hoseok, yoongi'nin yanında kalmaya başlayalı bir hafta geçmişti. bir hafta boyunca aynı şeyleri yaşayıp durmuşlardı. sabah uyanmış, yoongi tarafından hazırlanan kahvaltıyı yemişlerdi. kahvaltıdan sonra yoongi, hoseok'u büyük bir özenle işe bırakmış, tek bir an bile yalnız kalmasına izin vermemişti. genci güvende hissettirmek istiyordu.anlattıklarından sonra hoseok'u pamuklara sarmamak için kendini zor tutuyordu. genç rahat etsin diye elinden geleni yapıyor, uyuşturucu isteyince de geri çeviremiyordu. ne denli zehirlediğinin farkındaydı ama gencin bunu yapmasına engel olabilecek kadar etkisi yoktu üzerinde. yoongi biliyordu, kendisi tamamen hoseok'a kapılmıştı ama hisleri tam olarak karşılıklı değildi. hoseok kesinlikle yoongi'ye bir şeyler hissediyordu ama bunlar yoongi'ninkinin yanından bile geçemezdi.
hoseok ise ilk defa birine içini açmış olmanın paniğini yaşıyor, yoongi'nin gözlerinin içine bakmaya zorlanıyordu. bir yandan yoongi'ye karşı öyle minnet doluydu ki istese kölesi olacak bir kıvama gelmişti. içindeki korkunun hafiflemesini sağlayan tek kişiydi yoongi. tek bir an bile genci yalnız bırakmamasının anlamı hoseok için çok büyüktü. yavaş yavaş içinden taşan şeyleri hissedebiliyordu hoseok.
bir yandan babasından ölesiye korkuyor, baktığı her yabancı yüzde onu gördüğünü zannediyordu. korku hoseok'un bedenine çok erken yaşta işlemişti, bir türlü silinmek bilmiyordu. genç demirden yapılmış kilitli bir odada kalsa ve anahtarı da sadece kendinde olsa bile babasının içeri girebileceğinden korkardı.
şimdi diğer günlerin aksine hoseok'un hazırladığı kahvaltıyı yemişler, bulaşıkları hallediyorlardı. yoongi sürekli evli bir çift gibi düşünmekten kendini alamıyordu, inanılmaz hoşuna gidiyordu bu durum.
"gerçekten elin lezzetliymiş, yaptığım en iyi kahvaltılardan biriydi."
hoseok utangaçça gülümsedi, son günlerde yoongi'den çokla iltifat alıyor ve ne diyeceğini bilemiyordu.
"afiyet olsun. küçük yaşımdan beri yemek yapıyorum... o yüzdendir."
ikisini de suskunluk sardığında sadece işlerine odaklandılar. aslında yoongi, hoseok'a yapmaması için ısrar etse de hoseok dinlemiyordu. zaten evinde yaşadığı için yeterince mahçup hissediyordu, en azından elinden geleni yapmalıydı.
mutfaktaki işlerini bitirdiklerinde birlikte vestiyerin önüne geldiler. üstlerine kabanlarını geçirdikten sonra yoongi dolabın içinden hoseok için aldığı yeşil atkıyı çıkardı. gencin ince boynuna nazikçe sardı. hoseok'un dili bu jest karşısında tutulmuş, ne diyeceğini bilememişti. hyungu gerçekten onunla çok güzel ilgileniyordu.
kendine gelebildiğinde hyunguna sarıldı ve ayrılırken yanağına bir öpücük kondurdu. bu öpücüğün anlamı ikisi için de çok büyüktü. defalarca öpüşmüşler ve daha fazlasını da yapmışlardı ama bu masum dokunuş aralarında oluşan duygusal bağın bir göstergesiydi.
yoongi aptal aptal sırıtmamak için kendini zor tuttu ve belki de öpmeyi en çok sevdiği yer olan gencin dudağının üstündeki minik noktaya dudaklarını bastırdı. en son anahtarı alıp gencin elini tuttu ve birlikte evden çıktılar.
sabah soğuğunun içlerine çok girmesine izin vermeden arabaya bindiler. çok da uzak olmayan yolu sessiz sedasız on dakika içinde geldiler. hoseok bu sefer diğer tombul yanağı öpmüş, bu sefer doyamamış ve yoongi'nin yüzünün farklı yerlerine de öpücükler kondurmuştu.
sonra kendi yaptığından utanarak indi arabadan hızlıca. hoseok hızlıca kafeye girerken yoongi sonunda aptal aptal sırıtabildiği için mutluydu. hoseok kafeye girince ciddileşti ve gazı kökledi, uğraşması gereken bir şerefsiz vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
house of balloons | sope✓
Fanficbu haplar bir nevi de yardımcı oluyordu. hoseok rahatladığını hissetmeye başlamıştı. annesi şimdi, hoseok'un ellerini tutuyor ve iyi yemek yemediği için ona kızıyordu. hoseok gülümsüyordu. "anne," diyordu. "senin kadar güzel yapamadığım şeyleri yap...