Şaşkınım...
"Salak ya," diye mırıldandım yüzümdeki gülümsemeyle. Şu an yatağımda uzanmış, olanları düşünüyordum. Kulağımda kulaklıklarım ve kapanmak için direnen göz kapaklarım iyi bir ikili olmuştu.
Şarkılar arasında giderken, Aydilge-Haberin Yok şarkısını görmemle gülümsedim. Şarkıyı açarak tekrar başa sarma tuşuna basıp gözlerimi kapattım. Şarkı böylelikle sabaha kadar kulaklığımda çalacaktı. 'Bugün olanlar,' diye içimden geçirdim.
Çınar'ın gelmesiyle o ara sokaktan çıkışım,bana bağrışı, sonra ise kriz ve ondan sonra bana sıkıca sarılması. Beni gülümsetiyordu.
En çokta gülüşünü hatırlayınca gülümsüyordum ya...
Yüzümdeki salak gülümsemeyi, bir türlü silemiyordum. Ama eve gelince yediğim azarları hatırlayınca, yüzümdeki gülümseme düşerek somurtmaya başladım.Ne olmuş geç kaldıysam?
Laf atmış olabilirler ya da salak gibi akşam karanlığında bir ara sokağa girmiş de olabilirim ama konumuz bu değildi. Konumuz, benim azarlanmam. On yedi yaşıma gelmişim hala bir saat eve geç kalsam bağırıyorlardı.
Yarın dershane vardı ve ben hala yatakta, bir o yana bir bu yana dönüyordum. Gözlerimi kapatırken şarkının sesi iyice kulaklarıma dolarken uyku beni kollarına almıştı.
Sabah yorganın üstümden sertçe çekilmesiyle, gözlerimi araladım.
"Anne, ablam ölmemiş yaşıyor." Tepemde bağırdı, Arda.
Sabah oldu mu ya?
"Ne saçmalıyorsun sen yine?"dedim uyku kokan bir sesle.
"Annem, sana on beş dakika boyunca seslendi ve en sonunda 'Ablan öldü mü naptı? Git, bak şu kıza.'dedi. Ve seni, yorganınla aşk yaşarken bastım."dedi bıkkın sesiyle.
"Tamam, o zaman anlıyorun ben seni. Bende çok üzüldüm bu duruma. En iyisi sen beş dakika sonra gel."dedim onu başımdan savmaya çalışarak. Ben ne saçmalıyordum yine?
"Sence ben, anneme benziyor muyum? Beş dakika diye beni kandıramazsın."
"Ya sen nasıl kardeşsin? Ya ablam neler yaşıyor, saat kaçta uyuyor, hiç mi düşünmüyorsun? Ablan beş dakika daha uyusa ne olur? Deprem mi olur, kıyamet mi kopar? Ya da dünya dönmeyi mi bırakır ya da dünyayı dinazorlar mı basar? Ya da elektronlar artı kutuplara mı gitmez? Ya da-"diyemeden ağzımı bir el kapadı.
"Yeter! Sus motorun soğusun.Allah bir çene vermiş, maşallahı var.İyicine tozuttun bu aralar,yeminle." Arda söylenerek.
Ağzımdaki elini itirdikten, sonra yorganı kaldırıp uykulu gözlerimle ona öfkeli bakışlar atmaya çalıştım.Altını çiziyorum, öfkeli bakışlar atmaya çalıştım. Uykulu gözlerim bir açılıp kapanarak buna izin vermiyordu.
"Annem, kavhaltıyı hazırladı.Sen gelmeden bana da yedirtmiyor. Kalk da kahvaltı edeyim abla." dedi kolumdan zorla kaldırıp, yataktan çıkarırken.Ayağa kalkacak kadar kendime geldiğimde kolumu ondan kurtarıp, banyonun yolunu tuttum.
Yüzümü, yıkadıktan sonra havluyla kurulayıp, banyodan çıktım.Kahvaltı sofrasına otururken, Arda'nın çoktan kahvaltıya başlamış olduğunu gördüm.Aç hayvan.
Annem, çayları doldururken"Uykucu ablan, en sonunda uyanabilmiş."dedi Arda'yla dalga geçerek.
"Aynen,anne ondan."dedim kavhaltıya başlarken.Açıkçası, açken önümde yemek varken birinin bana her dediğini onaylardım.
"Dershaneye geç kalıcaksın, daha üstünü giyinmemişsin."dedi söylenerek."Anne? Ciddi misin ağzıma daha iki lokma atmadan mı?"
"Sadece, acele etmeni istedim. Deniz, olayı büyütme."dedi beni ters bir cevapla geçiştirirken."Hem zaten çoktan etütlere başlaman gerekirdi.Ve eve gelince, test çözmen gerekirken sen geç saatte, ancak eve geliyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ FARKLI MAVİNİN HİKAYESİ #WATTYS2015 (TAMAMLANDI)
JugendliteraturDerin bir nefes aldım. Ağlamamak için gözlerimi yukarı diktim. Yavaşça, durumumuzu özetleyen şu cümleyi kurdum. "Biliyor musun? Ben en çok martıya aşık olmuş balık için üzülüyorum. Hadi diyelim, martı da imkansız olanı başarıp balığa aşık oldu. Pek...