi saçları, kulağından hiç çıkarmadığı, birinin ucunda metal bir tüy olan iki zincirden oluşan küpeyi beceriksizce gizliyordu.

l e s  m o n s t r e sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin