İkinci Bölüm | 🥀

21 4 25
                                    


Varoluşun ekseni, bir kelebeğin kanat çırpması gibiydi.

Bir kelebek kanatlarını tek bir çırpışla bir tsunami yaratabilir miydi?

Geçmişinde, ölen birisini bugün de yaşatabilir miydin?

Bu satırların hepsi, abimin bana verdiği kitabın ilk sayfasına aitti. Eve geldikten sonra sadece bir süre sessizce kitabın kapağını izleyerek, kendimi tüm gün odaya kapatmıştım.

İyi olmaya çalışan yanım, sürekli bana bir kız öldü diyordu. Bir kız öldü ve sen ona yetişemediğin için Aden.

Tüm bunları düşündüğüm saatler içerisinde ise, Umut eski şirketimize bir fesh ve yeni bir şirkete ise görüşme talebini yollamıştı bile.

İki saat sonra olacak görüşme için kalkıp hazırlanmam gerekirken, saati  yedisine koyulan toplantı için ilk defa beşte kalkmak gururumu okşuyordu ve tüm gün bununla övünebilirdim.

Ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıtarak, önce banyoya ilerledim ve en azından saçlarımı ve yaz aylarının çekilmezi olan ter kokusunu yok edecek bir duş aldım.

Saçlarımı kurutma ve düzleştirme aşamamın üstüne, hızlıca yüzüme yaptığım bir bakım maskesini de temizledim.

Dolabın önüne geçerek ellerimi kapaklara yasladığımda, bugün sadece anlaşma imzalanacağı için biraz daha ciddi giyinmem gerektiğini not düşen Umut'un kısa mesajını hatırladım.

Umut büyük ihtimalle, bir takım elbise veya kalem etek giyerken yanında mavi şortu ve sıfır kollusu ile gezinen beni görürse, giydiği topuklu ayakkabıları eline alarak beni eve kadar kovalardı. Cidden kovalardı.

Beyaz yüksek bel, kumaş bir pantolon ile her zaman giydiğim siyah yarım t-shirt'lerden birisini ayırdım.

Uzun süredir giymediğim, abimden dızladığım siyah ceketi de alarak yatağın üzerine koyduğumda hepsini sırayla üzerime geçirdim.

Komodinin üzerine koyduğum, ufak askılıktaki gümüş renkli zincirimi boynuma, üzerinde yeşim taşı olan yüzüğümü işaret parmağıma ve Doğu'nun bana boncuklar ile yaptığı rengarenk bileklikleri ise bileklerime geçirdim.

Umut'un itiraz edemeyeceği kadar ciddi, benim de rahat edeceğim bir kıyafetti.

Yaklaşan saati da görerek, siyah kol çantamın içine gerekenleri katarak aşağı kata indim.

Annem, erkenden uyanmış mutfakta gezinirken abim kucağında uyuyan Doğu ile televizyonun karşısındaydı.

“Günaydın! Çıkıyorum ben.” Annem, mutfaktan çıkarak yanıma iliştiğinde, abim de kafasını bizden tarafa çevirdi. “Bu sefer erken gel Aden, halanlar falan hep buraya gelecekler.” Annem söylenerek ellerini beline yasladığında, yüzümde yer eden ifadenin bir benzeri de abimin yüzüne yansıdı.

“Anne niye ya, babam mı çağırdı yine? Vallahi Esref amcamı hiç çekemem ben.” Abim Doğu'yu koltuğa bırakıp söylenerek yanımıza geldiğinde annem elime bir liste tutuşturmak ile meşguldü. “Deme öyle eşek sıpası, sen geldin diye geliyor hepsi. Aden sende bu listedekileri al öyle gel eve.”

Listeyi çantama sıkıştırıp nefesimi bıkkınca üfleyerek anneme döndüm. “Veterinere gideceğim, Safir'i alacağım daha. Beklersin az biraz Servet Hanım.” Safir'in ismini duyan annemin yüzüne sayamadığım kadar gül yetişti.

NEFES BATAKLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin