y&c | her gün seninle.

102 17 29
                                    

desteklerinizi bekliyorum ahali 

akreple yelkovan, sert ayazın mührünü yemişçesine zamanı hızla kovalıyordu. belki de tanrı'ydı sert ayaza mührü veren. bazı anların yaşanmasını istemiyordu. kıvırcık saçlı adam düşündü. şefkatli miydi tanrı, sert mi? mutlu muydu yoksa üzgün mü? durmasını, yavaşça akmasını dilediği her ânı neden hızla akıp götürüyordu? 

bilmiyordu, tanrı belki de bencildi. ne mutlu, ne üzgün. ne şefkatli ne de sert. yalnızca bencil. 

"yaptıklarına hiç lüzum yok, bunu biliyorsun değil mi?" diyerek yüksek sesle konuşmaya çalıştı kıvırcık saçlı adam. gömdükleri sarı karanfilin ötesindeki, yıldızları izleyen sallanan salıncağın üstünde oturuyordu. gözlüklü oğlanın özenle örttüğü kırmızı motifli battaniyesine de sıkıca sarılmayı unutmuyordu. 

çiçekçinin içinden, "kırılıyorum!" diyerek kinayeli ses tonu işittiğinde istemsizce tebessüm etti. hastalıklı bedenini mutluluk ilk defa dolduruyordu. bu nedenle gözlüklü oğlanın sesindeki korku ve yakalanma telaşesini anlayamamıştı zeki bir adam olmasına rağmen. 

gözlüklü oğlan, ameliyat ücreti bulunmazsa kısa sürede çiçeklerini özenle ektiği toprağa gömülecek olan bedeni mutlu etmek istiyordu. sabaha kadar kendi acısına üzülürken hayatta nasıl dayanılmaz acıların, üzüntülerin ve mücadelelerin olduğunu hatırlamıştı. bu nedenle, çiçekçinin kasasının bulunduğu çekmecelerin içerisinde bir şeyler arıyordu. onun hoşuna gidebilecek bir şeyler.

çekmecede minik bir kağıt parçası bulduğunda gözlerinin parıltısının farkında değildi; yine de kelimelerin sihirli varlığı, şiirlerin otantik ruhları ve anlamlandıramadığı, yalnızca varlığını kabul ettiği tanrı görebilmişti bu parıltıyı. 

kağıt parçasında her gün seninle isimli bir şiirin yazdığını fark etti gözlüklü oğlan. telefonunu cebinden çıkardı, şiiri arama butonuna yazdı. birkaç defa okuduktan sonra aklında kalan en nadide şey bunca zaman böyle bir şiirin varlığıyla nasıl karşılaşmadığıydı. 

kendisini kıvırcık saçlı adamın yanında bilgisiz birisiymiş gibi hissediyordu. 

soğumadığında emin olduğu çayla iki kırmızı kupayı kavramadan önce telefonunu cebine özensizce sıkıştırmıştı. "çayları getirdim," diyerek gülümsedi gözlüklü oğlan bahçeye çıkarken. kıvırcık saçlı adam bakışlarını yıldızlardan ayırdı. karanlık atmosferi aydınlatan en özel yıldız yeryüzündeydi işte... hafif tebessüm dudaklardan bunu hissediyordu. 

gözlüklü oğlanın uzattığı kupayı teşekkür nidaları mırıldanarak kavradı. yanına oturup usulca battaniyeye sırnaşan adamı izlemek onu mutlu ediyordu. bilemiyordu... ölürken keşke diyerek gitmek istemiyordu. keşke birileri olsaydı yanımda. anlasaydı beni. toplum ve tanrı tarafından yasak ilan edilen duygularımla sarıp sarmalasa; insan olduğumu hissettirseydi. işte o an ölüm korkutucu gelmezdi belki de. yaşadım ve bitti derdim. buraya kadar, gidiyorum. tanrı varsa ömrümü o'na bağışlasın.

gecenin zifiri karanlığında sessizce, yan yana oturan iki adam... birisinin duyguları öylesine saklı ki, kutusundan çıkmak için debelenip duruyor. diğeri ise habersiz her şeyden. şiir okumak, mutlu etmek istiyor hafifçe omuzlarının temas ettiği adamı. 

"sen..." dedi gözlüklü oğlan çekinerek. kıvırcık saçlı adamın kendisini pür dikkat izlediğini bilse de gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu. dönerse, bakışlara karşılık verirse soramazdı. hayatı boyunca ölümden korkmuştu çünkü. "ölmekten korkmuyor musun?"

kıvırcık saçlı adam afalladı. normalde sorulan sorulara öylesine bir titizlikle cevap verirdi ki dinleyenler mest olurdu. bu sefer hazırlıksız yakalandığını hissetti. ölüyordu. ölümü hissediyordu ama açıklayamıyordu. ölümün korkunç soğukluğunu kelimelerle tarif edemiyordu. 

"eğer yalnızsam," dedi titreyen sesine aldırmamaya çalışarak. "vücudumun hiçbir yerinin tutmayacağını, konuşamayacağımı, göremeyeceğimi ve duyamayacağımı bilsem de ölmek istemem. öylesine ürkütür beni şu illetten yalnız; anlaşılmadan inanmadığın kollara teslim olmak." 

gözlüklü oğlan, verilen cevabın güzel çehresine adeta bir tokat misali çarptığını hissetti. anlaşılmadan, yalnız başına ölmek... bu kadar mı korkuyordu kıvırcık saçlı adam? sesini titretecek, savunmasızca; tüm hisleriyle sessizce ağlayacak kadar... 

sustu bir süre. korkakça kıvırcık saçlı adama döndü. "tanrı'ya inanmıyor musun?" gözyaşlarının ardından burukça tebessüm etti kıvırcık saçlı olan. hafifçe dudaklarını araladı, "bilmem... o bana inanıyor mu dersin?" 

kadere inanmazdı kıvırcık saçlı adam. tanrı'ya da, hiçbir şeye inanmazdı. yaratıcısı olduğunu iddia eden birisinin hissettiği duygular yüzünden suçlanacağını düşünmek onu boğardı. neden böyleydi? illa uzun saçlara sahip, ince, güzel ve bakımlı bir kadını mı sevmek zorundaydı? 

gözlüklü oğlan, kıvırcık saçlı adamın zihninde neleri muhakeme ettiğini bilmezken telefonunu eline aldı. ekran kilidini açarken az önceki şiiri yanlış okumamak için birkaç defa daha içinden okudu. düşünceli görünen adamın dikkatini çekebilmek adına boğazını temizledi, şiire giriş yaptı.

Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...

kıvırcık saçlı adam, en sevdiği şiiri, duymayı ölmeden önce delicesine istediği gözlüklü oğlanın sesinden işittiğinde dolan gözlerine biraz daha fırsat tanıdı. acı verici yaşların yerini mutlulukla karışık bir hüzün aldı. silip süpürdü acıyı. kalktı kıvırcık saçlı adamın yüreğinden bin tonluk ağırlığın ufak milimleri. 

geceye haykırmak, deliveren hislerini anlatmak istercesine devam ettirdi ardından ezbere bildiği şiirin sözlerini.

Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.
....*

*ümit yaşar oğuzcan - her gün seninle. normalde devamı olan bir şiir, mutlaka bütününe bakmanızı öneririm.

yellow carnationHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin