Yeniden ben millet. Medyadakinin kim olduğunu söylemiyorum bile. Şarkı da çok hoşuma gittiği için koydum. Bölümlerin düzensizliği için tekrardan özür dilerim. En kısa zamanda tekrardan düzene koymaya çalışacağım.
***
1.Bölüm -Maske'nin Ardındaki Yüz-
"Uyan Poker Face ne kadar uyuşuksun!" Ben'in sesiyle uyandım. Uyandırılmak için güzel bir yol mu değil mi siz seçin artık. Bir yandan gözlerimi ovuştururken komodinime uzandım ve maskemi suratıma geçirdim. Tek parça pijamamı üzerimden hızla çıkardım ve kıyafetimi giydim. Bütün bunları yapmam sadece 5 dakikamı almıştı. Kapıya yöneldim ve hızla açtım. Ancak hızlı açtığıma bin pişman oldum. Kapı bütün hızıyla Ben'in yüzüne çarpmıştı. Ben acıyla inledi ve ellerini burnuna götürdü. "Aptal! Hiç değilse insan bir açacağım diye ses verir! Gerizekalı!" diye bağırdı. İç çektim ve "Kapının önünde durmak senin gerizekalılığın. Bana suç atamazsın." dedim. Maske sesimi boğduğu için sesim filtreli gibi çıkıyordu. Ben hala elleri burnunda bir şekilde söylene söylene merdivenlerden aşağı indi. Yine iç çektim ve on takip ettim. Herkes sofrada oturuyordu. Tek eksik bendim. Ama ben hiçbir zaman o sofrada yememiştim. O yüzden tezgahta duran tabağımı aldım ve herkese "Afiyet olsun." diyerek odama çıktım. Odaya girdiğimde kapıyı sımsıkı kapattım ve maskemi yüzümden çıkartıp yatağa fırlattım. Tabağı bir süreliğine kenara ittim ve yere uzandım. Yüzümü onlara göstermememin bir sebebi vardı elbet. Dışarıda sadece tanınmamak için takıyordum. Ama malikaneye geldiğimde...orası tamamen farklı bir konuydu. Hiçbir zaman güzel olmamıştım ben. Küçüklüğümde çok dalga geçmişlerdi. Pek çok kez bu konuda taciz edilmiş ve sayısız okul değiştirmiştim. Ailem her zaman benden nefret etmişti. En sonunda delirip onları öldürmüştüm. CreepyPasta ailesini seviyordum ve onların da benimle dalga geçmelerini istemiyordum. Burada da maske takmamın nedeni buydu. Ama bir de çok ayrı bir nedenim vardı. Malikaneden biri vardı,ve o kişinin ne olursa olsun yüzümü görmemesi,gerçek adımı ve nereden geldiğimi bilmemesi gerekiyordu. İşte o bunları öğrenirse burada barınamazdım. Zamanımın çoğunu odamda kapalı,düşünerek geçirirdim. Bu yüzden kimse beni fazladan görmek zorunda kalmazdı. Keyfim kaçmış bir şekilde tabağı yeniden önüme çektim ve soğumaya yüz tutmuş kreplerden birine çatalımı batırdım. Nihayet yemeyi bitirdiğimde maskemi yeniden yüzüme çektim ve tabağı bırakmak için aşağı indim. Slendy aşağıdaydı. Bulaşıkları yıkıyordu. "Yardım etmemi ister misin?" diye sordum yanına gidip. Hiçbir ayrıntısı olmayan yüzü bana döndü ve "Tabii. Teşekkürler." dedi. Ben de onun yanına geçip kollarımı sıvadım. Sonra kendi tabağımı da köpüklü suyla dolu lavabonun içine attım. Elime geçen ilk süngeri aldım ve tabakları ovalamaya başladım. Ortalık sessizdi. Slendy ile hiçbir zaman gerekmedikçe konuşmamıştık. Aslında ben kimse ile gerekmedikçe konuşmamıştım. O yüzden de bir konu açma gereği görmedim. Ancak Slendy ortamdaki sessizliği böldü. "Huzursuz gibisin. Yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Biliyorsun bu ailenin başı olarak bana her şeyi anlatabilirsin. Sorunlarınıza çözüm bulmak benim görevim." dedi. Bakışlarımı yıkamakta olduğum tabaktan ayırmadan "Teşekkürler Slendy,çok naziksin. Ama her şey yolunda." dedim. Slendy omuz silkti ve "Sen bilirsin elbet." dedi. Gülümsedim. Bulaşıklar bitene kadar tek kelime konuşmadık sonrasında. İşimiz bittikten sonra ellerimizi yıkadık ve ben tek söz söylemeden mutfaktan ayrıldım. Diğerlerinin ne yaptığını görmek için salona gittim. Bir anlığına herkes bana döndü. Ama sadece bir anlığına. Sonrasında da büyük çoğunluğu hiçbir şey demeden önlerine döndüler. Omuz silktim ve üçlü koltukta Sally ile oyun oynayan Laughing Jack'in yanına oturdum. Ben'in bütün dikkatini verdiği televizyon ekranına baktım. Sanırım yine FarCry4 oynuyordu,ama emin değildim. Kenarda Liu,Jeff ve Jane bir kart oyunu oynuyorlardı. Gülümsedim. Kart oyunlarını severdim. Yanlarına gittim ve "Ben de oynayabilir miyim?" diye sordum. Jeff kafasını kaldırdı. Ama hiçbir şey söylemedi. Kararı diğerlerine bırakmış gibiydi. Liu da bir şey söylemeyince Jane "Buyur gel." dedi ve bana da bir puf koltuk çekti. Yeniden gülümsedim ve puf koltuğa oturdum. Birkaç el onlarla oynadım ve hepsini kazandım. Daha sonra sıkıldım ve kalktım. Üçü de omuz silkmekle yetindiler. Beni bilirlerdi. Sıkıldığım zaman tek kelime etmeden giderdim. Tam odama çıkan merdivenlere yönelmişken Ben eliyle yanındaki yastığı patpatladı ve "Gelsene." dedi. Garipsesem de gittim ve yanına uzandım. Bana da bir konsol uzattı ve çift kişiyle oynanabilen bir oyun açtı. Omuz silktim ve biraz da onunla oynadım,sıkılana kadar. Oyuna olan ilgimi tamamen kaybettiğimde konsoldaki durdurma tuşuna bastım ve yerden kalktım. Salona ve içindekilere olan ilgim tamamen yok olmuştu,bu yüzden odama çıkmaya karar verdim. Bu sefer beni durdurmaya çalışan olmadı. Odamda pek bir şey yoktu. Duvarlarımı birkaç Black Veil Brides, Nickelback, Nightwish , Marilyn Manson ve Behemoth posteri süslüyordu. Bir çalışma masam ve dönen sandalyem vardı. Baş ucumda komodinim ve bir de yatağım vardı. Başka bir şeyim yoktu. (Y/N : Yazar-chan hemen hemen kendi odasını anlattı.) Ne de olsa çok kalmıyorum diyeceğim ama neredeyse bütün günüm burada geçiyor,bu yüzden neden bu kadar az eşyam var benim bile bir fikrim yok. Kendimi dönen koltuğa fırlattım ve çalışma masamın üzerindeki kulaklıkları kulağıma taktım. Müzik dinlemeyi severdim. Yani,düşünsenize kim sevmez ki? Eski zamanlardan kalma bir alışkanlığımdı,boş kaldığım her an müzik dinlerdim. Boş boş sandalyede dönmeye başladım. Çevremde olanlara karşı tamamen kayıtsız bir insandım. Bu yüzden dünya yıkılsa umurumda olmazdı. Dönmekten de çok çabuk sıkıldım ve bacaklarımı masanın üzerine uzattım. Sonra maskemi hala çıkarmadığımı fark ettim. Omuz silktim. Ben gibi densiz biri aniden içeri dalarsa diye ne olur ne olmaz çıkarmamaya karar verdim. Saniyeler,dakikalar, derken saatler birbirini kovaladı. Kimse benim ne yaptığımla ilgilenmiyor gibiydi. Gerçi benim de onlarla ilgilendiğim söylenemezdi. Yine de onları seviyordum ve onlara bir şey olsun istemezdim. Midem kazınmaya başlayınca kulaklıkları boyuma indirdim ve mutfağa indim. Kimse yoktu mutfakta. Şaşırmadım elbet. Herkes yeni yemekten kalkmıştı. Daha öğlen yemeği saati bile değildi. Sadece ben fazla hızlı acıkan bir insandım. Çok öğün yerdim ama az yerdim. Dolabı açtım ve mal mal bakınmaya başladım. Nihayet geçen gün Jeff'in bir kurbanının evinden getirdiği çikolatalardan birazını avucuma aldım ve geri yukarı çıktım. Bu sırada beni çok şaşırtan bir olayla karşılaştım. Ben,bildiğimiz Ben Drowned kıçını oyundan kaldırmış benim odamın kapısının önünde bekliyordu. Elimdeki çikolataları cebime atıp omzuna dokundum. İrkildi ve bana döndü. "Ah,Poker Face. Ben seni içeridesin sanmıştım. Yarım saattir burada bekliyorum öyle." dedi. Omuz silktim ve başımla aşağıyı gösterdim. "Acıkmıştım." dedim. "Anlıyorum." dedi ve kafa salladı. Elimi cebime atıp çikolatalardan birini çıkardım ve ağzıma koydum. Yine aynı umursamaz tavırla bakışlarımı Ben'e çevirdim ve "Eeee? Benden bir şey mi istemiştin?" diye sordum. Ben bir şey hatırlamış gibi "Ah. Odana gelebilir miyim? Bir konu hakkında konuşmak istiyorum da." dedi. Önce şaşırsam da sonra omuz silkip kapının kulpunu çevirdim ve içeri geçtim. O da peşimden geldi. Ben kendimi dönen sandalyeye bırakırken o bir süre odamı inceledi. Sonra kapıyı kapatıp yatağıma oturdu. Kulaklıkları çıkarıp masanın üzerine koydum. Umursamaz biri gibi görünebilirdim,muhtemelen öyleydim de ama bir konuşurken dikkatle dinlerdim. Çünkü birinin seni dinlememesinin ne demek olduğunu çok iyi bilirdim. Ben birkaç kere konuşmak için ağzını açtı,ama her seferinde geri kapadı. Odaya bir sessizlik hakimdi. En nihayetinde Ben konuşmaya karar verdi ve "Şey...Poker Face . Biliyorsun bir süredir buradasın. Ve henüz hiçbirimize yüzünü göstermedin. Yani zorlamıyorum elbette ama yüzünü göstermiyorsun,neredeyse hiç kimseyle -gerekmedikçe- konuşmuyorsun. Evin içinde bir yabancı gibisin. Hikayeni,nereden geldiğini ya da kimin nesi olduğunu bilmiyoruz. Yani...bize çok yabancısın Poker Face. Her şeyinle." dedi. Onu dikkatle dinledim. Söylediklerinde haklıydı. Elim maskeme gitti,ama çıkartmadım. Elimi geri indirdim ve sandalyenin yanından sallandırdım. Bilmesine izin veremezdim. Bakışlarımı kaçırdım ve "Her şeyin bir sebebi vardır,Ben." dedim. Ben elini sarı saçlarının arasından geçirdi ve "Biliyorum. Ama bizimle yaşıyorsan hiç değilse gerçek adını bilmeliyiz diye düşünüyorum." dedi. Kafamı iki yana salladım ve "Özür dilerim. Ama bilmen gerekmiyor. Sadece burada yaşıyorum,daha fazlası değil. Hiçbirinizle özel bir ilişkim yok. Dediğin gibi,aynı evin içindeki yabancılarız biz." dedim. Ben sonunda pes edip "Sormakta hata ettim." diyerek odadan çıktı. O gittikten sonra iç çektim. Normalde olsa birilerinin bu konuşmadan sonra ağlaması gerekirdi. Ama ben hiçbir zaman ağlak bir kız olmamıştım. Onun yerine gözlerimi yumdum ve tekrar sandalyemde dönmeye başladım. Kulaklıklarımı kulağıma geçirdim ve en sevdiğim şarkının nightcore versiyonunu (Y/N : Medyadaki şarkı) açtım. Bu şarkı nedense hep rahatlamama yardım etmişti. Ne yapacağımı bilemez bir durumdaydım. Açıkçası bugünün geleceğini biliyordum ama bu kadar çabuk olacağını düşünmemiştim. Sadece 3 aydır buradaydım yahu! Bu konuyu Slendy ile konuşmalıydım. Elimi ağzıma götürdüm ve işaret parmağımı