Yemek

18 1 0
                                    

Gökay'ın yanına giderken gözlerini sildi. Önünde durduğu mezar taşına baktım. Esra Savuran. Gökay'ın 3 yıl önce kaybettiği halası.

Kollarımı Gökay'ın beline doladım ve onu mezardan uzaklaştırmak için çekiştirdim. O da beni zorlamadan yürümeye başladı.

Yemeğe gitmek için bir restoran ya da onun gibi bir yer beklerken beni her zaman geldiğim alışveriş merkezine getirdi Gökay. Beraber her zaman oturduğum o balkondaki masaya gittik. Ben yerime yerleşirken o da bir şeyler almaya gitti. O sırada ben de derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalışıyordum. Elimle bileğimdeki şu an kısmen görünmez olan izlere dokundum. Onlardan utanmıyordum, asla ama asla utanmazdım.

"Acıkmışsındır umarım." dedi Gökay. "Şu sıralar düşünce dünyasında kayboluyorsun ve geldiğimden bihabersin. Korkuyorum ama." dedi ve komik olmayan kendi şakasına güldü. Gözlerimi devirip tepsinin birini elinden aldım. Hamburgerden bir ısırık alırken en nefret ettiğim tatlardan birini tattım.

"Iyyy. Bunda mayonez var. Bana komplo kurdun! Lanet olsun sana ornitorenk Gökay!" dedim ve tepsiyi ittirdim. O bana bakıp gülerken ağzımdaki lokmayı yutmaya çalışıyordum. Bir yandan da sövüp sayıyordum. Onun önündeki tepsiyi çekip aldım ve bir yandan da "Salak." dedim.

Hem suçlu hem güçlü misali "Ben söylemeden alırsan öyle olur." dedi. Üstüne basarak söylüyorum gülerek söyledi. Adi herif.

Yemeği yerken salak saçma şeylerden konuştuk. Sonra da masadan kalkıp mağazaları gezmek için içeri girdik. Güneş ufukta batarken Gökay'ın koluna girdim. Kafasını çevirmeden bana bakıp gülümsedi.

"Böyle bir kıyafetle mağazalarda dolaşmak çok saçma." dedim gülerek.

Bu sefer kafasını çevirerek bana baktı. "Bana fark etmiyor, biliyorsun. "dedi. Ve yine o gülümsemesini yaptı. Yıllar önce bende onunla tanışma isteği uyandıran o sevimli gülümsemesini. Diğer kolumla koluna hafif bir yumruk atıp onu da çekiştirerek yürümeye devam ettim.

Birkaç kıyafet aldıktan sonra alışverişi bitirdik ve Gökay beni eve bıraktı. Ondan sonra da gitti. Kapıda onu uğurlarken biraz fazla vedalaşmış gibi hissettim ama yapmam gereken buydu. Çünkü Gökay bir anda ortadan kaybolabilen biriydi ve ben de her an gidebilirdim. Tabi önce ailemle konuşmalıydım.

Saat gece yarısına yaklaşırken gelmiştik eve ve annem televizyon izliyordu. Poşetleri kapının yanına bıraktıktan sonra annemin yanındaki koltuğa oturdum. Elbisenin üstüne giydiğim hırkanın kollarını çekiştirip avucuma aldım. Annem bunu fark etmiş olacak ki "Sündüreceksin onu." dedi. Hafifçe gülümseyip kafamı kaldırdım.

"Bir şey konuşmak istiyorum. Şu an uygun mu?" dedim televizyona bakış attım. Annemin bazı dizileri vardır ki gök taşı düşse bırakmaz. Ama sanırım bu onlardan biri değildi. Sanırım. Umarım.

Uzaktan kumandayı eline alıp televizyonu kapattı ve devam et dercesine bir hareket yaptı.

Hırkanın kollarını biraz daha çekiştirip "Burada yaşamak istemiyorum artık. Bu şehir... Burada çok fazla anı var, anne. Artık gitmek istiyorum. Özgürlük istiyorum, anılardan kurtulmak istiyorum." dedim.

Annem, derin bir nefesin ardından konuşmaya başladı. "Özgürlük, anılardan kurtularak elde edebileceğin bir şey değil, Deniz. Anılarla baş etmelisin ki özgür olabilesin. Herkesin anıları var ama yola devam ediyoruz, öyle değil mi? Gitme konusuna gelince de bunu zaten biz de düşünüyoruz ama okulunun bitmesini bekleyeceğiz. Bir de arkadaşlarından ayrılmanı istemiyoruz."

Uzun bir sessizlik oldu. Arkadaşlarım... Benim arkadaşlarım vardı. Peki onlarla en son ne zaman konuşmuştum? Herkesle konuşmayı bırakmadan önce, aylar önce. Beni hala arkadaş olarak isterler miydi? Kesinlikle. Çünkü arkadaşım olarak sahiplendiğim herkesle büyük bir geçmişim vardı ama onları bırakıp gitmek ne kadar zor da olsa yapılması gereken bir davranıştı. Gitmem gerekiyordu. Okul umurumda değildi.

Kafamı salladım. "Anne, ben hemen şimdi gitmek istiyorum. Gökay'ı, Aslı'yı, Alper'i, Berna'yı burada bırakmak istemem ama onların da benimle gelmesini isteyemem. Eğer sorun babamın işi olacaksa biliyorsun, ben kendim de idare edebilirim. Sorun değil anne. Sadece anılardan kurtulmama yardımcı olun yeter." dedim. Annem bir süre bekledikten sonra "Sabah babanla konuşurum." dedi. Ben de ayağa kalkıp odama gittim. Poşetleri kapının yanında, gülümsemeleri kapıda, anıları annemin yanında bırakıp yatağa uzandım. Biraz önce giydiğim pijamalarımın soğukluğu uyanık kalmama neden olurken kendime sarıldım. Ve kendimden özür dilemeye başladım. Yaptığım ve neden olduğum her şey için özür diledim.

Uykuya dalarken aklımdan geçen son cümle de buydu.

"Özür dilerim."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 09, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Merhaba ve ElvedaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin