● 11

922 136 127
                                    

her insanın hayatında kelimeye dökemediği, sadece o ana mahsus olaylar vardır. öyle anlardır ki bunlar, her ayrıntısını hatırlamazsan ve zihninden uçup giderse onu tekrar dile getirmek için hiçbir anahtar kelime kullanamazsın. 

işte suna, eğer yaşadığı bu ana bir tanım koyabilseydi, kesinlikle bu cümleleri ağzından dökerdi.

içeride neredeyse kimse olmamasına rağmen yoğun şekilde kahve kokan bu minik kafede, burnuna erişen tek koku osamu'nun ona yaslanmış bedeninin kokusuydu. öyle bir kokuydu ki, ciğerlerine alabileceğinden daha fazla nefes doldurmak istemesine sebep oluyordu.

bilinçli bir şekilde yaslanmadığını, yalnızca uyuduğu için ona doğru düştüğünü bilse de yanaklarının kızarmasını önleyemiyordu.

daha önce hiçbir insanın yanına kokusunu bu denli net alacak kadar yaklaşmamıştı. yaklaşsa da onu bu kadar etkileyeceği konusunda ciddi şüpheleri vardı. 

mavi gözlü yorgun gencin uyanmasından çekindiği için kahvesine bile uzanamamıştı. tam da bu sebeple kendi dikkatini dağıtıp heyecanına engel olamıyordu. 

osamu ve yaslanmış olduğu duvar arasında sıkışmış beklerken, osamu'nun telefonunun çalması ile bakışları masaya kaydı.

beyinsiz tsumu arıyor...

aç/kapa

ne yapacağını bilemez bir halde titreyen telefona baktı, içinden osamu'nun uyanmaması için pek çok kez dua etti. eğer burada bile uyuyakaldıysa gerçekten yorulmuş olmalıydı. anlık bir pişmanlığa kapılırken keşke davet etmeseydim diyerek parmakları ile oynamaya başladı.

bir süre çalıp kapanan telefon derin bir nefes alıp vermesine neden oldu. ancak ardından gelen bildirimler ortamı, çalan telefondan daha gürültülü hale getirmişti.

bakışları osamu ve telefon arasında hızla gezinen suna, ani bir karara vardı.

bu karar üzerine telefonu sessize almak amacıyla ortalarında bulan alete yavaş hareketlerle uzandı.

aynı kişiden gelen yedi mesaj kaşlarının hafifçe çatılmasına sebep oldu. acaba gerçekten önemli bir şey miydi? osamu'yu uyandırmalı mıydı?

kendi düşünceleri ile savaşırken mesajları göz ucu ile okumaya karar verdi. eğer cidden önemli bir şey ise osamu'nun bilmesi daha iyi olurdu.

bildirim çubuğunu aşağı kaydırıp mesajlara göz atarken zaten hafifçe kızarmış yüzü sanki olabilecekmiş gibi daha da kızardı.

beyinsiz tsumu:

samu neredesin

otele mi attin cocugu gece gece

nereye gittiniz aq

annem seni aramaya yolluyo

30 dk içinde donmezsem dovecek ikimizi de bb

cevap ver lan

ne yapacağını bilemeden mesajları baştan sona okurken, osamu'nun başının belaya girmesini istemeyerek telefonu eline aldı.

osamu:

merhaba ben suna

yani kardeşinin yanında gördüğün kişi

sitenin çaprazındaki kafedeyiz

kardeşin uyuyakaldı ve uyandırmak istemedim

sanırım gelip alman daha iyi olur

ve şey

mesajları sileceğim böylece görmez

beyinsiz tsumu:

hasiktie

cok cok pardon

hemen geliyorum 

gormedin sen o mesajlari 

yazmadim oyle bir sey bb

suna yüzüne bir tebessüm kondurdu. gerçekten enerjik ve eğlenceli birine benziyordu. mesajları teker teker silerek telefonu eski konumuna getirdi. 

aradan daha on dakika bile geçmeden kafenin çanı öttü. yeşil gözler kapıdaki sarışın oğlana kayarken, onları çoktan fark etmiş olan genç masaya doğru yaklaşıyordu. masaya ulaştığında başı ile selam verdi.

''kusura bakma uyuyakalıyor hep böyle. sana da sorun çıkarmıştır şimdi.'' ensesini kaşıyarak rahatsız olmuş şekilde bakan atsumu konuştu. suna sorun değil anlamında gülümsedi. 

mesajlarda ve kapıda oldukça rahat görünmesine rağmen, konu osamu'nun uyuyakalmasına gelince gerildiğini hissetmişti suna. ayrıntılara dikkat etmeyen bir insan normal karşılayacakken suna'nın gözünden kaçmamıştı.

içine dolan bu rahatlığın neden kaynaklandığını bilmemekle birlikte ayakta dikilen ikize bir soru yöneltti. osamu hakkında daha fazla ayrıntıya erişmek için her şeyi yapabilirdi. ''sık sık uyuyakalır mı böyle?''

''sık sık ne kelime!'' atsumu yakınarak konuştu. ''bir sorun olduğunun farkındayım ama aileni inandıramadıktan sonra bir işe yaramıyor. ne olduğunu da anlayabildiğimi söyleyemem.''

dudaklarını büzüp kardeşini incelerken kurmuştu bu cümleleri. osamu ise gerçekten derin bir uykuya geçmişti. kahvenin sarhoş eden kokusunun da etkisi vardı muhtemelen.

osamu'nun ikizinden bu cümleleri duyduğu an parçalar yerine oturmuştu suna'nın zihninde. osamu çardağa geldiği ilk gün yorgundu, ikinci geldiğinde uyumuştu, şimdi ise haber vermeden aniden uyuyakalmıştı. elinde olmayan bir şeyler sebebiyle olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yoktu.

suna, başını çevirmiş osamu'nun huzurlu şekilde duran yüzüne bakarken atsumu tekrar konuştu. ''birazdan dönmezsek annem bizi haşlayacak.'' 

suna başı ile onay verince atsumu saniyeler içerisinde osamu'yu uyandırdı. onlarca özür ve hesabı ödeyeyim tartışması ardından kafeden ayrılan ikizler arkalarında düşüncelere dalmış bir genç bırakmıştı.

her ne kadar osamu, onun da eve gitmesi gerektiğini söylese de suna nazikçe reddetmiş ve yerinden kımıldamamıştı. 

nedenini bilmediği şekilde osamu'nun uyku sorunu zihninde büyük bir yer edinirken çoktan soğumuş kahvesinden bir yudum aldı. onu isteyerek veya istemeyerek iyi eden bu çocuğu iyi etmeye kararlıydı.

nightless [osasuna]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin