1/ Erkek Omega

5.2K 233 26
                                    

"Baba.. hayır, lütfen beni bırakma! Yalnız kalmak istemiyorum. Baba... Abla. Hayıııııırrr!!!"

Terleyerek uyandım, kısa kısa nefesler aldım. Kalbim ağzımda atıyordu. İşte bu kabusu kim bilir kaçıncı görüşümdü. Saate baktım, sabah 6:15. Odama giren gün ışığı, perdeli camdan yavaşça süzülüyordu, odanın içini hafifçe aydınlatıyordu. Yatağımdan kalktım ve odamın sıcaklığını hissettim. Gözlerimi ovuştururken, odayı dolduran sessizlik beni sarmalıyordu. Zihnim hala uykulu bir bulut gibi bulanıktı, ancak kabusun gerçek olmadığını hatırlamak biraz rahatlattı.

Sabah rutinime başlamadan önce, odayı iyice havalandırmak için pencereyi açtım. Dışarıdan gelen taze hava, odanın içindeki tüm kötü enerjiyi sürüklemeye başladı. Gözlerimi pencereden dışarıya çevirdim ve hafif rüzgarın ağaçların yapraklarını hışırdatışını izledim. Bu sabah, doğanın uyanışını izlemek, içimdeki huzuru yeniden bulmama yardımcı oldu.

Kısa bir duş aldıktan sonra, mis gibi kokan sabunun ferahlığıyla kendimi daha uyanık hissettim. Saçlarımı tararken, melodik bir şarkının tekrar tekrar aklıma doluşunu hissettim. Eski bir müzik kutusu, odanın köşesinde yumuşak bir şekilde çıngırdayarak dönmekteydi. Melodiyi düşünmek, kalbimi sakinleştirdi ve güne daha olumlu bir başlangıç yapmama yardımcı oldu.Kahvaltıya inerken, mutfakta yayılan taze ekmek kokusu ve kahvenin ferahlatıcı buharı, evin sıcak ve misafirperver atmosferini hissettirdi. Odamızın köşesinde, sıcak ve lezzetli bir kahvaltı hazırlayan annemin tatlı gülümsemesini gördüm. Her sabah olduğu gibi, bana sevgiyle bakan gözleriyle beni karşıladı. Gözlerindeki sıcaklık, bana güven verdi ve günümün iyi geçeceğini hissettirdi.

Anne benim öz annem değildi. 10 yaşındayken evlat edinilmiştim. Jiminle de o zaman tanışmıştık. Bana abilik yapmıştı. Kardeşi gibi görmüştü. Asla anne babasız hissettirmemişlerdi.

Yanına gittim. O her gün, her sabah olduğu gibi mutfağa gitmiş, kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı. Yanağından öptüm ve "Günaydın" dedim.

"Günaydın, Taehyung. Seni bekliyordum." Annem, mis gibi kahve kokusuyla doldurduğu mutfağı işlerken tatlı bir gülümsemeyle bana baktı. "Kardeşini de aşağı indirir misin?" diye sordu."Tabii, hemen gidiyorum!" dedim ve hızla üst kata doğru koştum. Jimin'in odasına geldiğimde kapıyı çaldım ve içeriden ses gelmedi. Kapıyı hafifçe açıp içeriye girdim. Jimin yatağında uyuyordu, hala sabahın erken saatlerinde olmasına rağmen derin bir uykuya dalmıştı. Oryalık dün bir şeyler yaşandığını gösteriyordu çünkü oldukça dağınıktı. Ve ağır bir feromon kokusu yayılmıştı. Yavaşça yanına yaklaşıp omzunu sıktım.

"Jimin, uyanma vakti. Kahvaltı hazır."Jimin hafifçe kıpırdandı ve gözlerini açtı. "Hmm, ne var?"

"Kahvaltı hazır, anne seni bekliyor." dedim. Jimin yataktan doğruldu ve bana gülümsedi. "Teşekkürler, Taehyung. Sen ne zaman kalkıyorsun ya?"

"Senden önce kalktığım kesin. Hadi ilk ben iniyorum. Tekrar uyuma!" dedim ve onu bırakıp merdivenlerden aşağı indim.

Kahvaltımızı hızlıca yaptıktan sonra evden çıkıp bizi bekleyen Hoseok Hyung'un arabasına ilerledik.

Hoseok da arabasından indi ve yanımıza doğru yürümeye başladı. Hoseok ve Jimin ben daha buraya gelmeden önce de tanışıyorlardı. Aslında küçükken Jimin'i Omega sandıkları için Hyung ile evlendirme planları vardı ailelerin. Ancak ikisinin de alfa olduğu öğrenilince planları da suya düşmüştü.

Hoseok, aracı kapatırken bize dönüp gülümsedi. "Günaydın Taetae! Jimin!" dedi.

"Hazır mısınız?"

"Evet, hazırız!" dedik bir ağızdan ve arabaya binerek okula doğru hareket ettik. Hoseok'un aracı, kampüsün girişine yaklaştıkça yavaşladı ve bizler de enerjik bir şekilde okula doğru ilerlemeye başladık. Yolda, Hoseok'un şakaları ve keyifli sohbetleriyle zaman su gibi akıp geçiyordu.

Üniversiteye vardığımızda, kampüs canlıydı ve öğrenciler derslerine gitmek veya arkadaşlarıyla buluşmak için koşuşturuyordu. Biz de sınıflarımıza doğru ilerledik.

*****

Jimin'i bulamadığım için öğle yemeğimi yalnız geçirmeye karar verdim. Kantindeki kalabalıktan uzaklaşıp okul binasının arkasındaki eski bahçeye gittim. Geniş bir ağacın gölgesine oturarak rüzgarın hafif esintisini hissettim ve gözlerimi kapatarak dinginliğin tadını çıkardım.

Bir süre sonra, birinin yüzüme dokunduğunu hissettim ve gözlerimi açtığımda karşımda üç alfa gördüm. Aniden kalbim hızla atmaya başladı ve endişeyle geri çekildim.

"N-ne istiyorsunuz?" diye sordum, sesimde bir titreme vardı.

Birinin sırıtarak bana yaklaştığını gördüm ve kafamda alarm zilleri çalmaya başladı.lfa derin bir nefes aldı ve kokumu almış gibi göründü.

"Zavallı Tae.. Sonunda seni yanlız yakalabildik. Dikkat çekici bir yüzün olduğunu söyleyen hiç oldu mu?

Dibime iyice giren alfa derin bir nefes aldı ve kokumu almış gibi gözleri karardı. Kolumu aniden sertçe tutup yüzüne yaklaşmamı sağladı.

"Bekle! Kokusu... Senin... Kokun... Farklı... B-bekle bir dakika! Siktir! Sen omega mısın?!" dedi, şaşkınlıkla.

Kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu ve göğsümde bir ağırlık hissettim. Şaşkınlıkla gözlerimi açıp kapattım, bu gerçek miydi? Omega olduğumu kokumdan farketmişlerdi. Yıllardır sakladığım sırrımı nasıl hemen öğrenmişlerdi. Bu zamana kadar yanımdaki iki alfa da dolayı hep beni ya beta yada çekinik alfa biliyorlardı. Bu durumda ne yapmalıydım? Endişe ve korku içinde ne yapacağımı bilemedim.


💜

Biraz kısa ve yavaş bir başlangıcı var çünkü senaryoyu anlamak için bu gerekiyor! 😘

SCENT / taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin