İKİ MEVSİMEvde değerli eşyaların dışında küçük bir sandık bulmuşlar. İçinde; bir kaç plak, kırmızı çocuk ayakkabısı ve 1935 yılında basılan bir kitap var. Koca duvarların hepsi bomboş, sadece yatak odasında tek bir tane tablo asılı; Ortasına iki harf kazılmış, dallarının ise bir yanının sararan diğer yanında kar tutan bir tür ağacın özenle tasvir edildiği bir tablo.
- Bunları da satılacaklar listesine ekleyelim mi efendim? (Dedi, elinde küçük bir sandık ve kara kaplı defteri olan avukat.)
- Hayır eklemeyin, onlar satılık değil. Saydıklarınız, hayatımın ışığı olan iki mevsimin anılarıdır. (dedi Feraye.)
Kafkasya da bahar, usul usul elini çekiyordu artık. Yüksek dağlarla çevrili Eciney köyümüz, Narinkale kasabasına at arabası ile iki buçuk saat mesafededir. Hemen Eciney köyünün üç kilometre doğu tarafında bulunan tahta köprüden geçildiği zaman annemin Eflin köyü ile buluşulur. Eciney gibi yüksek bir tepede, etrafı dağdan kopan koca kayalarla ve kavak ağaçları ile çevrili yemyeşil bir köydür Eflin. Annemin doğup büyüdüğü köyün kaldığımız köyden tek farkı fazla yeşil, yüksek ve tepesinde gerdanlık gibi kuşburnu ağaçlarının dizili olmasıydı.
Eciney de erkeklerin çoğu ekin ya da patosta iken kadınlar ve çocuklar hayvancılıkla ilgilenir. Kadınlar sürüyü, sabah Kaynak Tepe'ye götürür akşam karanlığa kalmadan geri getirirlerdi. Kaynak Tepe yüksek bir ovanın adıdır. Hemen yanında ondan da yüksek dağlardan akan buz gibi şırıl şırıl suyun geçmesi ile bu adı almıştır. Kadınlar, hayvanları kendi haline bıraktıktan sonra küçük kayaları bir araya getirip ocak yaparlar. Kara kaplı demliyi üstlerine koyup çaylarını, mısırlarını o közde pişirirler. İğde ağaçlarının gölgesinde oturup tepeden köy manzarasını seyretmek ayrı bir keyif verir kadınlara.
Çobanlık alanından daha çok bir piknik havası vardır Kaynak Tepenin. Hayvanlar nerde otlayacağını, kadınlar hangi iğde ağacının gölgesinde oturacağını, çocuklar nerde top oynayacağını bilir. Ova da bir de küçük çobanlarımız var, marifetleri ile yabancıların ağızlarını açıkta bırakırlar. Öyle ki hayvanların ayak bileklerini geçemeyecek boydaki küçük çocuklar; toza dumana bulaşmış kıyafetleri, üzerine binerek at gibi kullandıkları sopaları ile bir orduyu yönetir gibi sürüyü yönetebiliyorlar, istedikleri yere yönlendirebiliyorlardı. Dedem Eciney köyünün zenginlerindendi neredeyse birçok arsa, bağ onundu. Babam ve amcalarım dedemin verdiği işleri eksiksiz yerine getirmeye çalışır. Sonbahar ile sürülen topraklara düşen tohumlar, baharın bereketli yağmurlarıyla yeşillenmeye başlar. Ekilen yerler doğanın tüm yeşil renklerini temmuzun sıcaklığıyla üzerinden atarak sararır. Bu sararma aynı zamanda ekinlerin olgunlaştığına da işarettir. Artık hasat zamanıdır.
Babam ve amcalarım tarlada sararan buğdayı biçerken yengelerim ve annem onlara yardım ediyordu. Birden annemin sancısı artınca yengelerim onu eve getirdiler. Rus işgali zamanından kalan iki katlı taş duvarlı evin girişindeki salona oturttular. Hemen yan odada ninem avludan gelen sesleri duyunca değneği ile aldığı destekle apar topar salona geldi. Yüzünde hem bir bekleyiş hem de şaşkınlık ifadesi vardı değneği ile yan odayı göstererek:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERİCAN
Romance#wattys2021 #thewattys2021 Bir kitap yazacak haddi nerden buldun diye soracak olursan, hayatımın tümünden diyebilirim. Geçmişten ve gelecekten... Ama en çok iki mevsimin anılarından; Sonbahar ve Kıştan buldum. Mesela herkes Sonbaharı yani hazanın b...