save your tears.

416 51 6
                                    



***

"Seni kalabalık bir mekanda dans ederken gördüm

Seninle olmadığımda çok mutlu görünüyorsun

Ama sonra benigördün,bu seni şaşırttı

Gözündendüşense tek bir gözyaşı

Neden kaçtığımı bilmiyorum

Kaçtığımda seni ağlatıyorum

Bana neden kalbini kırdığımı sormalıydın

Bana parçalandığını söyleyebilirdin

Ama sen orada değilmişim gibi yanımdan geçtin

Ve umrunda değilmiş gibi davrandın

Beni geri al çünkü kalmak istiyorum

Şimdi,sana hep kalacağımı düşündürdüm

Hiç söylememem gereken şeyleri söyledim

Evet, senin kalbini kırdım Ve şimdi beni ikinci kez sevmeyeceksin..."

"Şarkıyı kapatabilir misiniz? Biraz başım ağrıyor."

Stilistin asistanı başıyla beni onaylayıp şarkının sesini kesti. Teşekkür ettikten sonra aynadaki yansımama baktım.

Makyaj aynasının ışıkları yüzüme vurduğundan gözlerimin doluluğu daha çok belli oluyordu. Fazla parlak görünüyorlardı. Birkaç saniye gözlerimi yumdum. Farklı şeyler düşünmeye çalıştım.

Sesini duymak beni fazlasıyla etkilemişti. Gözlerimin doluluğu yüzünden burnum da harekete geçmişti. Sessiz olmaya çalışarak burnumu çektim.

Toparlandığımdan emin olduğumda gözlerimi açtım ve masada duran telefonuma uzandım. Eş zamanlı olarak saç stilisti saçımı yapmaya kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı.

Kilit ekranını açmadan Doyoung'dan gelen mesajları inceledim. Bir şeyler yapmak istediğinden bahsediyordu.

Onun aksine benim hiç modum yoktu. İşlerimi bitirip eve dönmek istiyordum. Sadece uyumak.

Son zamanlarda Doyoung ile sürekli aktiftik. Etkinlikten etkinliğe derken gücümün artık bittiğini hissediyordum. Yazdıklarına kısa cevaplarla yanıt verdim. Saniyesinde geri cevap yazmıştı. Eve yanıma gelebileceğini söylemişti.

Anlamadığı şey, benim insanlardan bıktığımdı. Kendi başıma olmak istiyordum. Konuşmaktan yoruluyordum artık.

Herkese kendimi ifade etmeye çalışmaktan usanmıştım artık.

***

Jaehyun'un evinin yakınlarında bulunan küçük kahve dükkanına girdi. Burayı çok iyi biliyordu. Sabahın erken saatlerinde açılan bu dükkana, işe gitmeden önce gelip küçük boy americano sipariş ederdi Jaehyun.

Sipariş ettiği kahvesinin ücretini ödemek için ellerini şişme montunun cebinden çıkardı Taeyong.

İşlemin tamamlanmasını beklerken boş ifadelerle etrafına bakındı. İçeri giren bedene öylesine baktı.

Yüzünü saklamak için taktığı maskesi ve gözlüğüne rağmen ilk bakışta tanımıştı. Rastgele gezinen bakışları değişmişti.

Gerildiğini hissediyordu.

Neyse ki görevli kartını alması için seslendiğinde bakışlarını farklı yöne çekti Taeyong.

Kahvesini beklemek için tezgahın diğer ucuna geçti. Göz ucuyla Jaehyun'a bakmaya devam ediyordu.

Jaehyun onun farkına varmamıştı çünkü ayaklarına bakarak yürüyordu. Siparişini verip ödemesini yapmıştı. Kahvesini beklemek için Taeyong'un tarafına ilerledi. Bu defa Taeyong ayaklarına bakıyordu.

Garip bir karşılaşma yaşamak istemiyordu. Rahatsız hissettirmek istemiyordu daha doğrusu.

Kendini belli etmeden gitmek istedi deli gibi özlediği adamın yanından.

Baristanın adını yüksek sesle okumasıyla kaçıp gitme planları suya düşmüştü.

"Taeyong-shi kahveniz hazır!"

***

Dibinde durduğumu görerek neden bağırıyordu ki? Gerçekten gerek var mıydı adımı duyurmasına. Ben panikleyerek kahvemi almıştım.

Arkamı döndüğümde Jaehyun'un bakışları ayaklarından çekilmişti. Doğrudan bana bakıyordu. Güneş gözlüklerinden gözleri silik şekilde görünüyordu.

Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

Selam mı vermeliydim? Ne demeliydim? Beynimin içi bomboştu.

Sadece elimde kahve bardağımla ile karşısında dikilerek ona bakıyordum.

Bana doğru hamle yaptığında kalbim patlayacak sandım. O sadece arkamdaki tezgahtan kahvesini alıyordu. Kahvesini aldıktan sonra da eski yerine çekildi.

O da bir şey demeden benim gibi kahvesiyle bana baktı. Kısacık bir süre daha ne yapacağımızı bilemez şekilde dikildik.

Başını hafifçe iki yana salladı kendine gelmek ister gibi. Hareketin ardından elini montunun cebine sokup kapıya doğru yürüdü. Tek kelime etmemişti.

Peşinden gittim. Kapıdan çıkarken kısık bir sesle adını söyledim. Başını çevirip bana baktı. Devam etmemi bekliyor gibiydi.

"Selam vermeye bile değmiyor muyum?"

"Merhaba Taeyong."

Zoraki şekilde selamladı. Nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle konuştum.

"Biraz oturmak ister misin?"

"Sence ister miyim? Çıktım işte."

O kadar hızlı yanıtlamıştı ki şaşırmıştım. Sesinde farklı bir ton vardı. Tersler gibiydi ama o kadar sert değildi.

"Sen iyi misin?"

Konudan bağımsız sorumla bir an duraksadı.

"Evet?"


"Bu sweatshirtü ne zaman giydiğini biliyorum Jaehyun. Gerçekten iyi olduğundan emin misin?"

Jaehyun başını eğip montunun arasından görünen sweate baktı. Kulağa saçma gelebilir ama Jaehyun bu sweati bunalım moduna geçtiğinde giyiyordu. Eskiden bu sweatshirt yüzünden ona sataşırdım. Gri steady yazılı sweatshirtü mutsuz ya da stresli olduğu zamanlarda onunla bir bütün oluyordu. Herhangi bir özelliği yoktu bu sweatshirtün ama o sebepsizce seviyordu. Güvende hissettirdiğini söylüyordu.

"İyiyim dedim ya." Yine tersler gibi konuşmuştu ama bu defa kaçmaya çalıştığını hissettiriyordu.

"Hadi biraz oturalım. " Üsteledim. Sesim güçsüzleşmişti gözlerim dolmuştu ve bütün bunlar istemsiz oluyordu.

"Gözyaşlarını başka güne sakla Taeyong."

Az öncekine nazaran daha güçlü ve sinirliydi sesi. Beni geride bırakıp gitmeden önceki son sözleriydi bunlar.

***

save your tears - the weeknd

perfect | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin