Uyandığımda kendimi koltukta buldum. Kaan yoktu gitmişti. Bir an yokladım zihnimi acaba rüya mıydı diye. Ama değildi. Orta sehpanın üzerinde hala kahve içtiğimiz fincanlar duruyordu. Bu aralar kesinlikle kafa dinlemeye ihtiyacım vardı ve anlık bir kararla yukarı çıkıp küçük bir çanta hazırladım kendime. Ardından üzerimi değiştirip arabanın anahtarlarını kaptığım gibi aşağıya indim. Evden çıkıp hızlı adımlarla arabaya ilerledim ve biner binmez çalıştırdım. Yola koyulurken muhtemelen bir ton laf duyacak olmamı gözardı edip annemi aradım ve bir kaç gün rapor alıp beni idare etmesini istedim. Haliyle köpürdü. Fakat uzatmadan telefonu kapadım. Babamın ve minik kardeşimin ölüm yıl dönümleri yaklaşıyordu. O gün mezarlıktan sonra her sene annemle birlikte şehrin dışında küçük bir sahil kasabasından aldığımız eve gider bir kaç gün hayatla bağlarımızı koparırdık. Ev tek katlı minik denize sıfır şirin mi şirin bir evdi ve tam anlamıyla terapi etkisi yaratıyordu. Ve şu anda ihtiyacım olan tek şey buydu. Kaan beni etkiliyordu. Duygularım uzun süredir kapalı olduğu için henüz bir bocalama aşamasınsaydı ve ben yanlış kararlar almak istemiyordum. Uzak durmalıydım ondan. Iyi ve doğru şeyler yapmıyordu. Aksilik şuydu ki bu beni etkiliyordu. İstemsiz bir şekilde çekiyordu beni kendine. Bu doğru değildi.
Kafamın içinde ki sesleri biraz da olsa bastıra bilmek için müziğin sesini sonuna kadar açtım ve ilerlemeye devam ettim.
Buralar tatil kasabaları olduğu için her on ya da yirmi metre de bir market ve ya benzinlik bulunurdu. Gözüme kestirdiğim bir benzinlikte durdum ve fullemelerini söyleyip süpermarkete girdim. Gideceğim evde kalorifer ya da ısıtıcı yoktu şömineyi yakmak için odun bulmam gerekiyordu. Kesiyere gidip burada bulabileceğim bir yer olup olmadığını sordum. Neyse ki üç kilometre ileri de ve yolumun üzerinde vardı. Beş altı paket sigara bir kasa bira çay kahve çikolata kahvaltılık yemeklik ve temizlik malzemeleri, yani gerekli ne varsa alıp çıktım. Zaten on gün sonra yarıyıl tatiline giriyorduk ve bitmeden geriye dönmeye niyetim yoktu. Hatta bu sebeple evden çıkmadan bilgisayarımı taşınabilir wifimi kitaplarımı falan da almıştım. Iyi gelecekti bu kaçamak bana.
Iyi gelecekti..Nihayet üç saatlik bir yolun ardından eve gelebilmiştim.
Iner inmez sahile doğru koştum ve kollarımı iki yana açıp derin bir nefes aldım. Yazları başka kışları bambaşka oluyordu buralar. Ben iki türlü de seviyordum. Zaten deniz olsun yeterdi bana. Çadırda bile kalırdım bu soğuğa aldırış etmeden. Deniz özgürlük demekti çünkü. Kaçış yoluydu. Aşktı. Gökyüzüydü.
Huzurdu..
Önce içeri girip bütün camları mutfak kapısını falan açtım havalansın diye. Arabadan temizlik malzemelerini getirip evi bir güzel temizledim şartelleri açıp dolabı çalıştırdım.
Ardından teker teker aldıklarımı taşıdım ve yerleştirdim. Oduncu o kadar şeyi taşıyamayacağımı adrese teslim edebileceklerini söylemişti. Ve Allah'tan kabul etmişim. Yoksa kibrit çöpü bile taşıyacak dermanım kalmamıştı.
Nihayet odunlarımda geldiğinde hava ne
redeyse kararacaktı. Şömineyi yakıp birkaç atıştırmalık hazırladım. Bir bira açıp karşına oturup sırtımı kotuğa dayadım. Önce müzik açtım ardından bir sigara yaktım.
Işte ikinci huzur buydu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Rahatlamıştım.
Bıraksalar bir ömrü burda bu şekilde geçirebilirdim. Gecenin ilerleyen saatleri yine bu şekilde geçti. Sonrasında gününde vermiş olduğu yorgunluğun yetkisiyle kendimi yatağa bıraktım. Bu kafayla uyumak paha biçilemez..Sabah uyandığımda buraya gelmekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi anladım. Gerçekten daha iyi uyumuş ve güne neşeli uyanmıştım. Yatakta hatrı sayılır bir süre miskinlik yaptıktan sonra kalkıp banyoya girdim. Sıcak bir duş alıp kahvaltı yaptıktan sonra kitabımı kulaklığımı ve kahvemi alıp sahile indim. Şezlonglardan birisine uzanıp kulaklığımı taktım ve denizi izlemeye başladım. Müthiş bir şeydi bu. Küçükken babam yine buna benzer fakat daha küçük bir yazlık almıştı. Sanırım beş yaşında falandım o zaman. Bütün dönem iyi çalışırsam yazın gidebileceğimizi söyleyip beni motive ederdi. Ben de hırsla çalışır hep en iyisini yapmaya çalışırdım. Kerem sadece bir defa görmüştü orayı. Hatırlıyorum da çok sevmişti küçük şeytan. O da ablası gibi denize aşık bir çocuktu.
Sonra ki yaz gitmedik oraya. Gidemedik.
Ve ondan sonra ki yazlarda da..
Bir sigara yakıp bu günlerde en çok dinlediğim şarkıyı açtım.
Anılar gitmiyordu işte , silinmiyordu. İstemsiz bir yaş indi yanaklarıma. Engel olamadım. Onları o kadar çok özlüyordum ki bunu anlatacak kelimelerim yoktu. Geçmiyordu. O hastane odasında ki gün kadar acıyordu içim sızlıyordu burnumun dilekleri. Ben yine düşüncelere dalmışken korna sesiyle irkildim. Arkama baktığımda annemin arabasını arabamın yanında yerini aldığını gördüm . Kucağımdakileri fırlatıp eve doğru koştum.
Yanına vardığımda çoktan arabadan inmiş kollarını açmıştı. Sımsıkı sarıldım. Daha iki gün olmuştu onu görmeyeli ama özlemiştim. O benim hayatta kalan tek dayanağımdı. Canımdı.
"Bensiz ha ? " dedi yalandan bir sitemle.
"Nasıl oldu da işlerini bırakıp geldin sen ?" diye karşılık verdim sorusuna.
"Bazen kafama esiyor böyle. Hep senin mi esecek ? Arada bir patronluğu kullanmalı insan değil mi ? " deyip tekrar sarıldı.
Anamın kızıyım abi yapacak bir şey yok.
Birlikte getirdiği poşetleri içeri taşıdık. O biraz soluklanırken bende gidip bir anlık sevinçle bıraktığım eşyalarımı alıp geldim. Yemek yapıp yedikten sonra her zaman ki ortamı hazırlayıp şöminenin başına oturduk.
"Noldu anne ? Bir problem yok değil mi ?"diye sorarak girdim söze. Çünkü işine o kadar bağlı ve konu iş ve okul olduğunda kuralcılıkta üstüne tanımadığım bir annem vardı.
"Bir şey olmadı Nur sadece seni merak ettim. Daha bir hafta vardı ve buraya bu kadar erken gelmen beni şaşırttı. Yani asıl benim sana sormam gerekiyor. Noldu kızım , bir problem mi var ?" dedi. Çoğu zaman yapacağım şeyi benden önce tahmin ederdi annem. Bunu nasıl yaptığını sorduğumda aldığım cevap bir neslin büyüdüğü cevaptı 'Anne olunca anlarsın.' . O yüzden hiç kıvranmadan direk anlatmayı seçtim.
Hem benim ondan başka kimsem yoktu. Ne bir arkadaşım ne de bir başkası.
Kaan'ı , tabiki de o gün dışında her şeyi anlattım ve bunların kafamı karıştırdığını söyledim. Annem pür dikkat beni dinliyordu.
Bir şey demeden sigara yakıp bana uzattı. Sonra bir tane de kendine yaktı. Ardından derin bir iç çekip " Aşk " dedi. Bir anda bütün bedenim de şok etkisi yarattı söylediği şey.
Dilim tutuldu sanki hiç bir şey diyemedim. Zaten izin de vermedi.
" Aşık olmuşsun diyemem. Bunu söylemek için çok erken. Ama bilinç altını işgal ettiyse bir kere kaçışın olmayabilir. Tabi bu senin iradene de bağlı fakat söz konusu aşksa bundan şehir dışına çıkarak ya da ortadan kaybolarak kaçamazsın. Ki bunun bir kaçışı yoktur zaten."dedi. Bir nefes daha alıp "Babanı ilk gördüğüm de ne dedim kendi kendime biliyor musun ? " diye sordu. "Bu adam bildiğim bütün ezberleri bozduracak bana. Nitekim öyle de oldu. Cok zor bir adamdı. Özgürlüğüne çok düşkün olması bizi çok yıprattı. Ama ben pes etmedim. Her ne yaparsa yapsın bir gün bile bana olan bakışları değişmedi çünkü. Çok istedim bazen onu terkedip gitmeyi. Ama her seferinde engel oldu. Çocuk gibiydi. Yaramazlık yapıyor , yakalanıyor ve o masum bakışlarla bağışlanmayı diliyordu. Senin anlayacağın tatlım onu görmezden gelmeye çalışman bir işe yaramaz. Karışına çık ve bununla yüzleş. Sanırım sana verebileceğim en iyi tavsiye bu." dedi.
"Teşekkür ederim anne. " deyip ona sarıldım.
Haklıydı.Mutlu olmaktan korkar mı insan ?
Her yeni bir gün bu gün de olmaz diyebilir mi mutluluğa.
Tam bir hafta böyle geçti. Aslında her şey yolundaydı. Fakat o güne yaklaştıkça ağırlaşıyorduk ikimizde. Ve ne yazık ki o gün geldi. 20 Ocak..
Sabah erkenden kalkıp yola koyulduk. Mezarlık şehirdeydi. Yol bana bir işkence gibi gelirken dikkatimi vermeye çalışıyordum. Annem benim kullanmamı isteyip yan koltuğa oturmuştu. Göz ucuyla ona baktığımda çoktan ileride bir yerlere dalmış olduğunu gördüm. Acaba simdi hangi anı canlanıyordu gözünde. Neyse ki sonunda mezarlığa gelebilmiştik. Kapısında durup anneme inmesini park edip geleceğimi söyledim. Zira kendimi tutmakta güçlük çekiyordum. Eğer ağlarsam biliyorum ki annemde senelerdir tuttuğu göz yaşlarını salacaktı. Çantasından çıkardığı eşarbı başına bağladı ve bir tane de bana uzattı. Ardından hiç bir şey söylemeden inip mezarlığa girdi. Bence arabayı parkedip indim. Yanına giderken gözümden bir damla yaşın akmasına engel olamadım. Neyse ki annem sırtı dönüktü ve o görmeden hızla silip yanına çöktüm. "Merhaba küçük şeytan ve sana da merhaba baba."dedim. Annem bunu duyunca yarım buruk bir gülümseme ile " Ona bunu demekten vazgeçmeyeceksin değil mi ?" diye sordu.
"Asla." deyip sarıldım ona.
Birbirimize yaslanmış bir vaziyette bir saat kadar oturduk karşılarında.Kerem Candan-Selim Candan 2011..
Üzerlerine diktiğimiz çicekleri de suladıktan sonra onlara veda edip tekrar yola koyulduk. Bu çok zordu. Onları orda bırakmak..
Bunun verdiği hissettirdiği acının bir tarifi ya da bir benzeri yoktu. Cehennem kadar yakıcıydı iste tek söyleyebileceğim buydu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşil Hayaller
Genç KurguNe kadar güçlüsün ? Ne kadar dayanıklısın ? Ne kadar yıkılmazsın ? Acıların ya da sırtında taşıdıklarının yaşı var mı ? Peki seneler ? Peki ya hayaller ? Sahi senin hayallerin hangi renkteler ?