Keyifli Okumalar!
Yukarıdaki şarkıyı unutmayıınn.BÖLÜM 2: "Beklenmedik Karşılaşmalar"
İkiye On Kala – Yazmaktan Yorulmadım
Belki de beklenmedik her şey,
En gerçekçi olanlarıydı.Bölüm 2: "Beklenmedik Karşılaşmalar"
Kahvaltımı bugün daha özensiz hazırlamaya başladığımda, aklımda, gördüğüm rüya tekrar tekrar dönüp duruyordu. Rüya akışı hep farklıydı fakat rüyamın başrolü hep aynıydı. Dün imzama gelen esrarengiz beyefendiden başkası değildi rüyalarımı süsleyen adam! Fakat ne işi vardı bu adamın benim rüyamda?
Dünden sonra epey yorulduğumu ve bir türlü kendime gelemediğimi fark ediyordum. Hala çok uykum vardı, motivasyonum hiç yok denilebilecek kadar azdı ve hiçbir şey yapmak gelmiyordu içimden. Fakat dünün içimde bıraktığı tatlı hisse değerdi kesinlikle bu yorgunluk. Tatlı bir yorgunluk derlerdi ya hani, işte öyle bir yorgunluktu benimki.
Kahvaltımı hızlıca bitirdim ve bulaşıkları kaldırarak bulaşık makinesine yerleştirdim. Yorgunluk hissimin yanında tuhaf bir heyecan heyelanına kapılmıştı kalbim ve ben nedenini dahi bilmiyordum. Ne kadar düşünsem de, kafamda döndürüp dursam da her şeyi, bir türlü bir anlam veremiyordum bu hislerime. Fakat kolay yolu giderek kitabın basılmasının bıraktığı tatlı heyecana bağladım bu duyguyu. Farklı bir şey olmasının da pekâlâ bir imkânı yoktu.
Kafamı bunlara daha fazla yormamaya karar verdim ve dersime geç kalmamak adına odama yönelip üzerimi değiştirmeye koyuldum. Sarı renk pijamalarımı çıkarıp özenle katladım ve yatağımın üzerine bıraktım. Dağınık olmayı sevmediğim için toplama işlerimi, ne kadar üşensem de, anında hallediyordum. Üzerime askıya astığım siyah kumaş pantolonumu ve siyah saten bluzumu giyindim. Hava pek sıcak olmadığı için üzerime gri renk, kendi bedenimin neredeyse iki katı olan, uzun bir hırka giyindim.
Giyindiklerimle her zamanki gibi pek memnun kalmasam da bugün umursamamayı tercih ettim ve makyaj masama yöneldim. Bugün pek keyfim yoktu, mutsuz günlerimden birine denk gelmiş olmalıydım, o yüzden çok hafif bir makyaj yapmayı tercih ettim. Zaten kimsenin beni gördüğü yoktu, kendim için süslenmeme de gerek yoktu. Yüzüme hafif renk katan krem tarzı bir şey sürdüm ve rimelimi sürmeyi de ihmal etmedim.
Parmaklarımı, asla takmayı ihmal etmediğim, yüzüklerimle süsledim ve gerdanımı süsleyen ince bir kolye taktım. Hazırlanırken aklımdan milyarlarca düşünce geçti. Sanki bedenim burada olsa da ruhum ve zihnim apayrı bir yerde gibiydi. Defalarca böyle hissettiğim için bu duyguya çoktan alışmıştım bile. Ruhum bedenimi kısa bir anlığına terk ediyor gibiydi fakat bedenim çalışmaya devam ediyordu.
Herkes benim gibi mi hissediyordu acaba?
Aynanın karşısına geçtiklerinde bedenlerinde onlarca kusur buluyorlar mıydı benim gibi, yoksa mutlu mu oluyorlardı kendilerine baktıklarında? Kiloları, yüzlerindeki kirlilikler, sivilceler ve çok daha fazla 'güzellik algısından' çıkan şeylerden rahatsız oluyorlar mıydı?
Her yerde ve her zaman insanların, özellikle kadınların, bedenlerinle mutlu olmaları gerektiğini savunurdum. Hiç kimse başka birinden daha kilolu, daha zayıf, daha uzun, daha kısa olduğu için çirkin olmazdı. Yaratılan ve bize dayatılan güzellik algısı gerçek dışıydı, insanların artık bu algıdan uzaklaşma vakti gelmişti. Her insan, bedenlerinle mutlu oldukça güzeldir. Ve her insan, olduğu gibi güzeldir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
seni yazabilir miyim?
Teen FictionO, o kadar görmemezlikten gelinmişti ki kimse onu keşfedememişti. İnsanlar onu görmedikçe, görünmeye değer olmadığına inanmaya başlamıştı. Bu onu dayanamadığı bir yalnızlığa sürüklenmeye itmişti. Ama o buna alışıktı, her şeyin olması gerektiği gibi...