Dalgalar

22 3 0
                                    

Eve ulaştığımda direkt odama gittim, çantamı kapının yanına koyduktan sonra banyoya girdim. Banyodaki işlerimi bitirdikten sonra odamda birşeyle rkaralayıp kitap okudum.

Ben ne kadar dramatik birisi olsam da fantastik dünyaların insanıydım. Vampirler, zombiler ve diğer distopik dünyanın yaratıkları benim ilgi alanımdı. Fakat bazen bazı kitapların bazı sahnelerinde dikkatimi toplayamıyordum, aklım dağılıyor, beynim bir anda birçok şeyi düşünüyordu. Kitabı unutuyor, kelimeleri göremez hale geliyordum. Şu an olduğu gibi. 

Elimdeki telefonun titremesi zaten azıcık olan uykumu dağıttı. Ailemle tartıştığım için saat 22:03'de yatağa girer ve interneti kapatmazsam böyle olurdu tabi. Bilinmeyen bir numaradan gelen mesajı açtım. 

"Merhaba." 

Hadi ama, adını da yazabilirdin! Ya ben senin numaranı sildiysem? Ya da silindiyse? 

"Merhaba." diye cevap verdim. Eğer üşenmiyorsam ya da meşgul değilsem mesajlara erken cevap verirdim. Genelde.  

Cevap hemen geldi. "Ben geçen gün tanıştığın çocuk. Ege." Ardından bir mesaj daha. "Nasılsın?" 

Ah, tamam. Seni hatırlıyorum. "İyiyim, sen nasılsın?" Evet, evet. Yalan söyledim. Evet, çok ayıp vs vs. 

"'Her iyiyim dediğimde bu yalanda profesyonelleşiyorum gibi geliyor.' demiştin. Yanlış mı hatırlıyorum?" Ardından bir mesaj daha. "İyi değilim."

Bazen çenem düşebiliyor, tanımadığım insanlara hakkımda biraz fazla bilgi verebiliyorum. En nefret ettiğim özelliğim. Ama yine de bazı insanlara bunu söylemek daha iyi hissettiriyordu. Konuşurken yabancılık çekmiyordum.

"İyi değilim." yazdım karşılığında ve bu sefer ikinci mesajı ben attım. "Neyin var?"

"Boğuluyorum. Genelde ucunda durduğum uçurumdan düştüm bu sefer. Büyük dalgalar beni yuttu. Boğuluyorum ve yanımda kimse yok. Senin neyin var?"

"Sanırım hiçbir şeyim. Ya da hiç kimsem demeliydim. Ailem benden nefret ediyor, arkadaşlarımla tartıştım. Dalgalar beni çağırıyor gibi."

Uçurum ve deniz benzetmesi beni gülümsetmişti, durumumu gayet iyi açıklıyordu. Ailem, geç saatte gelmelerimden -sadece saat 6'da geliyordum!- bıkmıştı. Arkadaşlarımda her gün eve erken dönmemden bıkmıştı. Ben de önceki gece annemle yemek masasını hazırlarken bundan bahsettim.

 "Yarın çocuklarla sinemaya gideceğiz. Yetişebileceğimiz tek seans 19:45. Olur mu?" dedim cevabı bilmeme rağmen. Annem bana her zamanki 'Hala bunu sormaya tenezzül ediyor musun?' bakışını attı. Ben de vazgeçmeye niyetli değildim. "Babam gelip alır seans çıkışı." Ama annem yine sessizliği seçti.

Ben de konuyu yemekte bir daha açtım. Babam sadece "Hayır." dedi, annemse "Artık vazgeç bunlardan." dedi. Ben de bir daha konuyu açmadım. Tabii ki de bu sinemadan vazgeçtim anlamına gelmiyordu.

Sonraki gün -yani bugün- okulun ardından dershaneye gittim. Etütten sonra eve gidip üzerimi değiştirmek gibi bir planım vardı ama ailemle olan o kavgalardna bıktığım için vazgeçtim ve formamla alışveriş merkezine gitmek üzere çantamı topladım. O sırada Gökay yanıma geldi.

"Hazırsan gidelim. Dİğerleri evlerine gidip gelecekler." dedi. O da formalıydı ama beni yalnız bırakmama için eve gitmiyordu.

"Sen evine git, üzerini değiştirsene. Ben giderim. Ya da beklerim. Sorun olmaz." Kabul etmeyeceğini biliyordum ama şansımı denememek de kötüydü.

"Biz de benim eve gidiyorum zaten canım. Hadi yürü." dedi. Ve suratıma bakmadan kapıdan çıktı.

Peşinden giderken aynı zamanda söyleniyordum. "Ne yani, şimdi sınıf arkadaşım beni eve atıyor öyle mi? Sonra da ailem bunu öğrensin, gazetelere çıkalım, rezil olalım, evlenelim. Üç çocuk yapıp evimin kadını ola-" Kahkahası yüzünden herkes bize bakıyordu ama o umursamıyordu. Zaten kızlar da onun gülüşünü izlemeyi seviyordu. Kendini durduramadığı gülmekten nefesinin kesilmesinden belliydi. Yakın -belki de en yakın arkadaşım- olduğundan böyle şeyleri garip gelmiyordu. Ben de gülerken arabasının yanına gelmiştik.

Uzun bir sessizlikten sonra "Ceza alacağını biliyorsun, değil mi?" dedi. TÜm neşeli ortam bir anda kayboldu.  

Kollarımı göğsümde birleştirip somurttum. Sanki hatırlatmak zorundaydı! "Biliyorum." dedim kısaca.

Bana ufak bir bakış atıp tekrar yola çevirdi gözlerini. Suratını inceledim. Harikaydı. Yani herşeyiyle mükemmeldi. Mizah anlayışına sahip, zengin aileden gelen, mütevazi bir yakışıklı. Ama benim arkadaşım. Ben zaten kendi çukuruma sürükleyeceğim birini değil de beni bu çukurdan çıkaracak birini arıyordum. Ve o asla bu çukura yakışmazdı.

Evindeki işleri bitirdikten sonra annesiyle biraz muhabbet edip tam seans zamanında sinemanın önündeydik. Film bittikten sonra beni evime Gökay buraktı. Saat 22:57'ydi ve evimizin ışığı hala yanıyordu. Arabadan inerken penceremizde oluşan karartıdan annemin beni beklediğini anladım. Gökay'la vedalaştıktan sonra da cehennemime doğru yürüdüm.

Ve şimdi odamdayım. 

Gökay'ın dediği gibi cezalıydım. 

Sabahtan beri odamdan çıkmamıştım ve gün boyu konuştuğum tek insan Ege denen oğlandı.

Telefondan gelen ışıkla gözüm yandı. Mesajı açmadan okumayı beceremeyince mesajı açtım.

"Dalgalardan uzak durmanı sağlayabillirim."

Merhaba ve ElvedaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin