1.Bölüm -Minibüs-

655 18 4
                                    

   Tatlı bir Eylül sabahının taze ışıklarıyla topladığım enerjisini, okulun başlıyor olması gerçeği sömürüyordu. Annemin tabiriyle mıy mıy bir şekilde okul formamı giyiyordum. Sabahları bi' hayli aksi olmamın üstüne birde çok erken bir sabaha uyanmak kaçınılmaz bir agresiflikti. Annemin "Kahvaltını yap, ben çıkıyorum." demesiyle saçımı başımı düzeltmiş ve mutfağa doğru yönelmiştim bile. "Bu saatte kahvaltı mı yapılır ki?!" diye böbürlendim, annemin çıktığından emin olarak ve masadakileri toplayıp odama yöneldim. Yaz tatilinde nereye koyduğumu unuttuğum çantamı aramaya başladım. Aslında çanta taşımak çok gereksizdi. 2 sene sürekli olduğu gibi bu sene de kitaplarımın yeri, sıramın altı olacaktı. En sonunda aramaktan vazgeçip, formama uydurabildiğimce bir çantamı alıp çıktım. Durağa doğru ilerlerken Hümeyra'ya durağa gittiğimi bildiren bir mesaj yollayıp, müziğin sesini arttırdım. 

&

1.70'lik boyuma uzanmaya çalışan elleri görünce Hümeyra'nın geldiğini anladım. Özlem dolu bir sarılmadan sonra, kulaklığı çantanın derinliklerine bırakıp sohbete daldık.

Hümeyra sadece bir arkadaş değildi; bir kardeş kadar yakın, hatta öteydi. Her türlü sohbeti rahatça yapabilecek, her türlü saçmalayıp eğlenebilecek kadar samimi bir dosttu.

- Ee en son ne olaylar var, anlat bakalım?

+ Hiç bişey yok kii. Mmm işte yaz tatili bildiğin gibi, oturmaktan kanser olacak kadar sıkıcıydı. Eğlenebildiğim pek az gün var diyebilirim. Sonra, aa geçen, hasan bi kaç kez mesaj attı. Biraz konuştuk falan, sen anlat bakalım, neler oldu ?

- Hiç bişey, anca caddedeydik kuzenlerle felan

+ Standart diyorsun yani :)

- Aynen. Aa bu arada bak sana ne aldım.

Bana verdiği paketi heyecanla açtım.

+ Ama bu bileklik çok güzel Hümo yaa. Teşekkür ederiiimmm. 

- Ne demek canım her zaman ve bu minibüse binelim mi? Boş gibi. Otobüsü beklemeyelim.

derken önümüzde durunca bindik. Yol boyunca bizim okulumuzun öğrencileriyle dolan minibüs, bir okul servisini aratmıyordu. Okul durağına yaklaşıyorduk. Kim seslense diye aramızda konuşurken bir kişi önümde olan esmer , bir o kadar da hoş bir yüze sahip olan tatlı genç çocuk "kaptaan müsait bir yerde!" diye inletiverdi minibüsü. Açıkçası onu ilk kez görüyordum. "Bizim okuldan mı acaba?" diye düşünürken, açılan kapıyla inmeye yeltenmiştim ki esmer çocukla omuz omuza geldik. 'Benden önce in' dercesine bir bakış atmama rağmen gereksiz bir tebessümle bana bakıyordu. Bakışımı yinelercesine kaldırdığım kaşımla beraber tebessümüne yenik düşüp "iyi" deyip ben ve Hüm art arda indik.

Hümeyra ile dediğim gibi samimi bir dost olduğumuz için bakışlarımızla bile anlaşabiliyorduk ve indikten sonra ki bana attığı bakış kesinlikle 'çocuk çok tatlıydı' anlamına geliyordu. Haksız da sayılmazdı. Gereksiz bulduğum gülüşü çok etkileyici gelmişti, samimi bulduğumu da itiraf etmeliyim. Üstelik esmer olması çekiciliğine bir ek puan daha eklemişti. Saçları da oldukça güzeldi.

- yaaa bakma bana öyle

+ ama gerçekten tatlı biriydi

- evet öyle de...

dedim ve nedense aniden gelen arkama bakma isteğiyle onu tekrar görmem bir oldu. İlk önce 'bizi mi takip ediyor' diye düşünürken, okula çok yaklaşmamız bu tezimi 'demekki bizim okulda' tezimle çürütmüş oldum. 

&

Okulun bahçesinden sesler yükseliyordu. Müdür beyimizin yine her zaman ki "Sizler beyaz bir sayfasınız" konuşmalarını ezlerlemiş olduğumuzdan 9.sınıflara acımıştık. Gerçekten eziyet gibi bir şeydi. Diğer arkadaşlarımla özlem duygusunun ağır bastığı duygusal anlar ve uzun süren bir sarılma faslından sonra bahçede bir masaya oturduk. Herkes kendi arasında derin muhabbete dalmışken bende bahçede olan bitenlere bakıyor, yeni gelen 9.sınıfların ortama ayak uydurma çabalarını gördükçe gülüyordum. Daha sonra gözüme 2 bank ötede oturan o esmer çocuk ilişti. Tek başına oturuyordu ve bu sefer gülümsemiyordu. Elinde bir şeyle uğraşıyor, sanki onu gördüğümü fark etmiş gibi, inceliyormuşcasına bakışlar atıyordu. Yeni gördüğüm için ve de tek başına oturuyor olmasından 9.sınıf olabileceğini düşündüm. Müdürün "Sizler bizim geleceğimizsiniz!" haykırışıyla düşüncelerden sıyrıldım. Zaten konuşmanın tek ilgimi çeken yanı 11 ve 12.sınıfların kitaplarının daha gelmemiş olmasından sebep, okulun en azından bizim için yarım gün olacağıydıydı.

Gözlerimi ondan ayırıp bahçenin diğer tarafına çevirdim. Sınıflar yavaş yavaş içeri girmeye başlamıştı. Bizlerde toparlanıp merdivenlere doğru ilerledik.

&

Her sene olduğu gibi yine cam kenarında en arka sıraya oturdum. Sıra arkadaşım Zehra ve Ben hep burda oturduğumuz için sınıf bunu kabullenmişti ve bu yüzden kimseyle sıra tartışması yapmamıza da gerek yoktu. Öğretmenlerimizin çoğu tanıdığımız öğretmenlerdendi. Yeni olan bir iki kişiylede dersimiz haftanın sonralarına doğruydu. 

Sohbet, müzik, yemek arası, görmek istemediğim yüzler derken son zil sesi de çalmıştı ve bir 11.sınıf olarak ilk, okul çıkışını gerçekleştiriyorduk. Ben ve Hümeyra beraber inerken esmer, tatlı, o yakışıklı çocuğu gördüm. Demek ki nakil gelmiş bir 11 yada 12.sınıftı. Bu duruma gereksiz bir sevinç gösterdim. Hümeyra "Kafeye gidelim mi?" diyerek beni, kafamı kurcalayan o düşüncelerden ayırdı.

Tamam dercesine kafamı salladım ve aralarında 5 dakika bile yok sayılabilecek Mercan Kafeye ilerlemeye başladık. Bu kafenin gelirinin %90'ı kesinlikle bizim okul öğrencilerinden geliyordu. Her çıkışta en azından bir su almak için bile uğradığımızı düşünürsek hiçte az bir gelir sayılmazdı.

Kapıdan içeri adımı mı atmamla yine o esmer çocuğu gördüm. 'yahu bu niye hep karşıma çıkıyor' diye kendi kendime konuşurken Hümeyra çoktan bir masaya oturmuştu. Bende oturduktan sonra, birer meyve suyu söyledik. İkimizinde çayla hiç arası yoktu.

Hümeyra: Senin kaslı yine orda

Ben: ya ne benimkisi, ne kaslısı.. dedim meyve suyundan bir yudum alarak.

- Sadece gülüyorum Ayşe, sadece gülüyorum..

Gülüşüne yanıt vermedim.

- Şu anda çıkıyor.

Kapıya dogru baktığımda, gerçekten belirgin kasları olduğunu fark edebildim. Oldukça karizmatikdi. Ama hiç bir şekilde bu konuyu açmadım. İlk gunden bu kadar kafa açan konular fazlaydı. Biraz oturduktan sonra kalktık. 

Durağa yürümeye başladık. Ve 'Kaslı Çocuk'un konusu istediğim gibi hiç açılmadı. Durak her zaman ki gibi kalabalıktı. Ve bizimde herkes gitmeden, minibüse binmemek gibi bir huyumuz vardı. Neden öyle yaptığımızı halen düşünüyorum.

- Ayşe, çantamın on gözünden telefonumu verir mısın?

+ ........... Işte burda 

- Bilekliğini niye takmadın?

+ Yiiio taktım. Bak. ......... Anaa!! Ee yoook. 

- Ay canım canım düşürdün mü yoksa

+ yaaa uff demek kiii

- Neyse alırım ben sana yenisi :)

+ ovvv yeasss :d

Bilekliğimi kaybettim diye çok üzüldüm tabi ki.. O sıra yanımızdan geçen minibüs boş olduğu halde durmazken duraktaki insan sayısı birer ikişer azalıyordu. Nerdeyse bomboş sayılabilecek bir otobüs gelince atılıverdik. Boş olan ikili koltuklara yerleştik ve ortak kararla durağa kadar müzik dinledik.

&

Evde kimse yoktu. Kardeşim büyük ihtimalle idmanı olduğundan, annem ve babam da hala çalışıyor olduklarından evde değillerdi. Kardeşimle yaş farkım az olmasına rağmen yinede anlaşamıyorduk ki çok iyi geçinen kardeşlerin olduğunu da sanmıyordum. Kendisi benden küçük olmasına rağmen uzun boyunun vermiş olduğu o özgüven ile bana bazen abilik taslayan birisiydi. Eymen böyle bir insandı. Annem ile babam da kendi hallerinde öğretmenliğe devam halindelerdi. 

Kıyafetlerimi değiştirip biraz uzandım. Telefonumun şarjı bitinceye kadar müzik dinledim. Çizim yaptım. Çizim ve müzik beni çok rahatlatıyordu. Renkler beni bütünlüyordu. Graffiti ile uğraştığım için kendimi şanslı görüyordum. Ben sprey boya kutularının çıkardığı sese aşık bir insanım. Çizim, müzik, sosyal ağlar, yemek, ve kitapla günümü akşam etmiş oldum. En niyahetinde gelen uykuya hayır demiyerek yatağıma yattım.

▪♠♥♣♦▪

Okul GünlüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin