ღV

303 36 2
                                    

Her sabahı başka biri olarak uyanmayı dilerdim. Bambaşka biri gibi davranan biri değil de sadece anlık duygularını kolayca yansıtabilen, düşüncelerinin esiri olmayan, mutsuzsa bile mutlu gibi davranmak zorunda olmayan biri.

Mesela babam ile her konuştuğumda ona her şeyin mükemmel olduğuna dair yalan söylemek zorunda kalmamak istiyordum. Annem ile çok iyi anlaştığımızı söyleyerek onu da mutlu etmek ve aklının bende kalmamasını sağlamam gerekiyordu. Bulunduğu yerdeki zaman farkı yüzünden görüşme saatlerimiz sürekli değişirdi. Onu rahatsız etmemek için aramaz, onun beni aramasını beklerdim. Çoğunlukla mesajlaşırdı.

"Doğum gününde geliyorsun değil mi?"

"Evet, söz verdim. Biricik kızımın benim için bestelediği yeni şarkıyı merak ediyorum." dedi gülerek. "Ucundan azıcık dinletemez misin?"

Güldüm. "Hayır, olmaz. Gelince birlikte dinleyeceğiz. Her zamanki gibi gökyüzünü izleyerek. Umarım o gün hava güzel olur."

Babamla biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapatarak yere koydum ve defterimi kucağıma çektim. Bugün işleri erken bitirdiğimiz için paydos vermiştik. Ben de her zaman geldiğim pratik odasına gelmiştim. Bu odayı sevdiğim için çalışması daha kolay oluyordu.

Babama yaptığım şarkı henüz hazır değildi. Bir şeyler sürekli zihnimi tıkıyordu. Şarkıyı birçok defa düzeltmiştim ama dile tam oturmayan bir şeyler vardı.

Kalemi dudağıma vurarak sözlere bir kez daha baktım. Ritmik hareketlerle kalemi vururken bir yandan da şarkıyı mırıldanıyordum.

Kapının açılma sesini duydum. "Merhaba." dedi tanıdık olan o ses. Kafamı kaldırıp bu sabahki kıyafetleri ile duran Mark'a baktım.

"Selam." dedim.

"Kapının önünden geçiyordum da aralık kalmış. Sesini duyunca selam vereyim dedim." Başında bir şapka vardı. Siyah perçemleri gözlerinin önüne geliyordu.

Bu sabah yaşadığımız karşılaşmayla o içime dolan his yine kendini göstermişti. Yuvarlak, karanlık bir geceyi anımsatan gözlerine her baktığımda anılar zihnime bir bir doluyordu. Onun da benim gibi hissedip hissetmediğini kestiremediğim için ağzımı açmıyordum.

"Pratikten mi?" diye sordum. Ya şirkette oluyordu ya da çekimde oluyordu. Bu kadar yoğunluğun arasında hangi ara yurda gidip dinleniyordu aklım almıyordu.

Kafasını belli belirsiz hareketlerle salladı. "Erken bitirdik bugün. Yurda geçecektim." dedi. Bir elini ensesine attı ve saçlarına dokundu. "Yeni şarkı mı yapıyordun?"

Dudaklarımı birbirine bastırıp kağıttaki sözlere baktım. "Gibi gibi." diye mırıldandım. "Her sene babamın doğum gününde ona şarkı bestelerim ama bir şeyler eksik gibi..."

Bana doğru adımdı ve dizlerini kırıp çömeldi. "Bakabilir miyim?"

Defteri ona uzattım. Elimden alıp karaladığım sözlere baktı. Çok ciddi bir yüz ifadesi vardı şimdi. Onun da söz ve besteyle ilgilendiğini biliyordum.

"Nasıl bir şey var aklında?" dedi ciddi bakışlarını gözlerime çevirerek.

Gitarı kucağıma aldım ve şarkıyı mırıldanarak çaldım ama yine aynı yerde takılmıştım. O da bunu fark etti. "Do minörle çalmayı denesene."

Kaşlarım çatıldı. O kısmı dediği gibi çalınca o bir türlü oturtamadığım kısım daha yumuşak bir şekilde çıkmıştı. "Wow," dedim beğeni dolu bir şekilde ona bakarak. "Bu aklıma gelmemişti."

Gülümsediğinde minik, beyaz dişleri sevimli bir şekilde ortaya çıkmıştı. Elmacık kemikleri gözlerinin altına doğru yükseldiğinde bakışlarını kaçırdı. "Sana borcum artıyor." dedim gülümsemesine eşlik ederken.

Kaşları büküldü. "Borç mu?" dedi. "Borç olsun diye yapmıyorum. Kanadalılar Kanadalılara yardım etmeli." dediğine sesli bir şekilde gülerek kafamı iki yana salladım. "Teknik olarak tam bir Kanadalı sayılmam ama dediğin gibi oldu."

Ayağı kalktığında geriye doğru bir adım attı ama aklına bir şey gelmiş gibi durdu. "Bu arada partiye geliyor musun?"

"Ne partisi?" diye sordum anlamayarak. Gözlerim kısıldı.

"Oh, sana bahsetmediler mi? Haftaya comeback yapacağız. Her comebackten önce grupça ve diğer ekiplerle toplanır ufak bir kutlama yaparız." dedi gözlerini büyüterek. "Sanırım ben biraz önce davrandım. Her neyse sen de albüm yapımında çalıştın. Sana söylemeyi unutmuş olmalılar."

Dudağımın iç kısmını ısırdım. Şirkete yeni gelen birinin anında bu tür kutlamalara katılıp katılmadığını bilmiyordum ama kafamı salladım. "Söylemeyi unutmuşlardır. İşlerimi ayarlarsam neden olmasın." Bunu söylesem dahi içten içe gitmeyeceğimi biliyordum. Gürültülü ortamlardan nefret ederdim. Migrenim vardı ve bir kez tuttu mu yatak döşek ölü gibi yatardım.

"Albümdeki favori şarkımın yapımcısısın. Mutlaka gelmen lazım." dedi gülerek. Bileğinde tepedeki aydınlatmalar çarpınca göz kamaştırıcı şekilde parıldayan saatine baktı. "Menajer gelmiş olmalı. Artık gitsem iyi olur."

O bana iyi geceler dileyerek gittiğinde ben de şarkı üstünde biraz daha oyalandım. Sanırım bu sefer olmuştu. Babamın bu şarkıyı beğeneceğine emindim.

Eve giderken telefonuma bir bildirim düşmüştü. Comeback partisi hakkındaydı. Albüm yapımında adı geçenlerle ve grupla birlikte ufak çaplı bir etkinlikten bahsediyordu. Derin bir iç çektim. Davet aldığıma göre gitmemek olmazdı.

...

-Raen

Sign of the MoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin