Benim en son hayal ettiğim şey çok küçükken bir arkadaşımın olmasıydı. Bütün derdini anlatabildiğin, yarana merhem olan ve en önemlisi iyi ve ya kötü gününde de yanında olan bir arkadaştı. Sonra yine kendime bile itiraf edemediğim o cümleyi tekrar ettim:
Sen kendini kabullenemezken başkalarının seni kabullenmesini bekleme.
Canımı en çok yakan şeyde buydu zaten. Kendini kabullenememek, bu hayatta kendini her zaman fazlalık olarak görmek. Bir kitapta hayatın üvey çocukları olduğumuzu okumuştum. Ama bir şey daha vardı ki hayatın öz çocukları da vardı. Öz çocuklarını öyle bir kabulleniyordu ki insan şaşıp kalıyordu. Onlar gibi olmayı canımı verecek kadar çok isterdim. Canımın bir önemi olmadığı gibi.
Ve bugün o acı gerçek yine yüzüme bir tokat gibi indi. Ben hayatın üvey çocuğuydum ve hiçbir zaman öz çocuğu yerini alamazdım, alamayacaktım da...
Şu an eve gidemeyecek kadar kötüydüm. Ayaklarımın altı koşmaktan su toplamıştı. Nefes nefese kaldığımda olduğum yerde durdum, ellerimi dizlerime koydum ve başımı havaya kaldırarak derin bir nefes aldım. İçime çektiğim nefes genzimi yakarak öksürmeme neden olmuştu. Bundan çok ağlamamak için kendimi zorluyordum. Bu yüzden göğsüm sıkışmaya başlıyordu.
Yavaş yavaş yürümeye devam ettiğimde karşımda renkli ışıklar yükselen eğlence merkezi vardı. Belki de kader sürüklemişti beni buraya. Bugün deliler gibi sarhoş olma vaktiydi.
Mekanın önüne geldiğimde siyah takım elbiseli iki adam önüme geçerek beni durdurdular. "Davetiyenizi görebilir miyim?" Ne davetiyesiydi? Ne zaman beri her yere izinli girip çıkıyorduk? Adam yüzümdeki tepkiden anlamış olacak ki devam etti. "Şu an özel bir davet var ve davetiyeniz yoksa giremezsiniz. Lütfen kalabalık yapmayın."
Bütün olanlar bana düzenlenmiş bir oyundu mutlaka. Kafayı yemek üzereydim. Adamın kravatını tuttum ve yüzüme doğru yaklaştırdım. "Bana bak lan! Beni şu an içeri almazsan sana hayatı zindan ederim oğlum!"
İki korumada birbirine bakarak güldüler. Bana döndüklerinde yüzündeki gülümsemeler silindi ve ellerini arka kemerine doğru götürerek silahlarını çıkarttılar.
Silahlardan asla korkmazdım, şu anda öyleydi asla korkmuyordum çünkü canımın bir önemi yoktu. Şu an bunlarla uğraşacak vaktim yoktu. "Tamam ya! Amma abarttınız sizde."
Arkamı döndüğümde önümde bir araba belirdi ve farlarından çıkan lamba gözümü aldığı için ellerimi alnıma koyarak ışığı engellemeye çalıştım. Kısa süre sonrasında araba istop etti ve içinde oturan adam hemen karşımda dikildi. Boyu benden uzun olduğu için başımı yukarı kaldırarak baktım. Bu oydu. Buradaydı. Holdingde Mert ile iddiaya giren o çocuk.
Şaşkınlıkla "Sen osun," dediğimde beni es geçerek korumalara baktı. Bende onlara baktığımda silahları hala ellerindeydi.
"Silahları indirin. Kız benimle." Bu da neydi şimdi? Evet içeri girecektim ama onunla değildi belki. "Hadi girelim," diyerek elini belime doladı. Girmek istemesem de ayaklarım sanki adeta girmem için sürüklüyordu beni.
İçeri girdiğimizde adeta ağzım açık kalmıştı. Özel davet dedikleri bu olmamalıydı. Pistin ortasındaki sahnede sadece iç çamaşırlarıyla çılgınca dans eden bir kaç kız ve sadece boxerleriyle kızlara karşılık veren erkekler, kokteyl masaları etrafında kadeh kaldıranlar ve köşelerde sevgilileriyle öpüşenler vardı.
Çocuk şu an bana bakıyordu bunun farkındaydım. "Ağzını kapat, sinek kaçacak." Ha ha ha! Ne kadarda komikti.
Ona döndüğümde sırıtarak bana bakıyordu. "Bu mu sizin özel davet dediğiniz?" Etrafa göz gezdirerek başımı salladım. "Ben bar masasına gidiyorum. Sana iyi eğlenceler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayaller Vadisi
RomantizmHayattan tamamen umudunu kesmiş, kurduğu bütün hayaller kucağına bırakılmış, bir daha asla hayal kurmayacağı için kendine söz veren ve ailesi tarafından asla sevilmeyen bir kızın hikayesi... Bazı anlar vardır, zamanın durduğu, bazı anlar vardır za...