"Günaydın Bayan Margaret!" elindeki bez çantayla koşuşturan kızıl saçlı çocuk yanından geçtiği kadına el sallayarak yüzünde kocaman bir sırıtışla selam verdi. Kadın ise lavanta renkli gözlerini çocuğun mavi gözlerine dikip onu kolundan yakaladı.
"Gel buraya bakayım sen, bütün yaz neredeydin? Hani çiçeklerimi dikmeme yardım edecektin?"
Çocuk mahçup mahçup elini ensesine götürüp kaşıdı. "Cezalıydım."
"Tanrılar aşkına yine mi? O Randou denen adamla iyi bir konuşma yapacağım." kadın söylene söylene çocuğu bıraktı ve çantasına bir kavanoz marmelat yerleştirdi.
"Teşekkür ederim, çiçekler için geleceğim. Okula geç kalıyorum!" Chuuya kadının uyarılarına aldırmadan deli gibi koşuşturmaya devam etti.
"Günaydın Hirotsu!"
"Koşturma çocuk. Düşeceksin."
Kızıl genç gözlerini devirip ellilerini yaşayan adamın yanından daha da hızlı koşarak geçti. "Yaşlı bunak."
Hirotsu'nun duyduğundan emin olarak çimleri eze eze adanın güneyinde kalan okula yöneldi.
"Bu ne acele Chuuya?"
"Okul başlıyor Louisa." kendisinden üç yaş kadar büyük olan kıza da eliyle bir selam verip iyi dersler dileyen çekingen sese karşın gülümsedi.
Sonunda kendini denize bakan küçük okulun çitlerinin önünde bulduğunda çitlerin üstünden atladı, bileğini burkarak da olsa tanıdık o iki yüze yaklaşırken seslendi. "Oi, Shirase! Yuan!"
"Chuuya!"
Özleşmiş üç arkadaş, okulun yemyeşil ufak bahçesinde birbirlerini sıkıca kucakladılar. Birkaç renkli papağan ağaç dalları arasından onların seslerini taklit etti, üç çocuk ise buna alışık olduklarından sadece gülümsediler.
"Bütün yaz cezalı olduğuna inanamıyorum," dedi pembe saç tutamları omuzlarından dökülen kız. Üzerinde papatya işlemeli, beyaz, ince kumaştan bir elbise vardı. "Üç ay boyu seni göremedik."
Kızıl saçlı çocuk ensesini kaşıyıp hafifçe güldü, birlikte eski okul binasına ilerlediler. "Randou'yu biliyorsunuz. Derslerimin kötü olması onu çıldırtıyor."
"Sınıf üçüncüsü değil miydin sen?" Shirase isimli oğlan kafası karışmış halde arkadaşına baktı.
Kızıl çocuk hafifçe gerilse de elini umursamazca savurdu. "Randou birinci olmadığım sürece tatmin olmuyor."
"Ne sinir adam, hala evde titrediğine yemin edebilirim." Yuan gözlerini devirince kızıl çocuk kıkırdadı. "Haklısın, üstelik daha da üşüyor artık."
"Bütün yaz o kabanı çıkarmadı, değil mi?" Shirase sırıtarak ellerini ceplerine soktu. Birlikte sınıfa ulaşmak için merdivenleri çıkıyorlardı ve etraflarından koşuşturarak geçen çocuklar da en az onlar kadar eğleniyor gibiydi.
"Kendimi bildim bileli o kaban üstünde." kızıl saçlı oğlan, Chuuya, omuz silkip koluna sarılmış halde ilerleyen Yuan'a baktı. "Amma yapıştın be kızım."
Yuan gülüp cevap vermezken Shirase de onların fotoğrafını çekiyormuş gibi davranıyordu.
Sınıfa geldiklerinde tahta kapıyı bir gıcırtıyla aralayıp meşe ağacından yapılmış eski sıralarına geçti üçlü. Her şey hala bıraktıkları gibiydi. Sınıf, cam kenarındaki portakal ağacının güzel kokusuyla doluydu. Arka tarafta bulunan cam fanusun içinde üç senedir baktıları balıklar birkaç öğrenci tarafından besleniyordu ve tavandan sarkan birkaç sarmaşık hızlı solmak üzere de olsa çiçek açmıştı. Sıraların üzerinde eskiden kazıdıkları saçma şeyler, kalp içine alınmış isimler, kopyalar olduğu gibi duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{WindWaker}
Фанфіки•İlk kez yazacak bir açıklamam yok. Fazla Zelda serilerinin yan etkisi olarak başladığım bir kurgu, sonu nereye gidecek bilmiyorum. •Chuuaku ve Tachizaki barındıracak ama sadece bir ship kitabı DEĞİL. Neredeyse her karakteri de kattığım boktan da...