Selamlar, ben Carmen 🤭
Öncelikle seme kim?
Seme Jungkook diyenler buraya.
Taehyung diyenler de buraya.
Kim acaba 🤭🤭
10K OLMUŞUZ 🥳 Ben de on bine özel on bin kelimelik bölüm yazdım. Çok pişmanım yazarken hakkı rahmetime kavuştum.
Bu arada birazcık smut var ve textler bol küfür içeriyor. Bilginiz olsun.
İyi okumalar dileriiim 💗💗
......
Sabah Taehyung'u bulabilmek için erkenden yola çıkmış, Jimin'den aldığım adresle ailesinin evine gitmiştim. Taehyung'un ailesi iki katlı, şık bir müstakil evde yaşıyorlardı. Annesi ve babası orada bulunduğum süre boyunca bana çok iyi davranmış, hatta kahvaltıya bile davet etmişlerdi. Ben de onları kıramayarak bu güzel tekliflerine olumsuz yanıt verememiştim.
Bir saatlik kahvaltı ve sohbetin ardındansa, Taehyung'un olduğu adresi almış ve oraya nasıl gidebileceğimi öğrenerek bir otobüse atlayıp yola koyulmuştum.
Şimdi ise içimdeki korku kırıntılarıyla birlikte kalbim çarpa çarpa Taehyung'un çıktığı dağ evine doğru yolculuk ediyor, başımı yasladığım camdan epey aşağıda kalmış minicik şehri izliyordum. O kadar çok yokuş çıkmıştık ki, yanından geçtiğim devasa fabrikalar bile küçücük kalmıştı.
Otobüste yaklaşık otuz yolcu vardı. Bu kadar insanın o dağa çıkmak için yolculuk yapması beni şaşırtıyordu. Çünkü ben böyle bir dağ olduğunu ilk kez duymuştum. Jimin, orasının Taehyung'un en sevdiği yer olduğunu, ne zaman içinden çıkamayacağı problemleri olsa oraya gittiğini söylemişti.
Hatta küçük bir detay da eklemişti.
"Orada telefon çekmez. Eğer mesajlarına görüldü atıyorsa, bil ki o mesajlara ulaşabilmek için çok uğraşmıştır. Çünkü genelde çatıya falan çıkman gerekiyor. Diğer insanlardan izole olmak için çok kullanışlı bir yer."
Jimin'in verdiği bu bilgi beni deli gibi heyecanlandırsa ve umut kapılarımı ardına dek açsa da heyecanlanmamam gerektiğini sonuna kadar biliyordum. Çünkü yanılıyor olabilirdi. Boşuna sevinmek istemiyordum. Modumu yüksek tutarsam hikayenin sonunda çok üzülürdüm.
Başım, yasladığım buğulu otobüs camında kayıp duruyor, gerilen sinirlerimi sanki olabilirmiş gibi daha da geriyordu. İki saatlik yol, durmak bilmeyen yağmur yüzünden dört saate çıkmış, sabırsız bekleyişlerimin katili yapmıştı beni. Saatlerdir katlandığım tozlu otobüs kokusu ve virajları sallana sallana dönen otobüs sayesinde midem epey de bulanmıştı. Genelde bulanmazdı. Yolculukları severdim, bana huzur verirdi ancak heyecan ve üzüntü yüzünden öyle bir gerilmiştim ki midemin bulanması kaçınılmaz olmuştu.
İçim içime sığmıyordu resmen. Nefes alamıyordum sanki. Göğsümün tam ortasında koca bir yumru vardı. Bayılacak gibi hissediyordum. Sağlığımda bir sorun olduğunu düşünmüyordum. Benimkisi ruhsal bir sorundu. Taehyung'u hastanelik ettiğimde de böyle hissetmiştim. Aşkım benim için nelere katlanmıştı, nelere dayanmıştı, nelere göz yummuştu. Benim bu garip hallerime sesini bir kez bile çıkartmamıştı. O güzel gözlerinden akıttığı bir damla gözyaşını bile hak edemezdim ben. Bir de üzmüştüm onu. Benim yüzümden ağlamıştı. Taehyung'u hiç ağlarken görmemiştim ancak hayal ettikçe içim yanıyordu.
Geriye dönmek için bir şansım olsa, bunların hiçbirini yaşatmazdım ona.
Yanımda oturan işkolik annesinin kucağında huzursuzca ağlayan bebek gibi, ben de gözyaşlarımı birden salıverecektim sanki. Öyle mutsuz, öyle depresiftim ki, ya Taehyung'u bulamazsam düşüncesiyle dolup taşıyordum resmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✓fuck my friends, they're gone - texting taekook, yoonmin
Fanfictionbu fic öylesine yazılmıs bir fic ciddiye almayın lütfen yoongi: okulda oturdum bi köşeye minnoş minnoş jiminimle yazışıyorum böyle ısınmış bana tam da o sırada çat diye karşımda bir ibare belirdi hesabınız bir süre askıya alındı yazıyo ilk bi şaşırd...