2

533 28 26
                                    

Titreyen ellerimle arka cebimden aldığım telefonu tutamamış kanlı zemine düşmesine sebep olmuştum. Bambam hızla yerdeki telefonu alırken ekranın açılmasıyla sessizce küfür etmişti, ortamın sessizliğinden küfrü açıkça duyulsa da hiç kimse şu an laf söyleyecek durumda değildi. Chaeyoung bana sarılıp ağlarken tek yaptığım şey kafasını okşamak olsa da ağlamamam ona güç veriyordu, yanında birisinin olduğunu bilmek onu sakinleştiriyordu. Sadece onlar için kendimi zor tutuyordum, çocuklar zaten yaptıklarına ve bizi dinlemediklerine pişman oldukları için yüzümüze bile bakamıyorlardı. Bundan sonra ne yapacağımız hakkında hiçbirimizin bir fikri yoktu.

"Peki, tamam. Şu an gerçekten sıçmış bulunuyoruz, ve bunların hepsi sizi dinlemediğimiz için. Özür dileriz, her şey için ama gerçekten çıkış yolu bulmamız gerekiyor."

Her zaman aramızda mantıklı düşünenin Jihyo olduğunu düşünmüştüm, tabii şu ana kadar. Eğer gerçekten Jihyo istemeseydi buraya girmezdik, bizim aksimize Bambam'lere karşı açıkça dominant olan kişi oydu ve buna rağmen ağzını açmamış olması garipti ama bunun cidden olacağını gösterirdi. Ben kadere inanırdım ve burası her ne boksa bizim sonumuzu getirecek gibiydi.

"Evet arada bir Eunwoo da haklı olabiliyormuş, şu an aramızdaki en mantıklı kişiler olarak sözü Jihyo ve Lalisa'ya bırakıyorum."

Bambam'in her şey normalmiş gibi konuşması durumu daha da kötüleştirirken benim sinir katsayım artıyordu.

"Kesin sesinizi artık! Olayın farkında mısınız? Burada kaldık! Ve yanımızda biricik eski sınıf arkadaşımız İrene var! Hem de ölü bir şekilde!"

Ani çıkışımla herkesin yüzü tekrar düşerken, sonunda kendimi bırakmıştım. Sessiz bir şekilde ağlarken tek düşündüğüm şey ablamdı, eğer burada ölürsem en yakın arkadaşlarımla ölecektim. Kendimi tek avuttuğum nokta buydu ve olayın bu kadar farkında olmak oldukça üzücüydü.

"Tamam, tamam özür dileriz. Lalisa, lütfen ağlama."

Geldiğimizden beri ilk defa konuşan Yugyeom ile daha fazla ağlamaya başlamıştım. Yanıma eğilip şefkatli bir şekilde kafamı okşarken sadece sakinleşmeye çalışıyordum, ve bu oldukça zordu.

Birkaç dakika sonra sakinleşmiş derin nefesler alıyordum ki çalan telefonumla herkes birbirine bakmıştı, Bambam herkesin telefonuna 10 dakika önce bakmış çekmediklerini görünce her biri için ayrı küfür etmişti. Tesadüf olmadığı belliydi, burada olan her şey açıkça belliydi. Birisi bizi buraya bilerek sokmuştu, bilerek üstümüze kapatmıştı ve bilerek Irene'in cesedini görmemizi sağlamıştı.

"Hasiktir ya! Ne yaşanıyor şu an burada?"

Hiçbir şey demeden hızla telefonuma bakarken bilinmeyen numaranın aradığını görmüştüm, cidden ne yaşanıyordu şu an? Beklemeden telefonu açarken sesimin titremesine engel olamamıştım.

"Efendim?"

"Merhaba Lalisa ve çocuklar. Şu an ne yaşandığını anlamamanız çok normal, buraya çok farklı bir şekilde gelmeniz gerekiyordu. Her neyse buradaki tek çıkış yolunuz girdiğiniz veya gireceğiniz her odada olan şifreleri bulmak. Bunun süresi size kalmış, kolay gelsin!"

Yüzüme kapanan telefon ve oluşan sessizlikle bıkkınca nefes vermiştim. Cidden her şey bizi bulmak zorunda mıydı?

"miyav"

Bir bu eksikti diye düşünürken bize doğru gelen beyaz bir kedi görmüştüm, burada ne işi vardı hiçbir fikrim yoktu ama büyük ihtimalle bilinmeyen numarayla ve burada bulunmamızla alakası vardı. Sallana sallana yanımıza gelmiş Bambam ve Chaeyoung'un bacaklarının arasında dolaşmıştı, sanki bilerek yavaş bir şekilde hareket ediyordu. En sonunda benim yanıma gelip ince bir miyavlama bırakırken çöktüğüm ve İrene'den uzak olan yerden kalmıştım. Kalkmamla onu tekrar görmem bir olurken derin bir nefes almıştım, buna alışmam lazım gibiydi. Kedi beni takip edin der gibi miyavlayıp duruyor, sallana sallana ışığın geldiği yere doğru gidiyordu, arkasından gelmediğimizi görünce daha fazla bağırıyordu.

"Bunlar bizimle dalga falan mı geçiyor? Ya da ben rüyada olabilir miyim?"

Eunwoo'nun kendi kendine söylenmesiyle Jihyo'nun onu çimdiklemesi arka arkaya gelmişti. Yavaş yavaş bulunduğumuz gergin ortama alışıyor gibiydik, bu oldukça korkutucuydu. Buraya alışmak, çok zordu. Eğer buraya alışırsak başımıza daha kötü şeyler gelecek gibiydi. Biz yine de buraya alışmaya başlıyorduk.

"Nereye kayboldu bu? Ve biz neredeyiz?"

Chaeyoung'un ağlamaktan kısılmış sesiyle bulunduğumuz ortama bakmıştım, birçok kapı vardı ve hepsinin ayrı bir numarası vardı. Kapılar o kadar fazlaydı ki, hepsini nasıl bitirip ne gibi şifreler alacağımız hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Jungkook hızla ilk kapıyı açarken bulunduğumuz yerden farklı bir yere geçmiştik, sanki büyü yapılmış gibiydi. Ama büyü olmadığı da açıkça belliydi.

"Hasiktir! Ne oluyor lan!"

Bu sefer bambam'in küfrüyle kafasına vururken, bir şey dememişti. Hâlâ kötü hissediyor olmalıydı, bana laf söylemesini bile özlemiştim, hayatımız neredeyse 2 saatte mahvolmuştu. Bu düşüncelerle bugün kaçıncı bıkkınlıkla nefes verişim hatırlamıyordum bile ama sonuncusu asla gelmeyecekti, bu açıkça belliydi.

********

"Tam olarak ortama alışmadan başlatmanız aşırı saçma! Orada bulunanlar sizin düşmanınız değil Yoongi!"

Taehyung'un sinirli sesiyle hepsi derin bir nefes almıştı, yaptıkları şey zaten oldukça zordu, ama yapmak zorunda olduklarının da farkındaydılar.

"Elimizden bir şey gelmez Taehyung."

Jennie sakin sesiyle arkadaşını yumuşatmaya çalışsa da imkânsız olduğu belliydi.

"Siz ciddi misiniz ya? Dalga geçiyorsunuz resmen benimle! "

Genç adam çok komik bir şeymiş gibi kahkahalarla gülmüştü bu duruma, arkadaşları bu haline hiçbir şey diyemezken, Taehyung dediği şeylerle onları oldukça zorluyordu.

"Orada senin kardeşin var Jisoo, senin ise sevgilinin kardeşi var namjoon! Orada kızınız var beyinsiz Hoseok ve Yoongi! Kızınız! Senin ise yıllardır birlikte büyüdüğün arkadaşın orada Jennie! Benim ise âşık olduğum kız orada! Hepimizin ailesi orada ve siz hiç irdelemeden onlar ne istiyorsa yapıyorsunuz! Amacınız ne sizin?"

Kimse bir şey diyemedi, çünkü Taehyung her zaman olduğu gibi haklıydı.

******

the experimentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin