Pınar ile konuşurken, kekemeliğe bağlamamın sebebini hala çözememiştim ama bunun kesinlikle sebebi kitaplar değildi. Çünkü o kitaplar ki yol arkadaşı ve sırdaş olurlar. Ama nedense onun karşısında onun kadar rahat değildim. Saygının getirdiği bir utangaçlıkla beraber tuhaf bir şey daha vardı tarif edilemeyen. Güzel bir kızdı. Akıllı, marifetli birine benziyordu. Fakat konuştuğumuz konuların ucu ikili rekabete dayanıyordu. Ben bir sohbet konusu açtığımda o bunu kişiselleştirip rekabete dayandırıyor her seferinde önümü kesip kendinden bahsediyordu sürekli kendinden örnekler verip konuyu kendi üzerinden devam ettiriyordu. Belki de oda benim gibi heyecanlanıyordur. Ama heyecanını, Benim gibi kekeme olarak değil. Rekabetçilikle kapatmaya çalışıyordu.
Nitekim her seferinde kitap okuma, okulda başarılı olma fasılları bundan açılıyordu herhalde. Bazen konuştuğu konular ilgimi çekmese de pür dikkat onu dinliyordum. O kadar güzel konuşuyordu ki sözünü kesmeye kıyamadım. Dudaklarıyla birlikte iri gözleri de ona eşlik ediyordu. En son sınıf öğretmenimi böyle dikkatlice izleyip dinlemiştim o da notları okurken. O konuştukça konuşuyor bende yere bakarak tebessüm ediyordum. Arada bir fark ettirmeden gözlerine bakıyordum son baktığımda ise öylece dalmışım. Anlattığı konu her neyse tebessüm ediyordum sürekli. O bana bir şey anlatmaya çalışıyor ben ise onun gözlerine başka bir şey anlatmaya çalışıyordum hoşuma gidiyordu ona fark ettirmeden gözlerine bakmam, ona hayranlığımı tebessümle anlatmam. Yakalandım sonra. İşaret parmağı ile gözlüğünü düzeltip:
- Mirza, Mirza! (diye seslendi.)
Bana seslenince dalgınlıktan çıktım sonra:
- Efendim.
- Komik mi diyorum. (dedi ters bir tavırla.)
- Ne komik mi?
- Sen beni dinlemiyor musun? Deminden beri Evden kaçmış bir kızdan bahsediyorum yazık ailesi çok üzülmüş ona sen ise gülüyorsun buna.
- Komik olur mu, tabi ki komik değil. Dalmışım kusura bakma. (diyerek toparladım kendimi.)
- Neyse Efsa abla beni çağırıyor gitmem gerek.
- Peki. (dedim yine hayran hayran gidişini izlerek.)
Selma abla Pınar uzaklaştıktan sonra yanıma geldi:
- Güzel kız değil mi? (dedi sırıtarak.)
- Bilmem güzeldir herhalde (utancımdan)banane! (dedim.)
- İlahi Mirza, ben sizi çok yakıştırıyorum birbirinize
- Abla daha bizim yaşımız ne? (diye çıkıştım.)
- Aman en azından birbirinizi bilin, bekleyin diye söylüyorum.
- Pınar farklı bir kız. İdealleri var abla beni ne yapsın?
- Saçmalama. Sen nesin senin ideallerin yok mu?
- Var mı?
- Var tabi sende okuyacaksın onun gibi. (dedi.)
- Haklısın abla ama bilmiyorum. Bak bu aramızda sır olarak kalsın. Ona değer verdiğimi o bile bilmesin.
- Tamam, sen merak etme. (deyip gitti.)
Akşam babam ve dayım başta olmak üzere bütün ahali tepeye çıktı. Ben de gözlerim Pınar'ı ararken kalabalığı görünce tepeye doğru gittim. Dayım babama dönüp:
- Enişte buranın manzarası güzel kabul edersen koyunu burada keseriz, ateşi de burada yakarız.
- Tamam Zeki. Burası güzel köy ayaklarımızın altında daha ne olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERİCAN
Romance#wattys2021 #thewattys2021 Bir kitap yazacak haddi nerden buldun diye soracak olursan, hayatımın tümünden diyebilirim. Geçmişten ve gelecekten... Ama en çok iki mevsimin anılarından; Sonbahar ve Kıştan buldum. Mesela herkes Sonbaharı yani hazanın b...