üç | geçmişin seni bırakana kadar tutuklusun.

725 107 39
                                    


medya: dolu kadehi ters tut - gitme
gitme, kal.
ya da beni de yanına al da kalmayayım bir başıma bu diyarda.
sensiz olamam, yapamam, beni de al yanına.


boş günü olmasına rağmen sabahın erken saatlerinde uyandı hoseok. boş bakışlarını bir süre etrafta gezdirdi, gözüne tanıdık gelen ama içine sıkıntı veren bu yerde durmak istemiyordu.

üstüne örttüğü battaniyeyi güzelce katladı ve koltuğa koydu. ses çıkarmamaya özen gösteriyordu, yoongi'ye rahatsızlık vermek istemiyordu. dünki yaptığı jestten sonra, kendini daha da mahcup hissediyordu.

artık kendimi kesmiyorum en azından, diye düşündü.

uyuşturucu kullanmaya başlamadan önce vücudunda düzenli olarak kesikler açıyordu. garipti ama fiziksel acısı psikolojik acısını dindiriyordu. en son yaraları enfeksiyon kapmıştı ve hastanelik olmuştu.

gerçi seokjin merak edip evine gelmese hastaneye gidecek hali falan yoktu, oturur ve ölmeyi beklerdi.

ölüm, hoseok için hiçbir zaman korkutucu olmamıştı. hayatının erken dönemlerinde ölen annesinin ardından kim ölürse ölsün önemli değil diye düşünüyordu.

o, sokaktan geçen seyyar satıcı, yeni doğmuş bir bebek... hiçbirinin ölümü ona bir şey hissettirmiyordu.

zaten yıllardır kimseyle bağ da kurmamıştı. onun tek bağı annesiyleydi ve o bağ o kadar kuvvetliydi ki hala kopmamıştı, annesi hoseok'un ruhunu aralarındaki ip yüzünden çekiştiriyordu.

hoseok, yoongi'nin verdiği hırkayı da elinden geldiğince katladı ve battaniyenin üstüne koydu. masanın üstünden içindeki haplardan biri eksilmiş küçük poşeti aldı ve kotunun cebine koydu.

kurumuş boğazından ötürü zorlukla yutkunduğunda çekinerek de olsa adımlarını mutfağa yönlendirdi. bir bardak su içse yoongi bunu fark etmezdi bile ama hoseok çekinmişti, gece su içmeye kalktığı için babasından yediği tokadı hatırladı.

kalbinin acısını yine hissetti. masada duran sürahinden bardağa su doldurup içtiğinde bu acı biraz da olsa hafifledi. kullandığı bardağı yıkarken yoongi ona seslendi. hoseok hem sanki yanlış bir şey yapmış gibi panikledi, hem de yoongi'nin ani sesini babasınınkine benzetti.

elindeki bardakla birden arkasını döndü ve bardak ellerinden kayıp tuzla buz oldu. hoseok daha da korkarken yoongi endişeyle ona yaklaştı, kaşları çatılmıştı.

hoseok ise bu yaklaşımı yanlış anladı ve ellerini önüne siper etti, ona kızıp vuracağını sanmıştı. yoongi ince kollarını kendine siper edip yanağını yana çeviren gence bakakaldı. genç çocuk çoktan ağlamaya başlamıştı.

yoongi gördüğü ıslak yanakla daha da şaşırırken kollarını hoseok'a sardı ve sakinleştirici sözler söylemeye başladı.

"şş, sakin ol. sana zarar vermeyeceğim, sadece ne yaptığını merak etmiştim." hoseok, güvende olduğunu hissedince ellerini yoongi'nin omuzlarına koydu.

yoongi, genç çocuğun dalgalı saçlarına öpücük kondurdu. "kimse sana zarar veremez hoseok, yanındayım."

hoseok sımsıkı kapattığı gözlerini açtı ve ıslak kirpiklerinin ardından yoongi'ye baktı. "değilsin ve hiçbir zaman da olmayacaksın. olsan bile bir gün gideceksin."

yoongi ile hoseok'un arasında olan ilişki garipti. sadece sevişirler ve hoseok, yoongi'nin yüzüne bile bakmadan giderdi. yoongi, hoseok'un bütün hareketlerini en ince ayrıntısına kadar izliyordu.

house of balloons | sope✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin