\Kızın bu bölümde giydikleri/☘️
'Beş yapraklı yoncalar, dört yapraklı yoncalardan çok daha nadirdir. Nemli bölgelerde bulunsalar da fazlasıyla çabuk kuruyan bir bitkidir.'
Aklımdan geçen bilgileri sıralarken, elimde sapı sayesinde döndürüp durduğum beş yapraklı yoncaya baktım.
Çok güzeldi. Fazlasıyla eşsizdi...
Onu son bir defa inceleyip elimden bıraktım ve kitabımın arasına güzelce yerleştirip, koleksiyonumun bir parçası yaptığımda, burnumdan ucundan düşmek üzere olan gözlüğümü sonunda burun kemiğime oturtabilmiştim. "Kim bilir. Belki altı yapraklı yonca da vardır?"
Bunu kendime bir soru gibi sormuştum aslında, ama karşımda oturan çekik gözlü çocuk anlaşılan ona sorduğumu sanıp başını kaldırmıştı. "Efendim?"
Utançla kan toplayan yanaklarımı ellerimle örttüm ve başımı çevirdim. "Ah, şey! Özür dilerim, yoncalar, çok güzeller değil mi?"
O buraya ne zaman oturmuştu? Ben neden görmemiştim? Çok mu konsantre olmuştum yoksa sadece sezgilerim mi kötüydü?
Sorularımı kafamdan atıp gergince gülümsedim. Kendi kendime konuşmam bir gün başıma dert olacak diye korkuyordum.
Panik yapan halim onu eğlendirmiş gibiydi. Yavaş bir kıvrımla sırıtıp onayla başını salladı. Alay mı ettiğini, yoksa anlayış mı gösterdiğini anlayamamıştım ama ikisi de utanmam için bir sebepti. Düşüncelerimi seslendirmeyi kesmem gerekiyordu.
"Evet, bence de. Çok güzeller."
Bunu söylerken gözlerimin en içine bakmış, ve söylediği her yeni harfte dudakları daha çok kıvrılmıştı. Bu manzara saçma yoncalardan daha güzeldi sanki diye alayla düşünmeden edemedim. Yüzüne daha dikkatli bakıyordum da, karşımdaki kısık gözlü çocuk çok güzel bakıyordu.
Haylaz bir şekilde parlayan çekik gözleri vardı. Saçları sarı ile kumral arası garip bir saç rengi vardı, ama bu onu daha da güzel gösteriyordu. Saçlarını anlaşılan özenle arkaya taramıştı ama tutuşturmak için bir şey kullanmadığı için birkaç saç yutamı alnına düşmüştü.
Gülümsemesinin bana bir köpek balığını hatırlattığını söyleyebilirdim. Sanki sivri dişleri varmış gibiydi ama onu böyle serseri gösteren şey gülüş şekliydi. Garip bir yüz ifadesi vardı, ama açık bir şekilde parlayan mavi gözleri kısıldığında ne yazık ki güzelliğini belli edemiyordu.
Tüm gün anlatabilirdim ama geri gözlerimi kaçırdım ve çiçek koleksiyonumun bulunduğu kitabı elime aldım. "Ben müsade isteyeyim, özür dilerim tekrardan..."
Yavaş yavaş bir şeyler vızıldarken gergin bir şekilde eğilip kalkmaya başladım, diğer yandan da çaktırmadan eşyalarımı toparlıyordum. Kahveleri istemede verip geri mutfağa kaçan gelin gibiydim resmen.
Sonunda kitabımı da kolumun altına sıkıştırıp geriye kaçıştım. Masadan yeterince uzaklaştığımda, arkamı dönüp koşarak büyük, ahşap kapıyı vücudumla ittirerek okul kütüphanesinden çıktım.
Saat öğlen dördü geçtiği için zaten okulda çok kişi kalmamıştı. Kütüphanede de tek kaldığımı sanmıştım ama anlaşılan ben ve yardımcı dışında başka kişiler de geliyordu buraya.
Okulun boş koridorundan geçerken kitabımı göğsüme bastırdım.
Ah, bu arada. Ben Yaprak Asya Akgül, on altı yaşındayım ve normal, ergenlik işkencesini bitirmeye hazırlanan bir insanım. Bir ay sonra on yedi olacağım. Aslında düşündüm de, pek de normal değilim. Aşk hikayesi anlatılan kitapları sevmem ve genelde telefonda pek işim olmaz. Gözlerim doğuştan bozuk ve lens kullanmak için fazla tembelim. Uykum geldiği anda uyuma gibi bir huyum olduğu için lens çıkartıp takmak çok zorlayıcı geliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç yapraklı yonca
RandomDört yapraklı yoncayı herkes severdi, peki ya üç yapraklı yonca?