Arabaya tekrar bindiğimizde hala gördüklerimi ölçüp biçiyor tek kelime bile etmiyordum. Evde ve arabaya ilk bindiğimizde bir kaç bir şey söylemişti Kaan fakat ben cevap vermemiştim. Sadece başımı cama yaslamış geçtiğimiz yerleri izliyordum. Ve yaptıklarını alamayacak kadar aptal değildim. Fakat yine de Kaan gibi birisinden beklediğim bir şey değildi. O şeyi içtikten sonra ki hali hatta halleri ürkütücüydü. Hepsinin gözleri kıpkırmızı suratları ciddi anlamda bembeyazdı. Hareketleri bile değişmişti. Sanki yüksek dozda morfin alıp gevşemiş gibilerdi. Biri hariç.
Tabiki Kaan.
Onun da gözleri kıpkırmızıydı ve yüzü olduğundan daha beyazdı. Fakat hiç taviz vermiyordu hareketlerinden.
Yine de ona konduramıyordum yakıştıramıyordum. Bir yanım boşver sanane ne hali varsa görsün dese de diğer yanım içten içe üzülüyordu onu bu hale getiren , bu tür pisliklere sürükleyen şeyler yaşadığı için hatta nefesim kesiliyordu içinde ki acıyı anlamaya çalıştığımda. Acaba annesinin kaybı mı itmişti onu hapa, esrara ya da onların deyimiyle ota ? Tabi ki ölüm , sevdiğin birisini kaybetmek ağır şeylerdi. Fakat bu geçerli bir sebep miydi ? Eğer öyleyse ben daha beterlerini yapmalıydım. Benim iki kaybım vardı sonuçta. Aynı gece de hem babamı hem de minik kardeşimi kaybetmiştim. Radyo da çalan şarkı , düşünceler , aklıma gelen ve darmadağın olan ailem, Kaan..
Gözlerimin yanmaya başladığını hissettim ve derin bir nefes alıp bıraktım.Düşüncelerimden arabanın aniden durmasıyla sıyrıldım.
Kaan'a dönüp 'noluyor ' der gibi baktım. Sinirlenmiş görünüyordu. Bakışlarımdan anlamış olacak ki "Asıl sana noluyor ha ? Neden benimle konuşmuyorsun , neden sorduklarıma cevap vermiyorsun ? " dedi dişlerinin arasından. Hiç bir şey anlamamışcasına yüzüne baktım. Gözleri alev alev yanıyordu. Genelde insanların yüzlerine bu kadar uzun ve dikkatli bakmazdım fakat Kaan'ın yüzüne sanki her bir ayrıntıyı hafızama kazımak istermişcesine baktım. Sadece baktım. Öylece baktım.Ardından önüme döndüm ve ön camdan etrafı incelemeye başladım. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Açıkçası tedirgin olmuştum ve bir an önce eve gitmek istiyordum.
Kolumdan tutup beni kendine çevirdi ve " Konuşsana ! "diye bağırdı. " Niye cevap vermiyorsun bana ben niye cevap alamıyorum senden ?" kısa bir süre yüzümü inceledi ardından " Sinir bozucu aptalın tekisin! " dedi ve kolumu iterek bıraktı. Bunu söylerken yüzünü öyle bir buruşturmuştu ki etime gömülen parmakları bile o kadar canımı yakmamıştı.
Fakat yine de hiç bir tepki vermedim. Sadece ona bakmaya devam ettim. Kollarını direksiyonun üzerinde birleştirdi ve başını yasladı. Sinirliydi çok sinirliydi ama bunun yanında acı çekiyordu. Ilk defa bir erkeği böyle görüyordum. Sakinleşmeye çalıştığını görebiliyordum.
Sonra kafasını kaldırıp bana baktı. Bir süre öylece bakıştık. O kadar yoğun bir bakışmaydı ki bu elle hissedilir gözle görünür cinstendi sanki.
Ardından "Bana öyle bakma " dedi ve başını eğdi. Resmen çocuk gibiydi şu an. Yaramazlık yaptıktan sonra pişman olup annesi tarafından bağışlanmayı bekleyen bir çocuk gibi. O an ona her ne kadar kırgın ve kızgın olsam da geçti ve alttan almaya çalışarak
"Nasıl bakmayayım ?" dedim.
"Öyle işte. Özür dilerim farkındayım seni kırdım ama bu şu an elimde olan bir şey değil. Bunu görmeni istemezdim tamam mı? Bu yaptıklarımı nasıl pislik bir herif olduğumu o illeti aldıktan sonra ki halimi görmeni istemezdim. Yüzünde ki hatta gözlerinin içine işleyen bu hayal kırıklığını görmek istemezdim. Ama geçmiyor anlıyor musun? Başka hiç bir türlü geçmiyor siktiğimin acıları. Unutmak istiyorum Nur anlıyor musun ? Kendim dahil her şeyi unutmak istiyorum.. " dedi ve hırsla arabadan inip kapıyı çarptı.
Yine öylece kalakalmıştım hiç beklemediğiniz bir insandan hiç beklemediğiniz şeyler duymak çok garip bir duygu . Hele ki daha dün tanıdığınız bir yabancıdan , insan ne diyeceğini ne yapacağını bilemiyor.
Bir iki dakika kendime gelmeye çalıştım. O sözleri ederken yüzü, gözleri aklıma geldi ve gidip ona sarılmak istedim. Hiç düşünmeden arabadan indim ve Kaan'ın karşısında durdum. Az öncekinden daha beter görünüyordu ve gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Tıpkı bir balı anımsatan o ela gözleri sokak lambalarının loş ışıklarında bile farkediliyordu. Gözleri gözlerimi bulduğunda bunun verdiği cesaretle ona sarıldım.
Önce tepki vermedi. Şaşırdığını ve benden beklemediğini biliyordum.
Ve sonunda onun da yanda duran elleri sırtımı buldu ve o da sıkı sıkı sardı beni. Kafasını sağ omzuma düşen saçlarımın arasına gömdü ve derin bir nefes aldı. Tir tir titriyordu. Hiç konuşmadık hiç bir şey söylemedik hareket bile etmedik. Sadece dakikalarca öylece sarıldık. Üzerine sinen sigara ve kendi kokusu birbirine karışmıştı. Bir an sormak istedim hangi parfümü kullandığını. Zira kokusu başımı döndürüyordu. Fakat sessiz kalmayı seçerek ondan uzaklaştım. Geri çekilince hissettiğim boşluğun hiç bir tarifi yoktu. Kızdım kendime noluyoruz diye. Bana bakıyor ve suratımı inceliyordu.
Dudakları yana kıvrıldı " Yine neye kızdın velet niye çatıldı o kaşların ? " diye sordu. Böyleydi işte Kaan. Bir dakika önce kollarımın arasında titreyen ürkek yalnız kalmış acı dolu bir kalp taşıyan bir çocuk bir dakika sonra umursamaz çirkef ukala. Tam anlamıyla bir dengesiz. Bana velet demesinden nefret ediyordum. Toplasan aramızda bir iki yaş olmasına rağmen bana velet diyordu.
Gerek yorgunluktan gerekse az önce ki anın buğusundan çıkamadığım için onunla tartışmaya girmedim.
"Hiiç. Geç oldu Kaan dönelim mi ? " diye sordum.
Başını salladı ve arabaya geçti. Ardından benimde binmemle çalıştırdı ve gaza bastı. Yarım saatlik bir yolumuz vardı ve gözlerimi kapatıp kestirmek için iyi bir fırsattı. Zaten hala ona nasıl sarıldığım konusunda bir fikrim yoktu ve utanmıştım. Ama yine de pişman değildim. Kötü bir durumdaydı ve elimden gelen Tek şey sarılmaktı. Çünkü bazen eylemler kelimelerden daha anlamlı olabiliyordu. Sarılmak omzunu sıkmak sırtını sıvazlamak bazen sözlerden daha etkili olabiliyordu.
Düşünceler eşliğinde gözlerimi kapadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşil Hayaller
Roman pour AdolescentsNe kadar güçlüsün ? Ne kadar dayanıklısın ? Ne kadar yıkılmazsın ? Acıların ya da sırtında taşıdıklarının yaşı var mı ? Peki seneler ? Peki ya hayaller ? Sahi senin hayallerin hangi renkteler ?