● 9

978 134 57
                                    

dondurmaları ile yol boyunca sohbet edip gülen iki gençten yeşil gözlü olan, eve adımını attığı anda saatin farkına varmıştı.

kapıyı sessizce kapatıp annesine selam bile vermeden odasına çıkarken yüzündeki gülümseme yavaşça büyüdü. adının osamu olduğunu öğrendiği arkadaşıyla saatlerce kimsenin olmadığı sokaklarda yürümüş, dondurma yemiş ve az da olsa birbirlerini tanıma şansı bulmuşlardı çünkü.

hayatı iliklerine kadar hisseden insanlar için bunlar günlük aktivitelerden ibaretti elbette. ancak suna hayatında ilk kez biri ile birlikte yürümüş, ilk kez birinden 'neden konuşmuyorsun?' dışında bir soru almış, ilk kez annesi ve doktoru dışında birinin gerçekten kim olduğunun farkında olduğunu hissetmişti.

gecenin bir saatinde, orada olmasını beklemediği bir çocuk ile karşılaşmanın ona böylesine bir şans doğuracağı aklına bile gelmezdi. on dokuz senelik hayatı boyunca tatmayı beklediği duyguları yavaş yavaş tatmaya başlarken kimsenin onu üzemeyeceğinden emindi.

odasına girip kapıyı arkasından kapattı. kilidi sağa çevirip masasına yürürken ellerinin heyecandan terlediğini fark etti. bunu umursamadan hızlıca sandalyesine oturdu. masa lambasını açıp çekmecesindeki deri kapaklı deftere uzandı.

masanın üzerinde bulunan saati dokuzu gösteriyordu. doktora gitmek için hala bir saati vardı. bunun üzerine deri kapağı zarar vermek istemezmişçesine yavaşça açtı.

yarısından fazlası dolu olan bu defter, neredeyse on bir yıldır ona eşlik ediyordu. on bir yılda bir defteri dolduramamış olması çoğu insana garip gelecek olsa da suna için yarısının dolması bile bir mucizeydi.

o günden tam on bir yıl önce, yazı yazmayı yeni sökmüş bir ilkokul öğrencisiyken, annesi dışında konuşabildiği tek kişiden kalan bir yadigardı. hayatı boyunca kaybetmeyeceğine dair kendine verdiği sözü şu ana kadar gayet iyi tutabilmişti. 

sayfaları çevirmeye hazırlanırken ilk sayfaya yazılmış eski yazıya tekrar gözü takıldı. 

'sen onlardan eksik değilsin rintarō. buraya yazdığın her isim buna kanıt olacak.'

yüzüne buruk bir gülümseme yerleşirken bu on bir yılda ne kadar ileri gidebildiğini düşündü. gerçekten onu normal hayata kazandırmak için çabalayan dedesi için ne yapmıştı? 

defalarca kez annesine söyleyip doktora gitmesi için ona nasihatler veren o adam için ne kadar ileri gidebilmişti? 

belki de hâlâ yerinde sayıyor, onu şu an bir yerlerden izleyen adamı hayal kırıklığına uğratıyordu. fakat bunu kabullenirse daha da geri gideceğinin farkındaydı.

deftere bunca zaman yazdığı isimler ona, onu anlayan insanların da olduğunu hatırlatmıştı. düştüğü gün gülmek yerine iyi misin diye soran ortaokul arkadaşı, istediği kitabı sormaya çekindiği için sorununu anlayıp suna'nın baktığı yerden yola çıkarak kitabı ona veren görevli ve bunun gibi pek çok olayın olduğu sayfaları aştı.

ilkokul, ortaokul ve lisede geçen korkunç günlerini az da olsa güzel kılan ufak tefek şeyleri okumak onu az da olsa rahatlatıyordu.

içindeki minnet duygusu büyürken şu an olması gereken sayfaya ulaştı. eli ile sayfayı okşarken ilk kez bir sayfaya bir ismi iki kereden daha çok yazdığını fark etti.

'mavi gözlü çocuk bana suluğunu verdi.'

'mavi gözlü çocuk beni rahatsız etmemek için yanımdan ayrıldı.'

'mavi gözlü çocuk bir kediyi besledi.'

'mavi gözlü çocuk ben rahatsız olmayayım diye daha da uzağıma oturdu.'

bu cümleleri okurken kendini bir sapık gibi hissetmişti. bunca yılın ardından neden içine böyle bir düşüncenin oturduğundan emin değildi ancak sorgulamak da istemiyordu. 

masanın üstünde bulunan siyah dolma kalemi aldı ve sayfada bulunan boş satırları ince el yazısı ile doldurmaya başladı.

'osamu kediyi beslememe yardım etti.'

ismini yazabildiği için yüzündeki gülümseme büyürken heyecanla diğer satıra geçti.

'hırkayı verdiğim için teşekkür etti. benimle sahile gitmek istedi. dondurma yedik ve bana benimle ilgili sorular sordu. bu ilk kez oluyor ve şu an hissettiğimin mutluluk olduğuna eminim.'

cümlenin sonuna koyduğu noktanın ardından kalemin kapağını kapatıp kenara bırakırken az önce yazdığı şeyi okumaya başladı. gözleri cümleler arasında soldan sağa seri bir şekilde akıyordu. işte o an bir ayrıntı dikkatini çekti.

suna ilk kez cümlelerden birinde kendi duygularından bahsetmişti. bunu ne zaman yaptığını ve neden yaptığını algılamaya çalışırken kapısının çalınmasıyla dikkati dağıldı.

''geldiğini söyle bari rintarō! hazırlan da çık doktor seni sabaha kadar bekleyemez.'' ardından duyduğu ayak sesleri ile saatine baktı yeşil gözlü. daha gitmesi için kırk beş dakikası vardı. neden onu acele ettirme gereği duyuyordu ki?

dakik bir annem var diyerek geçiştirdi ve defteri kapatarak çekmecesine koydu. üstünü hiç çıkarmadığı için direkt olarak kendini evden dışarı attı.

bugün pazardı ve muhtemelen sokaklar bomboş olacaktı. cebine tıktığı kulaklığı çıkarıp kulağına taktı. ardından rastgele bir oynatma listesine bastı. 

elleri ceplerinde ve başı eğik şekilde site çıkışına yürürken aklına yine sabah olanlar geldi. alt dudağını dişlerinin arasına aldı. bu hissettiği mutluluğun normal olup olmadığına bir anlam veremiyordu. yine de ona iyi hissettiriyor ise bir önemi var mıydı ki?

nightless [osasuna]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin