BÖLÜM 16

84 19 0
                                    

   " Tana Yong, Dona'nın yanına o haliyle gitmedi. Oldukça dağınık görünüyordu ve bir şeylerin ters gittiği barizdi. Ona gerçekleri söyleyemezdi. Üzüleceğini ve kendini suçlayacağını biliyordu. Kalan saçlarını da keserek hoş bir hâle getirdi. Önüne alın hizasında bukleler bırakmıştı. Ense köklerini ve yanlarını kısaltmıştı. Bu tarifim gözünde canlandırmana yardımcı olmuyor anladığım kadarıyla. Bundan yirmi sene önce Asyalı erkeklerin çok sık kullandığı bir saç şekline benziyor. Min Yoongi en çok bu modeli kullanmıştı. Hatırlarsın belki, " İşin içine Yoongi girdiyse hatırlamamam imkansızdı. Hayatımın büyük bir kısmında hayata tutunmamı sağlayan insanlardan biriydi.

   O da benim hatırladığımı gördü. Devam etti. " Yarasına pansuman yaptı. Kabuk bağlamadığı için boynunu sardı. Ama ellerine ne yapacağını bulamadı. Sanırım onları düzeltmenin bir yolu yoktu. Dona ile buluşma vakti yaklaşınca daha fazla oyalanamadı. Bunun için de bir yalan uydurmaktan başka çaresi yoktu. Koya gitti. Dona henüz gelmemişti. Kimseye görünmemek için gizlendi. Bekledi, bekledi, bekledi...

   Aradan saatler geçmişti ama Dona hâlâ gelmemişti. Tana Yong endişelendi. Dona'ya ulaşmak istedi. Ama bu teşebbüsü de başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Dona ile bağlantısı kopmuştu. Şimdiye kadar böyle bir şey ile karşılaşmayan eski menir ne yapacağını bilememişti.

   Dona uyuduğunda bağları oldukça zayıflıyordu. Bu da demekti ki Dona bayılmıştı ya da... Ölmüştü. İkinci fikrin gerçek olmasını varsaymak istemedi. Ama baş menirler ilişkilerini öğrenmişti. Onları uzaklaştırmaları olasıydı. Menirlerin öldürmeyeceğini biliyordu. Böyle bir tutumları olsa bizzat kendisinden başlarlardı. Peki ya berrdekiler? Onları ne kadar tanıyordu? Bilinmezliğin korkusu ele geçirdi onu.

   Hiç düşünmeksizin Tana Hune'ye gitti. Tambaların girişinde bir taş oluyor. Biliyorsun. Bu taşlar ile tambaların sahibi arasında bağ kuruluyor. Bu şekilde biri geldiğinde haberdar oluyorlar. Kabul ederlerse taş hafifliyor ve bizler girebiliyoruz. Tana Yong kabul edilmedi. Hikayeyi başından beri dinleyen biri olarak onun ne kadar kural tanımaz ve inatçı biri olduğunu anlamışsındır. Ellerini taşa dayadı ve taşın Tana Hune ile arasındaki bağı kopardı. Taşı ele geçirdi. Bir kenara fırlattı. Tünele mekanizma gereği su dolmuştu. Kapı açılırsa tambadaki su tünellere dolar. Seni sorgulamak için geldiğimizde her şeyi net bir şekilde gördün, zaten.

   Tambaya girdi. Tana Hune onu bekliyordu. O kadar hızlıydı ki... Karşısına geçtiğinde soluk soluğaydı. Birkaç dakika konuşamadı. Sadece solukları arasından hıçkırıklar dökülüyordu. Hüngür hüngür ağlıyordu. Tana Hune, ' Nasıl olur? Gücünü nasıl kullanabilirsin? ' diye sordu. Eski menire acımaktan çok bu duruma şaşırıyordu. Bazen bu durgun karakterimiz gaddar durabiliyor. Menir olmadan önceki ben için oldukça üzücü bir olay. Şimdi de öyle ama istesem de çok üzülemiyorum maalesef.

   Eski menir duymazdan geldi. Aslında zihnen de orada sayılmazdı. Bir umut, Dona'yı arıyordu. Ellerini Tana Hune'nin omuzlarına koydu. Gözlerinin içine baktı. Yaşları yüzünden pek de net gördüğü söylenemezdi. ' Nerede o? ' diye sordu. Hune, ' Delma Dona'dan bahsediyor olmalısın. Nerede olduğunu bilmiyorum, ' dedi. Tana Yong elinin tersi ile göz yaşlarını sildi. ' Lütfen Hune, lütfen! Nerede olduğunu bilmem lazım. Ben onsuz yaşayamam, '

   Tana Hune hissedemese de bakarak anlamaya çalışıyordu. ' Yong seni anlamaya çalışıyorum. Ama olmuyor. Kuralları nasıl çiğnersin? Bir insanla nasıl bağlanırsın? Geç gibi görünüyor ama değil. Rauf güçlerini almamış. Belli ki af dile... ' Tana Yong sözünü kesti. ' Hune neden beni duymazdan geliyorsun? Onu bulmam lazım, '

   ' Açıkla o zaman. Nerede olduğunu bilmiyorum ama fikirlerim var. Neden sana yardım edeyim? Seni anlamadan doğrunun ne olduğuna karar veremem, ' Tana Yong ne diyeceğini bilemedi. Ne açıklamalıydı? Nereden başlamalıydı?

   ' Sanırım, senin anlamadığın şeyin ne olduğunu biliyorum. Senin anlamadığın şey aşk. Yaratıcıya o kadar bağlısın ki kimse ile bağlanmadın. Ama o da birileri ile bağlanmanı istiyor. Bunu hepimizden iyi biliyorsun. Seninki sapkınlığa kaçmıyor mu? Bizler yaratıcımıza aşık olamayız. Aşk temiz değil. Aşk kararında değil. Aşk bakıldığında hiç güzel bir şey değil. Ama bizler de bunun bağımlısıyız. Belki kafanı çevirip birilerine baksaydın bir şeyler görebilirdin. Kolay olmadığının farkındayım. Bir anda aşık olamazsın. Ama bedenine ve aklına da kulak vermelisin. Fiziksel çekim seni aşkın kapısına götürür, '

   Tana Hune alayla güldü. ' Aşkmış! 16 yaşındaki bir kızdan etkilenmek mi aşk? Sen kaç yaşındasın Yong? Farklı tür olduğumuzdan bahsetmeye gerek bile yok. Bir insan ile bir maymunun ilişkiye girmesi ne kadar yanlışsa sizin ilişkiniz de yanlış ve iğrenç. O raddeye geldiniz mi bilmiyorum ama o bahsettiğin aşk fiziksel çekimle başladığı gibi aynı şekilde de devam eder. Amacın ne? Bizim buraya gelmemizin ana nedeni olan Monûl gibi mi olmayı planlıyorsun? ' dedi, "

   " Monûl kim? Onun hikayesinden de kısacık bahseder misin? " diye sordum. " Tabii! " diye yanıtladı.

   " Monûl bizim atamız. Sizdeki Adem ve Havva'ya benziyor ama büyük bir fark var. Monûl tek yaratılmıştı. Çok güzel bir erildi. Bir baş menir gibiydi. Bembeyaz bir teni, birbirinden parlak bembeyaz pulları, upuzun beyaz saçları ve gri gözleri vardı. Adeta suyla dans ederdi. Monûl yaratıldıktan bir hafta sonra Gippina yaratıldı. Gippina Monûl'un zıttı özelliklere sahipti. Normal bir menir gibi simsiyah saçları ve kuyruğu vardı. Göz bebekleri ve teni de siyahtı. Ama o bizden değildi. Gippina bir sirendi.

   Birbirinden güzel bacağımsı iki kuyruğa sahipti. Monûl beyazın, Gippina siyahın güzelliğine sahipti. İkisi de cennetin güzelliklerinden faydalanmada Adem'le Havva'nın olduğu kadar özgürdü. Yalnız, bir kuralları vardı: Monûl ve Gippina'nın birlikte olması yasaktı.

   Şeytan çoktan cennetten kovulmuştu. Ama içimizdeki şeytan ile doğuyorduk. Onu susturmak dışarıdakini susturmaktan daha zordu.

   Monûl her suyun altındaki gibi sevgi ile doğmuştu. Rauf'a ihanet edemedi. Zaten kandıramayacağını onu görmüş biri olarak hepimizden iyi biliyordu. Yaratıcının huzuruna çıktı. Dayanamadığını söyledi. Rauf, onu bir başına Dünya'ya gönderebileceğinden bahsetti. Seçim tamamen Monûl'a aitti. Monûl, Rauf'a ihanet etmeyi göze alamadı. Cennet gibi bir yerden Dünya'ya gitmeyi kabul etti. Yüzyıllarca tek başına yaşadı. Gippina'yı hiç unutmadı. Sonunda da Gippina'ya benzeyen bir insanla tanıştı. Monûl ilk ihanetini o zaman yaptı. Berrdekiler bu şekilde yaratıldı.

   On iki çocuğu oldu. Altısı suyun altındaki, diğer altısı Berrdekiydi. Yaratıcı Monûl'u cennetine bir daha kabul etmeyeceğini, aynı şeyi yapanlarında Monûl'un peşinden gideceğini söyledi, "
  

Suyun AltındakiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin