Nemeton'dan Çıkış

420 20 13
                                    

Gözlerimi bir türlü açamıyordum. Fiziksel bir engel olmasa da çok büyük engeller vardı aslında. Gözlerimi açtığımda sadece karanlık görmekten korkuyordum çünkü ben oldum olası hep karanlıktan korkmuşumdur. 

Öyleyse nasıl oldu da kendimi sonsuz bir karanlığın ortasına attım ben?

Artık karar vermiştim, gözlerimi açacaktım. Önce derin bir nefes alacak ve gözlerimi açacaktım. Kararımı uygulamama engel olan şey derin bir nefes almaya çalışmam oldu. Çünkü çekmeye çalıştığım nefesin sadece yarısını çekmişken burnuma bir şey kaçtı ve öksürmek istememe sebep oldu. Öksürmek için kafamı hafifçe öne eğdiğimde başım bir şeye değdi ve yere bir kaç parça bir şeyler döküldü. Elimi ağzıma bastırıp öksürmemi engelledim ve ciğerlerimdeki acı biraz daha hafiflediğinde gözlerimi açtım. Tam tahmin ettiğim gibi zifiri karanlık vardı. Elimi yavaşça öne uzattım ve önümde ne olduğunu anlamaya çalıştım. Dokunduğum şey... Topraktı.

Gömüldüm mü ben?!

Kendimce neler olduğunu anlamaya çalıştım. İntihar etmiştim ve belliki ölmüştüm çünkü toprağın altında gömülü halde duruyordum. O zaman neden uyanıktım?

Ellerim istemsizce bileklerime gitti. Parmak uçlarımı bileklerimde gezdirdim ama hiçbir yara izini hissedemedim. Kesik yoktu. Yara bile yoktu. Tenim yumuşacıktı.

Bir dakika... Ölüler yerde yatar ve onların üstüne toprak atılır. Ben ise ayakta duruyorum?

"Tamam..." dedim kendi kendime. "Bunun olması imkansız. Yani... Muhtemelen şu an komada ya da yoğun bakımda falanım. Bu bir rüya. Yani buradan çıkabilirim." Ellerimi havaya kaldırıp toprağa dokunduğum an bir kaç parça toprak daha yere düştü. Tekrar öksürmemek için ellerimle ağzımı kapattım ve hemen başımı yere eğdim. "Hadi Ayda... Bu bir rüya. Rüyanda ölemezsin." Kendimden aldığım cesaretle parmaklarımı pençe misali içe büktüm ve başımı yere eğdikten sonra ellerimi toprağın içine iyice soktum ve avuçlarıma dolan toprağı aşağıya çektim. Toprak aşağı düştükten ve durulduktan sonra başımı kaldırıp yukarı baktım. Küçük bir delik oluşmuştu. "Tamam... Bir kez daha..." Aynı hareketi tekrarladığımda delik yeterince büyümüştü. Ellerimi tepeye dayayıp ayaklarımı da topraktan duvara dayadım. Havaya zıpladıktan sonra tüm gücümle kendimi yukarı çektim ama çıkamadım. Olduğum yerde dikilip yukarı baktım. Ay tepeden bana bakıyordu. Derin bir nefes alıp bağırdım. "Şey... Orada biri var mı?" Ses gelmeyince tekrar bağırdım. "İmdat!"

Bir kaç saniye sonra çukurun içine bir el uzandı. "Elimi tut." dedi bir erkek sesi. Kim olduğunu sorgulamadan elini tuttum. Beni yukarı çektiğinde dizlerimin üstüne çöktüm ve ellerimi yere dayayıp nihayet dilediğimce öksürmeye başladım. Öksürüp ciğerlerimdeki toprağı ve tozu attıktan sonra içime çektiğim o derin nefes canımı yakmıştı ve bu yüzden yükses sesle nefes almaya başlamıştım.

Rüya olmak için fazla acı verici...

Nihayet nefesimi bir düzene soktuğumda sırt üstü yatıp bacaklarımı uzattım. "Tamam." dedim kendi kendime. "Şimdi komadan çıkana kadar bütün rüyam boyunca burada böyle yatacağım. Hiçbir şey yapmadan..." Bana yaklaşan adım seslerini duydum ama kafamı kaldırıp bakmadım. Yine aynı ses konuştu. "Rica ederim."

Önce gözlerimi devirdim. "İyi, tamam!" Sonra dirseklerimin üstünde doğrulup başımı kaldırdım ve sesin geldiği yöne baktım. "Teşekkür ederim rüyamdaki kim olduğunu bilmediğim fantezimin ürünü olan adam." Gözlerim kocaman açılmış ona baktım. O da aynı şekilde kaşlarını çatmış ve mavi gözlerini bana dikmişti. 

"Sen-" derken lafımı kesti.

"Ben Bulut." ve beni kaldırmak için elini uzattı.

Melek Okulu'nda ÇaylaklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin