0.2 | Water : The Avatar Returns

869 91 180
                                    

Güney Su Kabilesi

Kabileye vardıklarında, Hermione Harry'ye, Appa'nın kalıp uyuyabileceği bir yer göstermişti. Daha sonra onu kabilenin geri kalanlarıyla tanıştırmıştı. Zaten çok fazla da kişi yoktu. Harry'nin hatırladığının aksine, güney su kabilesi küçük bir köye dönüşmüştü. Sadece yaşlılar ve çocuklar vardı. Köydeki gençler ise sadece Hermione ve Ron'du. Köyün nüfusu da gördüğü kadarıyla otuzu bile geçmiyordu.

"Neden bu kadar az kişi var?" diye sordu, Harry. "Daha bir kaç ay önce buraya geldiğimde epey güzeldi burası."

"Bir kaç ay önce buraya mı geldin?" dedi, Hermione, şaşkınlıkla. "Karıştırıyor olmalısın. Buraya gelmiş olsaydın kesinlikle bilirdik."

"Ama geldim!"

"Bence kafayı üşütmüş." dedi, Ron, yanlarından geçerken. "Önce Uçan Bizon. Şimdi de, daha bir kaç ay önce vuraya geldiğini iddia ediyor."

"Harry," dedi, Hermione. "Köyümüze bir hava bükücü gelseydi bilirdik. Sonuçta, şey... sizden pek kalmadı."

Harry kaşlarını çattı. "Bizden pek kalmadı da ne demek oluyor?"

"Yani, biliyorsun-"

"Hayır, bilmiyorum." diye sözünü kesti, Harry, Hermione'nin. "Bana şu anki durumu özet geç, Hermione. Daha demin birisinin savaştan bahsettiğini duydum. Ne savaşı?"

"Tam olarak yüz yıl önce Ateş Ulusu savaş açtı." dedi, Hermione. "Köyümüzde bu kadar az kişinin olmasının nedeni de bu. Kabilemizin erkekleri savaşmaya gittiler. Ondan öncesinde ise kabiledeki bütün su bükücüleri esir alıp, öldürdüler."

"Bir saniye," dedi, Harry, destek almak için Hermione'nin omuzuna tutunurken. "Sen daha demin yüz yıl önce mi dedin?"

Hermione kafasıyla onayladı onu. "Evet. Haberinin olmaması çok garip aslında."

"O buzun içinde yüz yıldır duruyor olmalıyım." diye mırıldandı, Harry. Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. "Evden kaçıyordum. Appa çok yorgundu ve uçamıyordu, okyanusun dibine battığımızı hatırlıyorum."

Hermione onu kollarından tutup en yakın sandalyeye oturttu. "Demek istediğin, o buzulun içinde yüz yıldır hapis miydin?"

"Anlattıklarına bakılıcak olursa, evet." dedi, Harry. "Ben o buzulun içine girmeden önce savaş falan yoktu."

"Bu nasıl mümkün olabilir ki?"

Harry gözlerini kapatıp kafasını iki yana salladı. "Bilmiyorum."

Ron tekrardan ikilinin yanına geldiğinde, "Ne konuşuyorsunuz?" diye sordu. "Harry şimdi ne deli saçmalıkları anlatıyorsun?"

"Ron!" diye uyardı, Hermione onu. "Biraz nazik ol!"

"İyi be! Bir şey demedim."

"Hermione, daha demin neden sizden pek fazla kalmadı dedin?"

Hermione hafifçe yutkundu ve bakışlarını abisine çevirdi. Sohbete sonradan dahil olduğu için hala boş boş ikiliye bakıyordu. Hermione derin bir nefes alıp tekrar Harry'ye baktı. Harry gözlerini açmış, Hermione'nin gözlerinin içine bakıyordu.

"Çünkü bildiğimiz kadarıyla Ateş Ulusu bütün hava bükücüleri öldürdü." dedi, Hermione. "Sen yüz yıl sonra görülen tek hava bükücüsün."

Hermione bir şeyler anlatmaya devam ediyordu ama Harry'nin kulakları çınlıyordu, onu duymuyordu. Kalbi sıkışmıştı. Göğsünün tam ortasına bir fil oturmuş gibiydi. Nefes almasını zorlaştırıyordu. Mümkünatı yoktu. Hermione'nin dediklerinin doğruluk payı olamazdı. Olamazdı işte. Emindi ki, Hava tapınağına geri döndüğünde, bıraktığı gibi bulacaktı, bundan emindi.

The Last Airbender | Drarry Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin