1. Havva Kızı

78 12 23
                                    

Kitaba başladığınız tarihi buraya yazabilirsiniz.

¹⁹⁶⁸ * Birleşik krallık

Yağmur damlaları acımasız mı? Yoksa çok yüksekten düştükleri için mi bu kadar can yakıyorlar çözemiyorum. Az önce pencereden dışarıya sarkarken sağanak yağan yağmur az daha kafamı delecekti. Yaka paça kurtarıp içeri aldım başımı.

Yüzüme çarpan soğuk hava titrememe neden oluyordu ama ben seviyordum. Yağmur fırtınasında esen rüzgarı tenimde hissetmeyi seviyordum. "Biraz daha orada kalırsan sana ilaç vermeyeceğim." kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde büyük ağabeyim Jeffrey elindeki yemek tabaklarını masaya dizerken gayet sakin bir biçimde bana söyleniyordu. "Ha?" dedim munzurca. "Üşüteceksin."

Cevap vermeye gerek duymadan, oturduğum yerden kalkıp masaya doğru ilerledim." Bugün sıra Erica'da değil miydi?" dedim. Bahsettiğim Jeff'in bir küçüğü olan ablamdı.

Annemiz iki yıl önce vefat etmişti, babamız da asker olduğu için bize bakamıyordu bu yüzden bizi, bize bakmakla sorumlu olan ve bunun için belli miktar para alan koruyucu aileye vermişti.

Bizim koruyucu ailemiz yerine geçen kişiler Bay ve Bayan Philips'ti. Fakat onlar genellikle disiplinli bir çift oldukları için evde bir takım görevlerimiz ve sorumluluklarımız olurdu. Bunlardan birisi de yemek masasını kurmaktı. Dört kardeş olduğumuz için her gün birimiz sofrayı kurardı. Bugün sıra Erica'daydı fakat değişik bir şekilde sofrayı Jeff kuruyordu.

"Evet ondaydı. Yukarıda yatıyor, midesi ağrıyormuş" Dedi, rahat bir hali vardı. Jeff bu iyiliği karşılıksız yapmazdı, emindim. "Peki ne karşılığında yaptın Jeff?" dedim kurnazca. Ellerimi sandalyenin başlarına dayadım ve tek kaşımı havaya kaldırıp sırıtarak cevap bekliyordum.

"Bu seni ilgilendirmez küçük hanım." keyifliydi, Jeff dış görünüşüne çok dikkat eden bir erkekti. Sarı saçlarını İpek gibi olasıya kadar her gün tarar ve her gün traş olmayı ihmal etmezdi ayrıca giyimine de oldukça özen gösterirdi. Belkide şehire indiğimizde bütün genç kızların Jeffery'den gözlerini alamamalarının sebebi de buydu, tıpkı birlik askerleri kadar yakışıklıydı.

Mutfak dolabının yanındaki rafta duran radyoyu açtım. Tuşlarıyla aradığım müziği bulasıya kadar oynadım. The Beatles'in yeni çıkan The white albümünden bir şarkı arıyordum. O sırada Jonathan, elinde papatya demetiyle ve dağınık saçlarıyla odaya girdi. Sanırım bir tür çiçek koleksiyonu yapıyordu. Daha önceden toplayıp küçük cam kavanozlara koyduğu gül ve menekşelerin yanına papatyaları da yerleştirdi. Bazen ortalıktan kayboluyordu. Evde durmaktan nefret ediyor ve kendini malikanenin etrafındaki çalılıklara atıyordu.

Sandalyeye oturmaya yeltendiğim sırada Jeff beni hafifçe dürttü "Erica'ya bakıp gel. Eğer durumu çok kötüyse şehre inip Bay Philips'e haber veririz. " gözlerindeki umursamaz ve bıkmış ifadenin ardında ki endişeyi görebiliyordum. Jonathan ise anlamayarak ikimize bakıyordu. Jeff her ne kadar bizi kendinden soyutlasa da, damarlarında abilik kanı geziniyordu. Tartıştığımız zamanlarda içinde kopan öfke ve nefretin yarattığı şevkat'i görebiliyordum."Tamam." dedim. Jeff'in söylediği şey benim de endişelenmeme neden olmuştu.

Ayaklarımı odadan çıkmak için yönlendirdim. Ahşap zeminin her ayak basışımda gıcırdaması beni huzursuz ediyordu. Aldırmamaya çalışarak aşağı kata indim. Yatak odasına geldiğimde, Erica yorganı boynuna kadar çekmiş yatağın içinde bir sağa bir sola acıdan kıvranıyordu. Duraksadım ve çok kısa bir süreliğine onu izledim. "Erica iyi gözükmüyorsun." dedim kaşlarımı çatıp endişeli ifadeyle ona bakarken.

"Değilim zaten!" diye inledi. Bir yandan kıvranıyor bir yandan ağzıyla garip sesler çıkarıyordu.

Hiç bir şey söylemeden olabildiğince hızlı adımlarla tekrar yukarıya çıktım. "Jeff!" merdivenlerden koşarak çıktığım için hızlı hızlı nefes alıyordum. Kapının önüne geldiğimde Jeff ve Jonathan yarım kalan sohbetlerinin ardından  bir şey söylememi beklermiş gibi bana bakıyorlardı. "Sanırım Erica'yı şehire götürmemiz gerekiyor, durumu iyi gözükmüyor."

OSİANA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin