Evet,biliyorum kısa bölüm. Özür diliyorum. Belirli bir nedenim yok. Bu da daha kötü. Affınıza sığınıyorum. Medyadaki uyurken Ben.
2.Bölüm -Bazı Kapılar Kapalı Kalmalıdır-
Çatıda tek başıma oturarak geçirdiğim birkaç saatin ardından aşağı indim ve kendimi odama kilitledim. Odaya sessizlik hakimdi. Tabii bu sessizlik birileri kapımı çalana kadardı. Maskeyi kafama geçirdim ve "Gel." dedim. Her şeye burnunu sokan o bücür gelmişti yine. "Ah,Ben. Bir şey mi istemiştin?" diye sordum. Ben kafasını iki yana salladı ve kucağıma bir PSP fırlattı. "Yeni bir oyun buldum. Beraber oynarız diye düşünmüştüm." dedim. Açık duran oyuna baktım. LoZ : Ocarina Of Time. Bunun yeni bir oyun olmadığını biliyordum. "Ben." dedim. Ben kafasını kaldırıp bana baktı. "Efendim?" dedi. "Ocarina Of Time yeni bir oyun değil biliyorsun." dedim. Ben kızardı ve "Ah. Fark ettin demek. Her neyse. Beraber oynayalım diye getirdim. Biliyorsun,kimse senin kadar iyi oynayamıyor." dedi. Maskenin altından gülümsedim. "Peki." dedim ve PSP'yi elime alıp yatağa uzandım. Biraz yana kaydım ve Ben için yer açtım. Ben'in yüzündeki kızarıklık hala gitmemişti. Nedenini merak ederek 'Yeni Oyun' tuşuna bastım. Ben'in bu oyunu ezbere bildiğinden emindim. O yüzden çok kasmadım. Bir süre beraber oynadık. Ancak daha sonra bir kısma geldik ve ben ölüp ölüp durdum. Omzumun üzerinden Ben'in kıkırdadığını duyabiliyordum. Maskemin altından kızararak kafamı ona döndürdüm ve "Salak mısın?!? Bu oyunu ezbere bildiğini biliyorum! Benimle dalga geçmeyi kes!" dedim. Ben bir kez daha güldükten sonra sustu ve omzumun üzerinden uzanıp PSP'yi eline aldı. Ben ise o sırada iyice yatağa gömüldüm. O sırada Jeff odaya girse olayı çok yanlış anlayabilirdi. Çünkü o sapıktı. Kızardım ve kafamı kaldırıp orayı nasıl geçtiğini izlemeye başladım. Aslında çok basitti. Ofladım ve PSP'yi yeniden elime aldım. Bu olaydan sonra oyunu kazasız belasız bitirdik. Oyun bitince Ben PSP'yi elimden aldı ve gerindi. "Uwaaaah~! Güzel oyundu. Benimle oynadığın için teşekkürler. Bir ara aşağıda PlayStation ile de bir şeyler oynamalıyız. Orada daha eğlenceli." dedi ve ayağa kalktı. Ben ise yattığım yerde yüzüstü döndüm. Uykumu getirmişti oyun oynamak. Esnedim. Ben esnediğimi görünce elini ensesine attı ve kem küm ederek "A-ah affedersin. Senin değişik saatlerde uyuduğunu unutmuşum. Gidiyorum." dedi ve odadan çıktı. Yüzümün kızardığını fark ettim. Ne yani,ben bu suratsız velede aşık mı oluyordum?!? Ah,hayır. Tabii ki de hayır. Olamaz,değil mi? Boş verdim ve üzerinde yattığım yorganın altına girme gereği duymadan,maskemi bile çıkarmadan gözlerimi kapattım ve hafif bir uykuya daldım.
Gözlerimi açtığımda yaptığım ilk şey baş ucumdaki dijital saate göz atmak oldu. Gözlerimi ovuşturdum ve "06:23 PM" diye mırıldandım. O kadar uyumuştum demek. Bizimkiler şimdi yemekte olmalıydı. Ben de acıkmıştım. Saçlarımı düzelttim ve gürültülü bir şekilde merdivenlerden aşağı indim. Mutfağa adım attığında herkesin gözü bana çevrildi. Bir anlığına tabii. Sadece,Ben'in bakışları bu sefer üzerimde daha uzun kaldı. En sonunda o da diğerleri gibi omuz silkti ve önüne döndü. Tezgaha doğru yürüdüm ve Slendy'nin benim için hazırladığı tabağı elime aldım ve "Afiyet olsun." dedikten sonra yukarı çıktım. Tam maskemi çıkarmış yemek yemeye hazırlanırken kapım çaldı. Maskeyi hızlıca yüzüme geri takarak "Gel." dedim. Karşımdaki elinde yemek tabağıyla şu bücürden başkası değildi. Kızararak "Şimdi düşünüyorum da... Yemeklerini hep yukarıda yalnız başına yiyorsun. Belki yalnız hissediyorsundur diye...yani...beraber yiyebiliriz diye düşündüm." dedi. Gülümsedim ve maskenin sadece ağız kısmını kaldırdım. "Tabii." dedim. Yüzü hala kıpkırmızıydı. Kıkırdadım. O da hafif bir kahkaha attı ve yanıma oturdu. "Maskeni çıkartacak kadar bize güvenmeni dilerdim." diyerek beni hazırlıksız yakaladı. Bakışlarımı hala duman tüten yemek tabağına çevirdim ve "Sorun güvenip güvenmemek değil Ben. Konu buysa birkaçınız hariç hepinize güveniyorum. Sorun bilmenizi istememem." dedim. Ben kafasını şaşkınlıkla salladı. "Neden?" diye sordu. İç çektim. "Her şeyin bir nedeni vardır,Ben. Üstelik bazı kapılar kapalı kalmalıdır." dedim. Anladığını gösteren bir şekilde kafa salladı. Daha sonrası sessiz geçti. Ben yemeğini bitirdiğinde ben çoktan bitirmiştim. Beni tabağımı da alarak ayağa kalktı. "Ben götürürüm." dedi. Teşekkür ettim ve odada çıkışını izledim. Neden her fırsatta maskemi sorduğunu merak ettim. Eğer birini yürekten seviyorsan yüzü önemli miydi? Nasıl göründüğü? Kim olduğu? Sanıyorum önemliydi onun için. Ancak anlayabiliyordum. Yani... ben olsam ben de merak ederdim. Ve...ona söylemeye karar verdim. İçimde tutamıyordum. Bir sır tutmaya çalıştığınızda omuzlarınızda bir yük hissedersiniz. Hele ki o sır büyükse... İşte yükün 3 katını hissettiğinizi düşünün. Ben öyle hissediyordum. Kalbimin çarpıntısını yavaşlatmak için derin derin nefesler aldım ve biraz bekledim. Belki de hayatımın hatasını yapıyordum. Bütün hayatım boyunca kayıtsız kalmıştım. Daha fazla kayıtsız kalmak istemiyordum. Artık çevremdekileri fark etmek,onlar tarafından fark edilmek istiyordum. Hayatım boyunca bir kez olsun kabul görmek istiyordum. Kapıyı kırarcasına açtım ve dışarı çıktım. Kapıyı kapatma gereği bile görmedim. Yarı koşar yarı yürür bir halde Ben'in kapısının önüne kadar geldim. Ancak birden bütün kararlılığım kayboldu. Tam geri gitmeye karar vermişken Ben kapıyı açtı ve kapı burnuma çarptı. Deja vu yaşıyorum sanki. Bu sahneyi ben bir yerlerden hatırlıyorum. Elimle burnumu tuttum. Ben yanıma geldi ve burnuma dokundu. "Ah affedersin. Ama kapının önünde ne yapıyordun öyle? Bir şey diyeceksen içeri gelebilirsin." dedi. Ben de içeri geçtim. Yumruklarımı sıktım. Söyleyebilecek miydim? Kapıyı kapattı ve yatağa oturdu. "Eee?" dedi. Bazen hareketler sözlerden daha çok anlam ifade eder,derler. Ben de çok söz söylemeye gerek duymadan elini aldım ve maskemin üzerine koydum. Şaşırmış gibiydi. Gözlerimi kaçırdım. Birkaç saniye sonra benden nefret edecekti. Ben maskeyi tutup kendine çekti. Zaten gevşek olan kurdele hemencecik çözüldü ve maskem Ben'in elinde kaldı. Birkaç saniye suratıma baktı. Daha sonra yanakları kıpkırmızı kızardı. Yanaklarını şişirerek "Güzelsin." dedi. Suratım kızardı. Ne yani,tanımamış mıydı? Bu benim için bir avantajdı. Rahatlamış bir halde nefesimi verdim. Ben de maskeyi yatağa fırlattı. "Diğerleri...diğerlerine gösterecek misin?" diye sordu. Bakışlarımı kaçırdım. İçlerinden biri gerçeği bulup ona anlatabilirdi. Kafamı iki yana salladım. Gözlerini kapattı. "Anlıyorum. Bana gösterdiğin için... teşekkürler." dedi. Bir süre sadece öylece durduk. Yüzümü yeterince aklına kazıdığından emin olduktan sonra maskeyi alıp bana uzattı. "İstiyorsan artık takabilirsin." dedi. Aldım ve taktım. "Öyleyse...sonra görüşürüz." dedim ve cevabını bile beklemeden odadan çıktım. Odama girdiğimde omuzlarımdan bir yük kalkmış gibiydi. Kahkaha attım. Tanımamıştı bile! Aslında normaldi belki de. Aradan yıllar geçmişti. Mutlu gibiydim. Maskeyi çıkartıp fırlattım. Nereye çarptığını görmedim ama çıkardığı 'tak' sesinden tahta çalışma masama çarptığını anladım. Sonra da kafamı yastığa gömdüm. Daha birkaç saat önce bu yatakta Ben ile beraber oyun oynuyordum. Neden,neden düşüncelerim sürekli onunla doluydu? Bu aşk mıydı? Ben daha önce hiç aşık olmamıştım. Böylesi suratsız bir velede neden aşık olacaktım ki? Ah,hayır lütfen saçmalama. Hem ben ne zamandan beri ona bu kadar ilgiliydim ki? Bir dakika. Esas soru, 'O bana ne zamandan beri bu kadar ilgili?' olmalıydı. Ah,boş versene. Kafam kazan gibi oldu. Aaaah!! Kafamı yastığa çarptım ve yumuşaklığa gömüldüm.
Aradan birkaç saat geçmişti ve ben yatakta döne döne bir hal olmuştum. Uyuyamıyordum. Terlemiştim. Üzerimdeki günlük kıyafetleri çıkarmaya karar verdim. Sahi,ben bunlarla neden yattıysam. Hepsini çıkarttım ve dolabın içine fırlattım. Birazcık da olsa rahatlamıştım. Üzerimde iç çamaşırlarımla kalmıştım. Sonra içeriye uzandım ve tek parça geceliğimi çıkartıp onu geçirdim. Herkesin uyuduğuna emin olduktan sonra parmak uçlarıma basa basa Ben'in odasının kapısının önüne kadar geldim. Ne düşünüyordum bilmiyorum ama kapıyı yavaşça açıp içeri girdim. Uyuyordu ve çok tatlı görünüyordu. Üzerinde pijamaları vardı,sarı saçları yatağın üzerine dağılmıştı. Gittim ve yatağın ucuna oturdum. Onu seyretmeye başladım. Bir süre sonra içimde tuttuğum her şeyin ağzımdan dökülmeye başladığını fark ettim. Anlattım,anlattım ve anlattım...
-YAZAR-
Yeşil saçlı olan kız her şeyi yanında oturduğu sarışın delikanlıya anlatırken delikanlının uyanık olduğunu ve kendisini dinlediğinden habersizdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Game [Ben Drowned]
ParanormalBen Drowned Fanfiction. Tanıtımı yok. Öyle bir şey işte. [Ben Drowned x Reader]