1 - Boğulmak

602 33 96
                                    

Bölüm şarkısı - bring me the horizon-teardrops

Eğer okumaya başlamadan önce Victor Hugo'nun Notre Dame'in Kamburu isimli kitabın özetini okursanız referansları daha iyi anlayabilirsiniz ❤️

Okuduğu son kitaptan sonra aklına gelen bayağı fikirle Fransa'ya bilet almıştı. Paris'teki Notre Dame Katedrali'ne yakın olan bir bed&breakfast temalı bir otelde kendisine bir haftalık yer ayırmıştı. Bugün Paris'te ikinci günüydü.

Sabaha gördüğü tadını tümden kaçıran ve uzun süre kemiklerine kadar titreten bir kabusla güne başlamıştı. Gördüğü kabusta bir bir gemiye binmiş ve okyanusa açılmıştı, ancak bir fırtına sonucu gemi batmıştı ve orada mahsur kalarak can veriyordu.

Çektiği tüm acılar, kaldığı daracık odadaki nefessiz kalışı, çok süre geçmeden odacığı basan su ve ciğerlerine akın etmesi... Hepsini canlı canlı yaşamış gibiydi, uyanmış olsa bile o anı sanki önceden yaşamış gibi tekrar yaşıyordu. Kaldığı oda ona dapdar geliyordu, çektiği hava değil suydu.

Bu boğucu hissi kafasından atmak ve biraz daha ayılabilmek için lavaboya girdi ve yüzüne soğuk su çarptı. Kafasını kaldırıp aynaya baktı.

Baktığı, genç sarışın bir yansımadan başkası değildi sanki. Artık kendini bile göremiyordu, buraya kendisine ait olmayan bu bedenden kurtulmaya gelmişti ancak ufacık kabus bile onun yaşama iç güdüsünü ayağa kaldırıyordu, bu onu çok öfkelendiriyordu. Kendisini uyuşturucu kullanıyormuş gibi hissetti, kurtulmaya ihtiyacı oldukça daha çok açlığını çekiyordu.

Lavabodan sallanan adımlarla çıktı, sarhoş gibi yürüyordu. Adımları odanın kapısını buldu, ayakkabılarını giydi ve odadan çıktı.

Eğer ihtiyacı varsa kullanacaktı bu hayat denen uyuşturucuyu, ta ki yoksunluğunu hissedemeyeceği o raddeye gelene kadar. Biraz kendini canlandırması lazımdı çünkü eğer olmazsa planını uygulayamayacaktı. Tam beş gün sonra, Claude Frollo'un yaptığı gibi katedralden aşağı atlayıp bu tek denemelik atlayışla hayatının kumarını oynayacaktı. Kaybederse kazanacaktı.

Adımları sabırsızlıkla otelin çıkış kapısına giderken bir sesin ona "Bay Rogers!" demesiyle irkildi, bu irkiliş sanki önünde ateş varmış da son anda ateşin içine girmekten kendini sakınmış gibiydi.

Arkasına döndüğünde iki gün önce ona odayo veren otel görevlisine döndü. "Buyurun?" dedi sorarcasına.

"İyi misiniz diye sormak için durdurdum sizi."

"İyiyim," dedi Steve. "Teşekkür ederim."

Karşısındaki görevli ona doğru adımlamaya başladı. "Sanırım dışarı çıkıyorsunuz, ben de biraz hava alacaktım. Mahsuru yoksa sizinle oturabilir miyim?"

"Tabii," dedi sarışın genç ve onu bekledi. Görevli onun yanına geldiğinde beraner otel kapısının önüne çıktı.

Aslında şu an tek arzusu yalnız kalığ biraz sakinleşmekti, çünkü kafası allak bullaktı ve birkaç kelime edecek dahi tahammülü yoktu. Ama biraz kibar olmak ve edilen teklifleri geri çevirmemek onun göstereceği bir saygı göstergediydi. Belki biraz da kafasını dağıtabilirdi.

"Ben Buchanan James," diye başladı söze görevli. Beraber otelin önündeki banka oturdular. Steve karşısına baktığında katedralin şaşaalı görüntüsüne dalıp iç çekti. Bir kulağı sabah esintisinin ilerilerindeki ağacın kızarmuş yapraklarına vurduğunda çıkardığı seste diğer kulağı ise isminin James olduğunu öğrendiği bu genç kumral adamdaydı. Gözlerini genç adama çevirdi ve sözlerine devam etmesini bekledi. "Buranın yerlisi değilim. Ama bu ülkeyi ve şehri çok sevdiğim için buraya geldim."

Notre Dame Kamburu/StuckyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin