Dün gece neredeyse hiç uyumadığım için moraran göz altlarımla okula gitmek zorunda kalmıştım. Zombiye benzeyen hâlimle sınıfıma girip sırama oturdum ve ders başlayana kadar başımı sıraya gömdüm.
Seokjinle mesajlaşmamızın ardından çalışma masama yerleşmiş, tonlarca plan yapmıştım. Gerçekten de çok çeşitli planlar üretebiliyordum ancak en mantıklısına karar vermek zor oluyordu. Saatler boyu süren planlarımı birçok kez değiştirmiş, bazılarını beğenmeyip karalamıştım. Sabaha karşı oluşturduğum tüm planları temiz bir düzene çekmiş, eleme yapmak için hepsini tek tek gözden geçirmiştim. Nihayetinde iki plana kadar indirmeyi başarmıştım ancak şu an da bile hangisini uygulayacağıma karar vermiş değildim.
Seçtiğim iki planın merkezi Seokjin'e güvenip güvenmeyeceğime bağlıydı. Ya onunla arkadaş kalacaktım ya da ona ihanet edecektim. İçimden gelen ona ihanet etmek olsa bile arkadaş kalmamızın daha mantıklı olduğu aşikârdı. Yine de ona güvenmekle hata yapabilirdim, içimi kemiren bir his vardı.
Seokjin, Jungkook'un çocukluk arkadaşıydı; bu nedenle ona zarar vermekten kaçınıyordum. Onunla arkadaş olmak, senpai adına en iyi çözümdü ancak iki gündür tanıdığım birisine güvenmek ne kadar akıllıca olabilirdi? Bilmiyordum, izleyip görecektim.
Uğraşlarımın boşa gitmesine göz yumamazdım. Yüksek ihtimalle, eve geçtiğimiz zaman onun davranışlarına göre doğaçlama hareket edecektim.
Kendi kafamın içinde savaşırken ders başlamıştı. Başımı sıradan kaldırıp düşüncelerimi bir kenara ittim ve derse odaklanmaya çalıştım.
🔪🩸
Derslerden sonra Seokjin yüzünden direkt eve geçmek yerine temizlik saatine kalmıştık. Neymiş; okulun kurallarını çiğneyemezmiş, temizlik saatini boşuna yapmamışlarmış. Ugh, kusasım gelmişti.
Seokjinle birlikte hazırladığımız çamaşır suyu karışımlı kovayı çatı katına kadar taşıdığımız yetmiyormuş gibi bir de elime yer fırçası tutuşturmuştu. İkimiz yerleri silerken Sungjae de yanı başımızda korkulukları siliyordu. Cidden, bulunmak isteyeceğim son ortamlardan biriydi. Benim için temizlik, birinin kanıyla etrafı kirlettiğim zaman yapılacak işti.
O kadar sıkılmıştım ki, kovayı Seokjin'in üstüne devirip kendim için eğlence çıkarmamak adına zor duruyordum. 'Aman Tanrım, kıyafetlerim beyazlayacak' diye yakınıp bana bir ton laf edeceğinden o kadar emindim ki! Sonrasında her şeyi bırakıp üstünü değiştirmeye gider, bu sırada da tüm okulu ayağa kaldırırdı. Aklımda oluşan görüntüler yüzünden farkında olmadan kıkırdamaya başlamıştım.
"Neye gülüyorsun?"
Seokjin'in sorusuyla kendime gelmiş, gülümsememi yüzümden silmiştim.
"Önemli bir şey değil, aklıma komik bir anı gelmişti."
Başını salladıktan sonra önüne dönüp temizliğe devam etti. Onu taklit ederek yerleri silmeye devam ettim.
Saat dördü geçerken tüm çatı katını silmeyi bitirmiştik. Temizlik saatinin de sonlanmasıyla kovayı en alt kata kadar taşıyıp yıkadık ve yerine bıraktık. Tanrım, her yerim ağrıyordu.
Üçümüz lavabodan çıkıp okul kapısına doğru ilerlemeye başladık. Bahçeye geldiğimizde yollarımızı ayırmadan önce Seokjin ve Sungjae vedalaşmıştı. Sungjae dün trip atmıyor muydu, ne ara yeniden sarmaş dolaş olmuşlardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Make Him Suffer | Taekook
Fanfic[Slow Update] Kim Taehyung küçüklüğünden beri hiçbir duyguyu hissetmemiş, bir kez bile yüzündeki mimiklerini değiştirmemişti. Yıllarca boşluğun içinde hapsolmuştu, ta ki Jeon Jungkook ile tanışıp aleksitimi hastalığının duvarları yıkılana dek. Lâki...