İçinde tuhaf bir şüphe vardı. Arslan’ın evinden çıkarken hiçbir şey bu kadar kolay olamazdı, olmamalıydı da. O adamın evinden rahatça elini kolunu sallayarak çıkıp gidemezdi. Bu işte bir terslik olmalıydı. Yaman çocukları arka koltuğa yerleştirirken genç adamın omzuna dokundu.
“Yaman, vazgeç. Yapmayalım. Bak ben korkuyorum, bir şeyler olacak. Hissediyorum, gerçekten tehlikedeyiz. Bu bir tuzak olabilir.”
“Umurumda değil, hadi gidiyoruz.”
Arslan bu evde olmayabilirdi ama en azından giriş çıkış kapılarına birkaç adam serpiştirmiş olmasını beklerdi. Bu işte bir bit yeniği olduğu daha ilk bakıştan belli oluyordu. Belli ki onlarla kedi fare oyunu oynuyordu. İstediği bir köşede kıstıracaktı, başka ne olabilirdi ki? “Yaman sana zarar verecek diyorum. Bu işte bir iş var.”
“Ben de sana umurumda değil diyorum Defne. Hadi bin arabaya. Bana ne yaparsa yapsın seni istediği gibi kullanamayacak artık. Burada alıkoyamayacak.” Yine itiraz eder gibi olan kadına kararlı bakışlarını dikti, “Hadi Defne, bin arabaya. Lütfen.” dedi kesin bir dille. Onu ikna ettikten sonra etrafına bakınarak arabaya bindi ve özgürlüklerine kavuşmak için ilk adımı
attı. Şu an öyle mutluydu ki… Bu tabloyu kimse bozamayacaktı. Defne, çocuklar… Herkes güvendeydi. Yakalanacak olsalar bile kanının son damlasına kadar savaşırdı, bu onun için sorun değildi. Kendi canı için Defne kadar endişelenmiyordu.Defne ise her anını korkuyla yaşıyordu. Her an Arslan ortaya çıkıp Yaman’a silahını doğrultacakmış gibi geliyordu. O adamı öyle iyi tanımıştı ki… Pisliğin tekiydi. Kendisine ya da çocuklara bir şey yapmayacağını çok iyi biliyordu, çünkü onun sevdiği şey aile olma hissiydi. Ancak Yaman’ı sağ bırakmayacağını da çok iyi biliyordu. Böyle bir fırsatı yakalamışken asla kaçırmazdı. Çevreyoluna girdiklerinde bir arabanın onları takip ettiğinin farkına vardı. O an sanki aynı şeyi düşünüyorlarmış gibi Yaman’la dikiz aynasından göz göze geldiler.
Yaman, “Bizi takip ediyor.” dedi sakince. Gayet soğukkanlıydı, en ufak bir korkusu yoktu. Arslan veya adamları. Umurunda değildi. Kaç kişi gelirlerse gelsinler ne Defne’yi ne de çocuklarını o pislik herife bırakacaktı.
Panik hâlindeyken söyleyebildikleri yalnızca, “Yaman, durma! Arslan’ın arabası bu, içindeki de Arslan. Durma, bas gaza. Madem bir işe girdin durma, bas gaza gidelim!” olmuştu. Defne
eli ayağı titrer vaziyetteyken çocuklarına sarıldı. Bir adım ötede onları neyin beklediğine dair en ufak bir fikri yoktu ama Yaman’a bir şey olacak diye ödü kopuyordu. Bu cehennemde onun
için savaşan bu cesur insanı, sevdiği adamı kaybedemezdi.“Ben bir karar verdim, bu karardan da dönecek değilim Defne. Sakin ol biraz, hiçbir şey olmayacak.” Kadının aksine gayet sakindi. Ölmekten korkmayan birini ne korkutabilirdi ki? Sevdiği kadın ve ailesi için kanının son damlasına kadar savaşabilecek kadar gözünü karartmışken hem de… Işıklarda durdular ve Arslan’ın aracıyla aralarında yalnızca iki araç vardı. Işıklara gelene kadar trafikte aralarına iki araç girmişti. O an her şeyi düşünüp planlamış olan adam dikiz aynasından Defne’ye baktı.
Onun korku dolu bakışlarını gözlerindeki güven veren bakışla sakinleştirdi. “Bana güveniyor musun Defne?”“Evet, güveniyorum. Daha kaç kez söylemeliyim?”
“O zaman korkma. Her şey güzel olacak.” Planladığı bir diğer şey de işler ters giderse genç kadına bıraktığı nottu. Her türlü ihtimali hesaplamış, her şeyi göze almıştı. “Eğer ters giden bir şeyler olursa-”
Gözleri dolu dolu olan kadın zar zor konuşuyordu. “Yaman, hayır…” Hıçkırıkları boğazına dizilirken konuşmak o kadar zordu ki…
Soğukkanlılığını koruyan bir ifadeyle, “Şşşt…” diyerek sözünü kesti kadının. “Beni dinle. Ters giden bir şey olursa çalışma odamdaki kasanın şifresini biliyorsun, oraya senin için
bir not bıraktım. Onu oku, tamam mı?” Hıçkırıklara boğulan kadını sakinleştirmek adına tebessüm etti. “Hey, bir şey olmayacak diyorum sana. Sadece çıkabilecek bir aksilik için söyledim. Artık özgürsünüz…” Yeşil ışık yandığında son hız hareket ediyorlardı. Tenha bir yola saptıklarında artık arka arkaya iki araç kalmışlardı. Arslan’ın aracı hızlanıp onun aracıyla aynı hizada giderken o pisliğin gözlerindeki şeytanı gördü. O delici bakışların ardında gizlenmiş günahkâr şeytanı hemen tanıdı. Onu korkutan ölmek veya bunun gibi şeyler değildi. Defne’yle kurmuş oldukları aileyi mahvetmesi, ortada aile namına hiçbir
şey kalmayana dek kötülüklerle herkesin hayatını kirletmesiydi. İşte asıl korktuğu buydu. Ve o şeytan ani bir hamleyle aracıyla önünü kestiğinde durmak zorunda kaldı.Defne yolun sonuna geldiklerini hissedebiliyordu. “Tuzaktı bu, tuzaktı! Sana söylemiştim. Seni yaşatmayacak Yaman, ne yapacağız şimdi?” Durmaksızın konuşuyordu, bir çözüm yolu ararken beynindeki tüm hücreleri zorluyordu. Heyecandan ve korkudan başı dönüyor, midesi bulanıyordu.
“Ondan korkmuyorum.” Araçtan inerken, “Sakin olun ve beni bekleyin.” dedi ve adamın aracına doğru yürürken belindeki silahı yokladı. Her şeyi hesaplarken o pislikle savaşması gereken tüm ihtimalleri de göz önünde bulundurmuştu elbet. Onun arabadan inmesini beklerken korkusuz ve kararlı görünüyordu. Arslan arabadan indikten sonra karşı karşıya geldiler.
Önce arkasındaki araca baktı. Korku dolu gözlerle kendisine bakan kadına… Dudak hareketleriyle, “Seni seviyorum.” dedi yalnızca. Yolun sonuna gelmiş olması onun umurunda bile değildi. Onu asıl ilgilendiren kısmı son nefesine kadar savaşan onurlu biri olarak ölmekti. Ve bildiği bir şey daha vardı ki o ölse de arkasında özgür kalmış bir aile bırakacaktı. Onların refahı için her şeyi düşünmüştü.
Arslan’sa karşısındaki adamın cesaretine karşı şaşkındı. İçten içe takdir ediyordu fakat içi boş bir cesaretti bu. Kimseye fayda sağlamayacak bir şovdu belki de. Fakat ne olursa olsun hiçbir şey Yaman’ı kıskandığı gerçeğini değiştiremeyecekti. Çünkü az önce Defne’nin ona bakışlarını görmüştü ve o anı hatırladıkça deliye dönüyordu.
“Hayatta kimler kazanır biliyor musun Yaman Zorbey?” Herhangi bir cevap beklediği için değildi bu soru cümlesi. Ona son bir ders verecekti ve bu ders her iki taraf için de unutulmaz olacaktı. “Zeki, cesur ve kazanmak için her şeyi yapabilenler.” Kendisine düşmanca bakan gözlerle temas eden bakışları rahat ve dingindi. “Ama tabii cesaretin de fazlası zarar. Sende olduğu gibi…”
Alayla gülerken oldukça gergin görünüyordu Yaman. “Kim demiş?” Sorusu da bir o kadar alaycı çıkmıştı dudaklarından.
“Benim olanı almaya kalktın. Bu aile başından beri benimdi Zorbey, senin hayal ettiğin bu aile bana aitti. Sen sadece biraz babacılık oynadın, hepsi bu.”
“Benim diyebilmen için emek harcaman gerekir. Hazırın üstüne konunca aile babası olmuyorsun, daha çok başkalarının aştığı engelleri takip eden hazırcı bir korkak oluyorsun.”
İkisi de belindeki silaha abandı ve aynı anda çekip birbirinin alnına dayadı. Defne’nin yüreği ağzındaydı. Olanlardan habersiz bir biçimde kucağında uyuklayan çocuklarına baktı korkuyla. Bu savaşta ikisinden biri ölecekti. Arslan’ın ölüp ölmeyeceği pek de umurunda değildi çünkü bu savaşı o başlatmıştı. Yani ölse de kendi hırslarının kurbanı olacaktı. Ama Yaman öyle değildi. Onun tek gayesi kötünün gücüne karşı çıkıp haksızlığa başkaldırmaktı. Masum bir insan bu yüzden
ölürse trajedi olacaktı. Hele ki bu masum insan Defne’nin sevdiği adamken......
*
YAZAR NOTU: Yine kitaptan hiç okumadığınız bir alıntıyla geldim. 2 gün olmasına rağmen şimdiden kitaba ilgiler efsane artmış durumda. 😱 Çok teşekkür ederim gerçekten, harikasınız! ❤️❤️❤️ Kitabımız Kitapyurdu'nda satışa sunuldu, duymayan kalmasın diye hatırlatıyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘🥂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günaha Bulanmak | Günah Serisi 1 ღRAFLARDAღ
Narrativa generaleGenel Kurgu #1 Bir sabah uyandığınızda her şeyin tepetaklak olacağını bilseydiniz, o sabaha uyanmak ister miydiniz? Evliliğinin, aşkın, her şeyin koca bir yalan olduğunu öğrenen Defne Kahireli soyadına lânet ederken yaşadığı kâbusa rağ...