"Deniz! Deniz, kalksana kızım!" Birisi ya da bir şey beni dürtüklüyordu. Kafamı yastıktan kaldırmak o kadar zor geliyordu ki. Yine de sesin Ege'ye ait olduğunu idrak edebildiğimde gözlerimi açtım.
Beyaz tişörtü ve siyah dar paçalısıyla Ege karşımda duruyordu. Bir elinde telefonu diğerinde bir bardak su vardı. Bardak? Su? Bardak?
Hemen yatakta oturur pozisyona geçtim. Tabi bu halimi gören Ege gülmezse olur mu? Tanrım, o gülsün diye her şeyi yapabilirdim. Ama uyurken üstüme su dökülmesi mi? Asla! Elimdeki yastığı ona fırlattım, o da aynı anda suyu üstüme boşalttı. Sonra yastık ona çarptı ve ben çığlık attım. Ve sonra ne olduğunu bilmiyorum. Önce başka yastık kapıp ilk ben ona vurmuş olabilirim ya da o bana vurmuş olabilir ama aramızda bir yastık savaşı çıktı.
En sonunda nefes nefese kalınca kendimi yatağa attım. Ege de bana bir iki kez daha vurduktan sonra yanıma uzandı. "Ne için gelmiştin?" dedim.
Gülerek "Sinema. Sinemaya gidecektik hani." dedi. Hemen yataktan kalktım ve bağırmaya başladım.
"NEDEN ŞİMDİ HATIRLATIYORSUN SALAK?! GEÇ KALDIK İŞTE İLK SEANSA! LANET OLSUN. NEREDE BENİM TİŞÖRTÜM!"
Evet, şu an da bir fangirl anı yaşıyordum. Favori kitaplarımdan biri sinemaya bugün geldi ve ben ilk seansı kaçırmak üzereydim. İçimden ve dışımdan lanetler okuyarak giyecek bir şeyler ayarlayıp çantamı da hazırladıktan sonra Ege'yi odadan kovup üzerimdekileri değiştirdim. Tam odanın kapısından çıkarken bunun Ege'yle ilk kez yalnız dışarı çıkışımız olduğunu fark ettim. Ve biliçlice. Yani her defasında ya karşılaşıyorduk ya da yanımızda birileri oluyordu. Kendi kendime gülümseyerek Ege'nin yanına gittim.
Sinemadan çıkarken ağlıyordum. Hayır, film mükemmel falan değildi. Evet, kitabı, kitabımı katletmişlerdi. Ağladığımı gören Ege yine gülmeye başlamıştı. Koluna sağlam bir yumruk geçirdim. Yani umarım canını yakmıştır. Bu çocuğun canını yakmam mümkün mü acaba?
"Tamam kızım ya, ağlama. Söz ileride bir gün yapımcı mı ne haltsa ondan olup daha iyisini çekeceğim senin için. Ağlamasana!"
Ege'ye yan yan baktım ve kendimi tutamayıp güldüm. Beni kendine çekip sarıldı. Ben de bu durumdan yararlanıp kollarımı ona doladım. Kokusunu içime çektim. Deniz gibi kokuyordu.
"Kalkacak mısın artık?" dedi annem. Gözlerimin ışığa alışmasını bekliyordum. Bu hayattan ne kadar nefret ettiğimi en çok yataktan çıkarken anlıyordum. Öyle uyumaya bayılanlardan değilim ama istemediğim halde uyandırılmaktan da nefret ediyorum tabii ki de.
"Bugün dışarı çıkacak mısın? Gökay bize gelmek istiyormuş, ona göre haber vereceğim." Yorgun bakışlarımı anneme çevirdim. Kafamı salladım. Tek kişilik iletişim gerçekten de iğrençti ama konuşmak istemiyordum, içimden gelmiyordu. Kelimeler kusmak istiyordum ama o zaman da hiçbir şeyimin kalmayacağını hissediyordum. Kelimeler benim silahımdı ve ben mermilerimi zor zamanlara saklıyordum.
Annem yataktan kalkarken "Bıktım artık." dedi. Sonra bana döndü ve bu sefer bağırarak "BIKTIM ARTIK! Yeter! Haftalar, aylar oldu artık Deniz. Gitti o, geri gelmeyecek! Onu geri getiremezsin! Ve böyle davranman da hiçbir sorununu halletmeyecek!" dedi.
İstifimi bile bozmadan ona baktım. Bir süre daha bana baktıktan sonra ağlamaklı bir halde odadan çıktı.
Yarım saat sonra salonda kitap okurken Gökay geldi. Elinde cipsler, çikolatalar ve bir çok içecekle birlikte. Bugün evde sinema günüydü yani. Selamlaşmaya gerek bile duymadan kendini koltuğa attı ve elindeki poşetleri de yanına koydu. Ben de onları alıp mutfağa geçtim. O da o sırada film seçecektir büyük ihtimalle.
Gökay yıllardır tanıdığım birisi. Buraya arkadaşım yazamam, eğer yazarsam hem ona hem de o yıllara ayıp olur. O benim her şeyimden biraz fazlası. Ya da öyleydi. Günlerdir konuşmuyoruz, arada bir bana mektuplar getirmek için yanıma geliyor. En son getirdiği mektubu henüz okumamıştım bile. Okumaya cesaretim yoktu.
Annem dışarı çıkmıştı sanırım. Ben elimdeki tepsiyle salona giderken Gökay da CD'yi oynatıcıya takıyordu. Seçtiği filmi görünce çığlık attım ve tepsiyle koltuğa koştum. Gökay'da gülümseyerek yanıma geldi ve filmi izlemeye başladık.
İki saatin ardından kendimi yenilenmiş hissediyordum. Gökay yanımda kafasını omzuma yaslamış bir halde televizyona bakıyordu.
"Film bitti, uyanabilirsin." dedim gülerek. Kafasını kaldırmadan "Tekrar konuşmaya mı başladın? Desene yandık." dedi.
Kafasına vurarak "Geçen gün öyle demiyordun ama" diye karşılık verdim. Gülerek kafasını kaldırdı.
"Hayata geri dönmene sevindim, Deniz." dedi. Bu biraz somurtmama neden oldu. Ne diyeceğimi bilemeden son çikolata parçasını ağzıma attım. Ve ona cevap verdim.
"Henüz dönmedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merhaba ve Elveda
Ficção AdolescenteSıradan bir günde sana sarılışımın son olacağını nereden bilebilirdim ki? Beni üzen şey veda etmemen değil. Beni üzen senden geriye sadece kağıt parçalarının kalması. Gittiğinde nefes bile alamadım. Ama artık ne yapmam gerektiğini biliyorum. Yapmam...