ısırdım. Düşünceli olduğumda bunu hep yapardım. Şarkı bitince kulaklıkları çıkartıp masaya bıraktım ve aşağı indim. Slendy muhtemelen dışarıdaydı. Ben dışarı çıkmak için salondan geçerken Ben benimle göz teması kurmaktan çekindi. Benden tarafa bakmadı bile. Ben de umursamadan onun yanından geçtim. Dediğim gibi,umursamaz bir kızdım ben. Dünya yıkılsa umurum olmazdı. Dışarı çıktım. Slendy'yi bulmam çok sürmedi. Her zamanki yerinde bacak bacak üstüne atmış oturuyordu. Beni görünce kafasını kaldırdı. Tabii nereye baktığını anlayamadım. Bir şey söylemeden biraz yana kaydı ve oturmam için yer açtı. Gittim ve yanına oturdum. "Bir şeylerin yolunda olmadığını biliyordum. Anlat bakalım." dedi. Yumruklarımı sıktım. "Biliyorsun...bu evde... biri var. Ve benim gerçek kimliğimi bilmemesi gerekiyor. Ancak ev halkının benden şüphelenmeye başladığını hissediyorum." dedim. Slendy büyük elleriyle maskemi kavradı ve çekti. Arkada yaptığım sıkı olmayan düğüm hemen açıldı ve maske Slendy'nin elinde kaldı. Slendy tıpkı beni ilk yanlarına aldığı zaman yaptığı gibi yüzümü inceledi. Maskesiz halimi gören bir tek oydu. Gelmişimi,geçmişimi,adımı sanımı ve nereden geldiğimi bilen de oydu. Yine de nazik davranıyordu. Kimseye bir şey söylemiyordu ve evinde barınmama izin veriyordu. Evin 'baba'sı olarak 'ailesinin' sorunlarını çözmenin en büyük görevi olduğunu söylüyor ve en umutsuz çabalarımı bile görüyordu. O gerçekten de bir 'baba'ydı. "Şüphelendiklerini biliyorum. Ama ben söylemedikçe seni bir şey yapmaya zorlayamazlar. Durumunu biliyorum ve anlıyorum. Açıklama zamanın gelecek,evet. Ama sen ne zaman hazır hissedersen. Şimdilik bunu kafana takma. Git ve biraz dinlen." dedi. Elindeki maskeye uzandım ve yeniden suratıma geçirdim. Daha sonra elimi ağzıma götürüp işaret parmağımı ısırdım. Eve doğru yürümeye başladım. Salondan geçerken Ben yine göz teması kurmaktan kaçındı. Elimi ağzımdan çektim ve çatı katına çıkan merdivenleri tırmandım. Henüz sabah olmasına rağmen çatının havası iyi geliyordu bana. Benden başka kimse buraya gelmezdi. İçeride aylaklık yapmakla fazla meşguldüler. Bu yüzden rahattım. Maskeyi çıkardım ve oturduğum yerin yanına bıraktım. Bugün hava serindi ve rüzgar kuvvetli esiyordu. Açık havada saçlarınız uçuşup gözünüze girmeden durmanız zordu. Dizlerimi kendime çektim ve malikanenin çatısından aşağıya baktım. Sadece ağaçlar görünüyordu,doğal olarak. Şehirden çok uzaktık. Sıkıcıydı. Ancak yapabilecek başka bir şeyim yoktu. Dikkatli adımlarla biraz daha aşağıya ilerledim ve bacaklarımı çatının kenarından sallandırdım. Muhtemelen şu anda ayaklarım Ben'in odasından görülebiliyordu. Onun orada olmaması iyi bir şey diye düşünürken pencerenin açılmasıyla sıçtığımı anladım. Bedenimin kıvraklığından ve hızından yararlanarak kendimi son anda onun göremeyeceği bir noktaya atmayı başardım. Birkaç saniye etrafa bakındı,sonra bir şey göremeyince kafasını içeri geri soktu. Elimi saçlarımın arasından geçirdim ve olduğum yere çöktüm. Keşke bilebilseydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Game [Ben Drowned]
ParanormalBen Drowned Fanfiction. Tanıtımı yok. Öyle bir şey işte. [Ben Drowned x Reader]