Bölüm playlisti: Cem Adrian & Şebnem Ferah: İnce buz üstünde yürüyorum
Keyifli okumalar
Giriş
Kim bilir bir yerlerde sevdiği adamın yalanlarını gerçekleri bile bile dinleyen bir kadın çaresizlik içinde kıvranırken, bir baba mesaisi yüzünden evladının doğum gününe geç kalırken, birkaç kız ellerinde aldıklarıyla marketten çıkıp güle oynaya sokakta yürürken, bir kedi yeni doğmuş yavrularını emzirirken, biri gelecek hayalleri kurup umutla gözlerini yumarken, yeni bir bebek doğumhanenin duvarlarını çınlatırken, birisinin selası verilirken ve caddelerde yüzlerce tekerlek farklı yönlere dönerken her şey olması gerektiği gibiydi. Dünya aynı sıradanlıkta dönüyordu. Ruhların içinde akan taşkın nehirlere inat her şey ama her şey kararında ve olağandı. Çığlık atan ruhların 'normaller' arasındaki çıkıntılıklarının, oluşturduğu kopukluklar bile normal ve yerli yerindeydi.
Hava soğuktu. Balkonda battaniyem arasında yatıyorken dar fakat gecenin geçi olmasına rağmen canlı olan sokağın kalabalığını dinliyordum. Taş korkuluğumun üstündeki saksılarımın arasından karşı eve bir göz attım ve gözlerimin kenarları acımaya başladı.
Ruhumu bir portmantoda asılı bırakıp unutmuş olmalıydım zira gözlerim ve uzuvlarım uyuşmuş gibiydi.
Gecenin karanlığında sarı ışıkla aydınlanan şirin balkonuma yakışmayacak kadar yorgun ve hissizdim. Yerlerde, korkuluğumun üstünde irili ufaklı, her renkten saksılar ve içlerinde bin türlü çiçeğimle buraya ufak bir orman kurmuştum. Bu balkon hep çiçek kokardı, hep hayat kokardı. Hissettiğimin aksine.
Dördüncü kattaydım, insanlara uzak gökyüzüne daha yakındım. Ama en çok karşı apartmana yakındım. Öyle ki kalbim orada atıyordu.
Öyle ki ruhumu astığım portmantoyu oraya taşımış bir yabancı.
İçerinden plağın cızırtılı sesi taşıyordu dışarı. Gramafondan yükselen sesle gözlerimi kapatarak iyice battaniyeye gömüldüm. Her şarkıda farklı bir hayatım olurdu ve bunu hissetmek isterdim. Bu yüzden şarkılarımı gözüm kapalı dinlemeyi daha çok severdim.
Mutluydum aslında. Fakat geceleri beni hüzünlendiren bir şey vardı. Kahkahalara boğulduğum anlarda bile boğazıma yumru oturtan bir şey. Beni her an göz kenarları sızlayan bir kadına çeviren. Gece yatağımda uzandığımda odamın karanlık duvarına düşen sarı sokak lambasını saatlerce izleten. Göğsümü sıkan, bazenleri gelir ve o zamanlar nefesimi daraltan. Bir gelip gitmeyen, sık sık beni yoklayan bir şey. Arkadaşlarla kafede keyifteyken bir an sonra camdan baktırıp iç çektiren, boşluğa düşüren bir şey, bilemiyorum.
Geceleri beni şaire çeviren, acımasız bir şeydi işte.
Hala içimde bir şey
Sanki umuda benziyor
Bana unutma diyor
Susuyorum, susuyorum
Orada uzakta bir yerde
Artık zayıflayan bir ses
Bana vazgeçme diyor
Duyuyorum, duyuyorum
Şarkının her kelimesinde titreyerek renklenen silüet tüm zihnimi kapladı usulca. Kalbim tekledi. Derin bir nefes alıp elimi kalbimin üstüne koyup bastırdım. Geçmişten çıkıp gelen yüz gülümsedi. Ruhum sanki bedenimden sıyrılıp açık balkon kapısından uçtu ve bir yıldız oldu kara gökte. Sonra umut, hasır bir ipi geçirdi boynundan. Bir kere daha fazladan içine içine bakmak istediğim büyülü ela gözler, dünyanın en güzel mücevheriymişim gibi bakıyordu bana. Umut altındaki sandalyeyi devirdi, o yıldıza astı kendini. Evrenin en güzel duygularını içinde yaşatan sıcak avucu soğuk yanağıma değdi sakince. Gökte şimşekler çaktı. Yıldırım evimin çatısına düştü. Enkazın içinde kaldım. Yangında defalarca yandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırıklar Çöplüğü
General Fictiongeçmiş geçmiyor ve ruhumun üzerine yıkılıyor. ruhum acıyor. bu kumarı acı kazanıyor.