4. Bölüm -Hayat Dediğin Nedir Ki?-

916 69 18
                                    

-Monica-
Söylemiştim. İşte, buraya kadardı. Kesinlikle bitmiştim ben. Sarışının yüzünün şekilden şekile girmesini izledim. Öfkelendiği apaçıktı. Slendy araya girdi ve "Bu evde düşmanlıklar mevcut. Ancak kurallarımızı siz de biliyorsunuz,Monica ve BEN." dedi. Elbette. Eve geldiğimde yüzüme söylenen ilk şey o kurallar olmuştu. Nasıl unutabilirdim? Kimsenin yüzüme bile bakmadığı bir evde birisinin gözlerime bakarak söylediği kuralları asla unutamazdım. Kafa salladım. BEN homurdandi ve gitti. Slendy'ye bakıp omuz silktim. "Sanırım beklendiği gibi gitmedi." Kafa salladı. Bu... İyi değildi. Zaten ben buraya ait değildim. Hiçbir zaman da olmamıştım. Katildim,doğru. Hatta civarlarda iyi bilinen bir seri katildim. Ama bir Creepy miydim? İşte bu tartışılırdı. Creepy'ler birbirlerini kollardı. Ne olursa olsun. Şu ana dek öyle bir şey yaptığımı hatırlamıyordum. Bütün yaptığım kendimi odama kapatıp oturmak,canım isteyince de avlanmaya çıkmaktı. Ait olmadığı bir yerde açmaya çalışan bir çiçek gibiydim. BEN ve Slendy'yi orada bırakarak merdivenlere yöneldim. BEN arkamdan "Gerçeklerle yüzleşemeyecek kadar korkaksın Monica." dedi. Ona döndüm ve "Daha nasıl yüzleşmemi istersin?" dedim. Omuz silkti. Bir şey yapmadım ve yukarıya çıkıp buraya ilk geldiğimde sahip olduğum sırt çantasına eşyalarımı doldurdum. Duvarlardaki posterleri yırtarak çöpe attım ve maskemi de suratıma geçirdim. Bu evde hiçbir şeyim olsun istemiyordum. Bir kapıya,bir de pencereye baktım. Aslında görünmeden gitmek istiyordum ve pencere daha iyi bir seçimdi. Ama Slendy'ye yaptıkları için teşekkür etmeden gidemezdim. Biraz bekledim. Ortalığın boşalmasını bekliyordum. Nihayet herkes çekldiğinde çantamı sırtlandım ve Slendy'nin yanına gittim. Bana bakmadan "Demek gidiyorsun." dedi. Kafamı salladım. "Burada kalamam." Büyük elini kafama koydu. Yarım ağız sırıttım. "Her şey için teşekkürler." O da saçlarımı hafifçe karıştırdı ve "Yolun açık olsun çocuk." dedi. Güldüm ve kapıdan çıktım.

***
-BEN-
Ne yapacağımı bilmiyordum. Belki de fazla serttim. Bilemiyorum... O da o zaman küçüktü. Benden küçüktü hatta. Kesinlikle üzerine gitmiştim. Yarın sabah özür dilerdim. Sonuçta,hayat dediğin neydi ki? Yatağa uzandım ve yaptıklarımı gözden geçirdim. Hatalıydım. Anlattığı şeyleri düşündüm. Bunca zaman saklamasının bir nedeni olmalıydı. Yoksa... Bizim ondan nefret edeceğimizi mi düşünmüştü? Bu mümkündü. Eğer öyleyse bu benim tepkimi daha da kötü kılıyordu. Aptaldım. Başkalarını asla düşünmüyordum. Ve en önemlisi,hâlâ çocuktum. Yaptıklarımı sonucunu düşünmeden yapıp çevremdekileri kırıyordum. O ise,benden yaşça küçük olmasına rağmen daha olgundu. Dünyanın gerçeklerinin benden daha çok farkındaydı. Slender Man'in bunu bilmesine rağmen onu neden eve aldığını anlayabiliyordum. Onun odasında oyun oynadığımız zamanları düşündüm. Eğer onun o kız olduğunu bilsem yine de gider miydim yanına? Yine de oturup sohbet eder miydim? Yemeklerde yalnız olmasın diye ona eşlik eder miydim? Hayır. Hayır yapmazdım. O da bunu biliyordu. Lanet... O kız çok akıllıydı. Başımı ellerimin arasına aldım. O sırada ellerimi sıcak bir sıvı değdi. Kırmızıydı. Ağlıyor muydum? Aynaya baktım. Evet,ağlıyordum. (Y/N : BEN kan ağlar.) Ama neden? Tam bir çocuktum. Bana velet demekle haklıydı. O umursamazlığının altında zeki bir canavar yatıyordu. Hiç o kadar çok konuşmamamıza rağmen beni hemen tanımıştı. Gözlerimden akan kanın giydiğim kıyafeti lekelemesini izledim. Yarın kesinlikle özür dilemeliydim.

-Monica-
Sakin bir gündü. Maskeden ötürü insanlar beni bir çeşit cosplayer sanıyorlardı. İşime geliyordu. Aslında o evden gitmekle aklımdan ne geçiyordu bilmiyordum. Gidecek yerim yoktu. Yani... Vardı ama oraya yıllardır uğramıyordum. Yine de oraya gitmem gerekti. Yürüdüm. Bir saatlik bir yolculuğum ardından oraya vardım. Tıpkı bıraktığım gibiydi. Terk edilmiş. Camı kırık pencerelerin birinden içeri atladım. Her yerde örümcek ağları ve böcekler vardı. Toz içinde ve buz gibiydi bir zamanlar tertemiz ve sıcacık olan ev. Çantamı yere bıraktım ve eskiden benim odam olan yere yöneldim. Tıpkı bıraktığım gibiydi orası da. Eski kıyafetlerim de duruyordu. Odaya göz gezdirdikten sonra annemle babamın odasına gittim. Orası da aynıydı. Annemin dolabından birkaç kıyafet aldım ve biraz olsa normal birine benzedim. Üzerime de çantamdaki kapüşonluyu geçirdim. Bu evi yeniden yaşanılır hale getirmek çok uzun sürecekti. Ama ne olursa olsun,burası benim evimdi. Geçici bir süreliğine gitmiş olsam da,dönüp dolaşıp geldiğim yer yine burasıydı. Ceketimin kollarını sıvadım ve örümcek ağlarını temizlemeklr işe koyuldum. Daha yapacak çok şey vardı.

The Game [Ben Drowned]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin