-Uyanın bayım! Geldik.
-Süpürge sen misin?
-Hayır bayım. Ben hostesim.
-Aşkını mı itiraf edeceksin?
-Hayır bayım. Türkiye'ye geldik. Bütün yolcular indi lütfen sizde kalkın.!
-Ama...! Uff! Tamam tamam kalkıyorum. Doğru dürüst aşkınızı itiraf etseydiniz ne olurdu ki sanki?
-Efendim ben size aşık değilim. Kalkın ve hemen dışarı çıkın!
-UZAYDA HAYAT VAR.!
-Bayım iyi misiniz?
-UZAYDA HAYAT VAR.! UZAYDA HAYAT VAR.! UZAYDA HAYAT VAR...
-Bayım iyi misiniz?
diyip hemen güvenlik ve sağlık ekibini aradı genç hostes.
Havaalanından çıktıktan sonra direk kendini bekleyen şöförü aramaya başladı. "Massachusetts? Massachusetts? Massachusetts? işte burada." diyerek ilerledi adını tutan kişiye doğru. Tam "Merhaba!" diyecekken adam konuşmaya başladı:
-Hello! My name is Ahmet. How you are? Thank you! Sit down!
Massachusetts etrafına bakındı. Anlamsız bir şekilde gözlerini kısarak "Bu adam bana mı söylüyor?" Etrfında ondan başka kimse olmadığı için adama baktı ve kurduğu harika ingilizce cümleleri dinlemeye başladı. Adam sanki bildiği bütün kelimeleri gereksiz bir saçmalıkla ve kulağa hoş gelmeyen seslerle çıkarmaya çalışıyordu.
-You where going want?
Hiçbir şey söylemeden arka koltuğa oturmuştu bile. Hiç konuşmadığı için taksici onun konuşamadığını, konuşamadığı için de duyamadığını düşünüp saçma sapan askerlik anılarını anlatmaya başladı.
Mmassachusetts yerleştikten sonra elindeki adresi taksiciye uzattı. Otel adını gören taksi şöförü gözlerini kocaman açıp sesli bir şekilde;
-Otelden once başka bir yere gidip gitmeyeceğini sorsam mı ki? Neydi adı?
diyip adının yazılı olduğu kağıdı alıp;
-Mass... Hhuss... Neyse ya! Kasmaya gerek yok yolu uzatıyım bari de biraz fazladan para alıyım.
Otele geldiklerinde taksimetrede 40TL yazmasına reğmen 70TL diyen taksiciye 100TL uzatıp türkçe olarak;
-Üstü kalsın!
diyip otelin kapısına doğru yöneldi.
Anahtar kartını alıp odaya girdi. Duş aldıktan sonra Türk kanallarında gezmeye başladı.
Yatakta uzanıp televizyon izlerken kapısı çaldı. Acaba gelen nasıl bir ingilizce konuşma tarzı belirleyecek diye düşünürken kapıyı açtı. Gelen uzun boylu, kıvırcık saçlı, hafif çelimsiz olmasına karşın hafif pazuları belli olan sevimli bir Türk'tü.
Direk içeri daldı. Mass buna sinirlensede o da arkadaşlarının evlerine direk daldığı için pek yadırgamadı. Aslında o evlerine direk dalmazdı ama o dalmayınca arkadaşları bahaneler uydurarak onu evlerine almıyorlardı. Bunları düşünürken adam konuşmaya başladı;
-Merhaba Massachusetts! Ben Doruk. Seni yeni iş yerine ve hayatına katmak ve biraz buraları tanıtmak için geldim!
Mass buna şaşırdı. Çünkü İngilizcesi taksiciden sonra bir level olup, çok akıcıydı.
Ve Türkçe konuşarak;
-İş yeri derken neyi kastettin?
-Türkçe biliyor muydun?
-Söylemeye gerek yok ama ben tam 10 tane dil biliyorum.
-Gerçekten mi? Peki o zaman Amerika'dan Türkiye'ye böyle küçük bir iş için mi geldin?
-Küçük???
-Neyse. Bunları daha sonra konuşuruz. Hadi güzel bir yemek yiyelim. çok güzel bir lokanta biliyorum.
Der ve otelden ayrılırlar. Mass bu uzun boylu adamın arkasından bakarak şaşırdı.
"Neden bu kadar samimi davranıyor?".