1. İş Günü

130 56 703
                                    

Bir varmış, bir yokmuş...

Merak etmeyin size masal anlatacak değilim.

Ben bu cümlenin "bir yokmuş" kısmında yer alıyorum. Ailem beni kız olduğum için önemsemiyor, yok sayıyorlar. Bir erkek kardeşim var, Ege. Onu canlarını verebilecek kadar çok seviyorlar. Neden mi? Çünkü Ege onların neslini devam ettirecek, okuyup doktor olacak ve onları bu sefil hayattan kurtaracaktı. Sefil dedikleri hayat; iki ailenin daha sığabileceği koskocaman bir ev, yazın gidebilecekleri bir yazlık ve Mercedes model arabadan ibaretti.

Ben Arya Ulusoy. İnsanların yok saydığı, hayattan tamamen inancını kaybetmiş, kurduğu bütün hayalleri tekrar kucağına bırakılan ve bir daha hayal kurmamak üzere kendine söz veren bir kız.

Annemin adı Şebnem, babamın adı Cem, kardeşimin adı Ege. Annem ve babam severek evlenmişler. Beni parayla büyüttüler adeta. Şu an bir mesleğim yok. İşletme mezunuyum. Bugün Oral holdinge iş görüşmesi için gideceğim. Tek umudum orası kalmıştı artık.

Hemen gardırobumu açtım ve içinden siyah puantiyeli, hafif göğüs dekoltesi bulunan elbisemi, siyah kısa topuklu ayakkabımı çıkardım. Elbisemi üzerime geçirir geçirmez makyaj aynamın karşısındaki sandalyeye oturdum. Bordo mat renk bir ruj sürdüm. Makyajdan hiç hoşlanmazdım. Yukarıda bağladığım topuzumu açtım ve saçımı yandan ayırarak serbest bıraktım. Saçım düz ama birazda dalgalıydı. Askılıkta duran çantamı da aldıktan sora kimseye bir şey söylemeden evden çıktım. Zaten evdeler mi değiller mi ondan bile haberim yoktu.

Minibüs durağına yaklaştığımda minibüsler de durağa geliyorlardı. Gideceğim yerin minibüsü geldiğinde bindim ve en arkadaki boş koltuğa oturdum.

Herkesin acele edip gitmek istediği yerler vardı. Kimi eve, kimi ise işine yetişmeye çalışıyordu. Peki, benim gitmek istediğim bir evim, yetişmeye çalışacağım bir işim olacak mıydı?

Düşüncelerimden uyandığımda geleceğim yere yaklaşmıştım. Minibüs parasını ödemediğimi fark edince çantamdaki cüzdanımdan parayı çıkararak öndeki adama uzattım. Adam parayı aldıktan sonra elimi çekmeye yeltendim. Tam o sırada adam elimi tutmuş öpüyordu.

"Bugün çok güzelsiniz hanımefendi. Bir kahve içmeye ne dersiniz?" Ne saçmalıyordu bu? Dakika bir, gol bir. Adam kırklı yaşlarda, siyah saçlı ve uzun sakalları vardı.

"Elimi bırakın. Yoksa istemediğim şeyler olacak." Beş yıl boyunca aralıksız dövüş eğitimi almıştım. Bundan yine ailemin haberi yoktu. Orası daha ayrı konu.

Adam, "Olsun, olsun," deyip şoföre, " İnecek var," dedi. Başımı dışarı çevirdiğimde holdingin önüne geldiğimi fark ettim. Şoför kapıyı açtığında benimle birlikte önümdeki adamda indi.

"Evet, nereye gidelim istesiniz?" Etrafa göz atıp kimsenin olmadığı görünce kolumdaki çantayı yere bıraktım ve adamın girmem için uzattığı kolunu kıvırarak arkada kıvırarak kilitledim. Hemen ardından diz kapağına vurarak yere düşürdüm. Yaptığım hareketle canı acıyan adam,

"Ne yapıyorsun manyak kadın? Bırak beni," diyerek inledi. O inledikçe kolunu daha fazla çevirdim.

Kulağına doğru eğilerek, "Bir daha ben dahil hiçbir kadına sarkıntılık etmeyeceksin. Buralarda ve çevremde dolaştığını görür ya da duyarsam seni mahvederim. Duydun mu beni?"

"Duydum. Bırak artık. Canım acıyor." Adamı bıraktığımda arkasına bile bakmadan koşarak gitti. Saate baktığımda görüşmeye iki dakika kaldığını gördüm. Yanıma bıraktığım çantayı yeniden koluma takarak dağılmış olan saçlarıma ve üzerime çeki düzen verdikten sonra dönen kapıdan içeri girdim. Hemen sağdaki danışmana doğru yürüdüm.

Hayaller VadisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin