Oy verip yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın. İyi okumalar.
Karşımda büyük bir dikkatle beni izleyen adama karşılık oturduğum yerde daha çok gerildim. Yapmam dediğim milyonlarca şeyden birisini daha yapmıştım işte. Bu yabancı adamın isteği üzerine bu kafeye gelmiştik. Benimle konuşacağı şeyler olduğunu söylemişti. Sözlerinden anladığım kadarı ile beni tanıyordu. Annemin hastalığına kadar biliyordu. Konuşmayı kabul etememin nedeni de buydu. Söz konusu annem olduğunda fazlaca muhafazakar olabiliyordum.
Yaklaşık olarak buraya geleli on dakika olmuştu. Hastanenin karşısındaki kafeydi. İçimdeki korku gün yüzüne çıkmak için çırpınsada bulunduğum konum güvende hissetmeme neden oluyordu. Cafe kalabalıktı. Kendimi buna inandırmaya çalışıyordum. Eğer kötü bir niyeti olsa büyük bir ihtimalle hastanenin karanlık ormanında bunu hallederdi.
Ancak on dakikadır hiç bir şey dememesi kuşkulanmama neden oluyordu. Dikkatle bana bakması, hareketlerimi takip etmesi... Sanki bir şey arıyor gibiydi. Bir işeret, bir hareket...
Tipi de hiç uygun bulmadığım tarzdaydı. Orta yaşlarının sonunda gibi görünen adamı ele veren tek şey ufak tefek kırışıklıklarıydı. Eğer onlar da olmasa çok genç olduğunu idda edebilirdim. Giyiniş ve kuşanışı da lükstü. Bunu ben bile fark edebilmiştim. Yüz hatları da genel olarak düzgündü. Ama bu adamı tanımıyordum. Daha önceden anımsadığım bir duruşa sahipti ama tanışmadığımızdan emindim.
Adam önündeki kahveyi eline alıp dudaklarına götürdüğünde bakışlarını daha dik bir ifade ile bana çevirdi. Bu durum fazlası ile sıkıcı ve rahatsız edici bir hal almaya başlamıştı. Yerimde rahatsızca kıpırdanarak kahveyi masaya bırakan adama hitaben "Beni buraya ne için getirdiniz?" dedim. Adam konuşmam üzerine beklediği işareti almışçasına gülümseyip daha düzgün bir pozisyona dönmüştü. Kaşlarım istemsizce çatılırken bir şey demesini bekledim.
"Konuşmak için getirdim."
Adamın kısa ve net cümlesi benimle alay edip etmediğini sorgulamama neden oldu. Derin bir nefes alıp "Kimsiniz?" diye sordum olabildiğince mesafeli bir ton ile. Cevap olarak keskin bakışları eşliğinde "Bir çok kişiyim. Hangi açıdan baktığına bağlı." dedi. Bir anlığına bu masayı terk edip gitmek istedim. Deli olduğu konusunda bir tez oluşmaya başlamıştı zihnimde. Ancak adamın tekrardan konuşması ile duraksadım.
"İsmim Alabar Durulmaz."
İsmini hafızamda aratmaya başladım. Böyle birisini tanıyor muydum? Kısa bir an düşündüm ancak hiç bir anımsama düşmedi zihnime. Tanıdık gelmediğini belirtmek istercesine yüzüne bomboş baktığımda sahte bir telaş ile "Sanırım kendimi yanlış açıkladım. Beni tanıdığın şekilde açıklamalıydım, değil mi küçük kız?" dedi.
Peki, bu dünyadaki tek deli ben değildim ne de olsa. Bunu garipsememem gerekiyordu.
"Bakın, sizi tanıdığımı sanm-"
"Hudus. Sanırım bunu demem yeterli olur."
Karşımdaki adamın büyük bir sertlikle sözümü kesmesi üzerine ani bir duraksama yaşadım. Hudus diyordu. Bunu bilmesi nasıl mümkün olabilirdi? Korkunun bir zehir gibi damarlarımdan akmaya başladığını hissettim. Dışarıdan bedenimin verdiği tepkiyi hissedebilecek kadar bile algılarım açık değildi. Ancak içimde yaşadığım karmaşanın farkındaydım.
Bir savaş meydanındaki son askerin yere yıkılışı gibiydi içimde dönmeye başlayan kasırga. Umutsuz bir acıydı. Kafam anında allak bullak olmuştu. Kim olduğunu anlamaya çalıştım. Aynı bölgeden miydik? Beni nasıl tanıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANSIMA ŞEYTAN
Teen FictionSekreter adlı kitabımın ikinci kitabıdır. BEN O İYİ KIZIM Zihninde yer edinen güzel kız imajının ete kemiğe bürünmüş haliyim. Masalların prensesi, seninse sevdiğin o tebessümün başrolüyüm. Başrol olan benim, beni seyreden sensin. Narin ve duygusalı...