Yaşıyordum.
Annemin çok küçükken kulağıma fısıldadığı bir söz vardı. Bu söze hiçbir zaman inanmamıştım.
İnsan anne karnına düştüğü andan itibaren şekil almaya başlar ve aldığı bu şekil bulunduğu duruma, şekle ve hareketlere bağlıdır.
Her ne kadar o şekli almak istemese de ona alışmış ve ondan başka hiç bir şekle geçemez duruma gelir.
Ben tam olarak aslında böyle büyümüştüm. Dar, küçük hatta havasız bir kabın içinde sıkışıp kalmıştım. Orada büyümüştüm. Daha doğrusu kendi kendimi büyütmüştüm.
Sevgi görmeyen bir çiçek sadece sulanarak büyür müydü?
İşte en çok bu sözde buluyordum kendimi. Sevgisiz ama parayla büyümüştüm. Her ne kadar onların kazandığı haram paralarla da olsa.
Evet haram para. Annem ve babam kumar bağımlısı. Kumar oynamayınca sanki akıllarını kaybetmiş gibi davranıyorlar. Yendiklerinde diğer insanlardan daha çok para alma uğruna ellerindeki bütün mal varlıklarını ortaya koyuyorlar.
Hatta bazen sadece mal varlığı kalmadığında beni bile ortaya sunmaktan asla çekinmiyorlardı. Babam yaşımı bile umursamadan teklif etmişti o adamlara. Annem karşı çıkmıştı sadece. O da küçük olduğum ve dayanamayacağım içindi. O zaman bile annemin beni kurtardığını düşünerek beni sevebileceğine inanmıştım.
"Elimde hiçbir şey kalmadı." Babamın kumarda yenildiği günlerden birisiydi. " Kızım var. Sekiz yaşında. Onu al ama bize dokunma." Babam beni daha sekiz yaşımda ve benden elli yaş büyük bir adama satacaktı. Adamlar paralarını alamayınca deliye dönüyorlardı.
Bana iyi davranmaya çalışıyorlar akılları sıra evde. Çünkü ben onların bir kuklası olmuştum. Tamamen kötü davrandıklarında beni yönetemeyeceklerini düşünüyorlardı. Ama bilmiyorlardı ki beni hiç bir zaman yönetemediler, yönetemeyeceklerde.
Kapının eşiğinden dolu gözlerle onlara baktığımda annemin bağırdığını duydum. "Hayır! O daha çok küçük. Ona dokunma ben hallederim." Hıçkırıklarımın duyulmaması için elimle ağzımı kapattım ve odama gittim.
İşte benim hayatımın bir kısmı böyleydi. Acıydı belki evet, ama gerçekti.
Şimdi birini tercih etmem gerekiyordu. Ama ikisine de güvenmiyordum. Hayat ve insanlar benim içimden o güven duygusunu çekip almışlardı.
Sahi ya güven duygusu ne demekti?
Mert arabadan indi ve hızla kapıyı çarptı. Bize doğru yaklaştığında kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. O da hala üzerinde ki kıyafetleri çıkarmamış ama saçları ve üzeri dağınıktı. "Arya'nın ne işi var burada?" Havanın soğuk esen rüzgarı alkolün üzerimdeki etkisini azaltmaya başlamıştı. "Burada olduğunu neden söylemedin?" Nasıl yani? Yağız, Mert'i bilerek mi buraya çağırmıştı? Peki neden?
Mert öfkesini kontrol etmek için elini arkada yumruk yaparken Yağız bu durumdan keyif alıyor gibiydi. "Unutmuşum. Kusura bakma."
Mert elini çözerek işaret parmağını Yağız'a uzattı. "Ulan var ya eğer Arya burada olmasaydı seni fena benzetirdim. Gözüme görünme bir süre." Bana doğru döndü ve yine o sahte gülüşlerinden birini takındı. Ama öfke dolu nefes alış verişini bile ta buradan duyabiliyordum. "Arya arabaya bin. Gidiyoruz."
Biliyorum itiraz etmem gerekiyordu ama yapmadım, yapamadım. O anda sanki dilim tutulmuş konuşamıyordum, ayaklarım beni arabaya doğru sürüklüyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayaller Vadisi
RomantizmHayattan tamamen umudunu kesmiş, kurduğu bütün hayaller kucağına bırakılmış, bir daha asla hayal kurmayacağı için kendine söz veren ve ailesi tarafından asla sevilmeyen bir kızın hikayesi... Bazı anlar vardır, zamanın durduğu, bazı anlar vardır za...